Jojo Siyon ile 60-70-80’li yılların müziğine yolculuk

Bir müzik sevdalısı olan ve gençliğinde orkestra solistliği yapan Jojo Siyon, kendi deyimiyle ‘müziği sigara dumanı gibi içine çeken’lerden. Siyon ile 60-70-80’li senelerin nostaljik müzik dünyasını konuştuk.

Dora NİYEGO Sanat
30 Eylül 2020 Çarşamba

Bildiğim kadarıyla, en büyük tutkunuz 60-70-80’li yılların müziği. Bu müziği çok iyi tanıyorsunuz. Biraz bundan bahseder misiniz?

Bana göre, müzikseverler iki bölüme ayrılır. Müzikle coşup elleriyle tempo tutanlar ve müziği sigara dumanı gibi içine çekenler. Ben her zaman ikinci gruptan oldum. 60’lı yıllarda, müzik canlı çalınırdı. Bu sebeple gençlerin çoğunun evinde, imkânları dâhilinde bir müzik aleti bulunurdu. Bu aletler, genellikle gitar, akordeon, piyano veya bango olurdu. Müzik tutkumun başlaması komşumuz Suat sayesinde oldu. Suat’ın bir kontrbası vardı. Önceleri konservatuarda klasik keman eğitimi görmüş, fakat daha sonra caza özenmişti. Evinde arkadaşları ile toplanır, müzik yaparlardı. Suat’ın arkadaşlarından biri, yıllarca Cem Karaca’nın bateristliğini yapan Leon Habip’ti. O zamanlar yaşım küçüktü. Boş kalem kutusuna pirinç doldurup onlara perküsyonla tempo tutarak eşlik ederdim. 

Evimizde o eski kadranlı radyolardan vardı. Şeritli bir de teyp almıştık. Engin Arman’ın müzik programı başladığında, teybin mikrofonunu radyonun önüne koyup kayıt yapmaya çalışırdım. Odada biri hapşırsa veya öksürse teybi durdurur, şarkıyı başa alır sonraki şarkıya geçerdim. Teybin şeridi koptuğu zaman annemin ojesiyle yapıştırırdım. O yıllarda birçok genç orkestra kurdu. Bizim okulun orkestrasında, Suat MatalonMehmet SaranDario Malki (daha ileriki yıllarda Özdemir Erdoğan ile çalıştı), solistleri Sabi gibi çok yetenekli ağabeylerimiz vardı. O aralar, Moda’da ‘Yarasalar Orkestrası’ çok popülerdi. O topluluğun solistliğini bir müddet ben yaptım. 

60’lı yıllarda caz, pop gibi çeşitli müzik dalları hem yurt dışında hem yurt içinde çok popülerdi. Bu tür müziklerin öne çıkan isimleri ve şarkılarından birkaç örnek verir misiniz? Bu popülarite nereden kaynaklanıyordu?

1960 yıllarında, bütün dünyada önemli şarkıcılar ve müzik grupları türedi. Özellikle İtalya, Fransa, İspanya, İngiltere, Yunanistan ve Amerika’da müthiş bir müzik akımı başladı. 

İtalya’daki Sanremo Müzik Festivali ve Eurovision sayesinde birçok şarkıcı üne kavuştu. Bunlardan öne çıkanlar; 

İtalya’da Adriano Celentano, Albano, Sergio Endrigo, Domenico Modungno, Peppino di Capri,  Gianni Morandi, Nicola di Bari, Bobby Solo vb.

Fransızlardan Herve Vilard, Charles Aznavour, Marc Aryan, Johnny Halliday, Joe Dassin, Richard Anthony, Alain Bariere, Georges Moustaki, Christophe, Gilbert Becaud, Adamo, Enrico Macias, Claude Francois. 

Kadın şarkıcılardan Mireille Mathieu, Sylvie Vartan, Françoise Hardy, Patricia Carli, Dalida ve yüzlercesi… 

İspanya’da ise, Julio İglesias, Jose Feliciano ve Gipsy Kings çok ünlendiler. Yine aynı yıllar, Portekiz’de Roberto Carlos.

İsveç’te Abba topluluğu, Yunanistan’da ise Demis Roussos ve Nana Mouskouri’nin söylediği şarkılar bugün halen çalınıyor. Bu arada Amerika’da rock and roll popülerdi. Bu tarzın öncülerinden Elvis Presley’in müziği kısa zamanda bütün dünyaya yayıldı. Yalnız o değildi. Gene Vincent, Bill Halley ve Roy Orbinson onu takip etti. 

Amerika’da soul müziğin öncüleri Aretha Franklin, James Broown, Wilson Pickett, Otis Redding, Percy Sledge, Ben E. King popülerdi.

Amerika caz müziğinde de en parlak devrini yaşıyordu. Bu müziğin üstatları Ray Charles,

Duke Ellington, Nat King Cole, Dave Brubeck, Ella Fitzgerald, Louis Amstrong’du. 

Pop ve Amerikan baladlarında ise Paul Anka, Neil Sedaka, Frankie Avalon, Neil Diamond, Dean Martin, Frank Sinatra, Matt Monroe, Johnny Matis, Barbara Streisand, Pat Boone, Eric Clapton popülerdi.

İngiltere’de öncüler, Tom jones, Elton John, Cliff Richard, The Shadows, The beatles, Shirley Bassey daha sonraları Queen topluluğu ve Fred Mercury idi.

 

O yıllarda, İstanbul’da birçok popüler şarkıcı konser verdi. Kimler özellikle konserlere giderdi? Biraz da o ambiyanstan bahseder misiniz?

Yabancı şarkıcılar, Beyoğlu Atlas ve Fitaş sinemalarında konserler verirdi. Bazıları gece kulüplerinde matine ve suare yaparlardı. Petula Clark, Jhonny Halliday, Sylvie Vartan, Peppino di Capri, Adamo, Enrico Macias, Los Bravos (Black is black), Jose Feliciano, Gloria Gayner, Marc Aryan, Patricia Carli, Paul Anka’nın konserlerini hatırlıyorum. Konserlere yalnız gençler değil, yetişkinler de giderlerdi. Müzik tarzı onlara da uyardı.

 

O zamanın müzik akımının, modaya ve gençlerin yaşam tarzlarına da büyük tesiri olmuştu. Biraz bunlardan bahseder misiniz? 

Rock’lu yıllarda, asi genç tipi, yani yakası kalkık deri ceketli, favorili, arkaya taranmış 

jöleli saçlı, çizmeli bir genç figürü oluştu. Daha sonra, Liverpoollu dört gençten oluşan Beatles topluluğu bütün dünyada bir anda çok meşhur oldu. Beatles’lar yalnız müzikleri ile değil, giyim kuşamları, saç şekilleri, siyah boğazlı kazakları ve siyah mes botları ile moda ikonu oldu. O botlardan bir çift satın aldığımı hatırlıyorum.

 

İstanbul’da canlı müziğin (bazen playback) icra edildiği mekânlar vardı. Gençler cumartesi öğleden sonraları akın akın bu mekânlara giderlerdi. Bu mekânlar nereleriydi? 

Bizim çağımıza romantizm çağı diyorlar. Çıktığımız kızın elini tutmak haftalar sürerdi. Saat dört- yedi arası, müzikli danslı kulüpler vardı. Ancak kızlarla o şekilde beraber olabilirdik. Geceleri kızlara çıkma izni yoktu. Yalnız yılbaşı geceleri ev partileri için özel izin alınırdı.  

O dönemin dansları, twist ve rock and roll, chacha, slow, tango, samba, bossa nova, bostella, limbo, locomotion, mambo idi. 

Osmanbey’de küçük Batı kulübe matineye giderdik. Sonraları Clup 33, Wisky a Gogo, Hydromel, Pussy Cat (Ali Erdoğan grubu ile Erol Esken çıkardı) gibi kulüpleri açıldı. Yazın Büyükada geceleri, Nino Varon’lu Değirmen ve disko olan Yekta ile şenlenirdi. Suadiye ve Caddebostan karşı tarafın eğlence merkezi idi. Club 33 yazlık yeri, Reşat, Suadiye otelinin gece kulübü gençlerin uğrak yeriydi. Özellikle Reşat’ta canlı müzik olurdu. Okan Dinçer Orkestrası ve Erkut Taçkın hafta sonları çalarlardı. Caddebostan gazinosu ailelerin gittiği nezih bir yerdi. Somer Soyata ve arkadaşları dans müziği yaparlardı. Sonraları Roberto Lorano Orkestrası uzun müddet bu mekânda müzik yaptı. Hatta bir ara genç amatör orkestralar yarışması oldu.

 

O yıllarda, Türkiye pop müziğinde nasıldı? Hangi şarkıcılar müzik icra ediyordu?

Türkiye’de o yıllar bana göre müzikte çok başarılı şeyler yapıldı. Çok iyi müzisyenler ve şarkı sözü yazarları vardı. Çok da güzel sesler çıktı. Bu üstatları Hilton, Tarabaya gibi otellerin beş çaylarında, film öncesi suarelerde (Site sineması başta olmak üzere), gece kulüplerinde (Galatasaray’da Karavan ve Site sineması üstü ‘Çatı’) gibi kulüplerde dinlerdik. İlhan Gencer, Ayten Alpman, Hayati Kafe (suarede Site’de), Şerif Yüzbaşıoğlu, Yurdaer Doğulu Aydemir Mete, Ali Çetinkaya ve solistleri Ayla Dikmen (Hilton beş çayı). O aralar Fecri Ebcioğlu, Fikret Şenes, Sezen Cumhur Önal yabancı şarkıcıların şarkılarına Türkçe söz yazdılar. Bu şarkıları Garo Mafyan gibi üstatlar aranje etti ve bunlara aranjman dendi. 

1960-70 yıllarında Altın Mikrofon gibi ses ve müzik organizasyonları yapıldı. Çok iyi sesler ve orkestralar doğdu. Caddebostan Ozan yazlık sinemasında yapılan yarışmada Barış Manço birinci olurdu. Cahit Oben, Fikret Kızılok, Apaşlar, Erkin Koray, Cem Karaca o yıllar hep yarışırlardı. ayrıca Ertan Anapa, MüfitKiper, Durul Gencer, Modern Folk üçlüsü, MFÖ vb. gibi oturmuş orkestralar vardı. Seslere gelince Ömür Göksel, Tanju Okan, Selçuk Ural, Berkant, Atilla Atasoy, Erol Evgin, Ersan Erdura, Alpay, Özdemir Erdoğan, Hümeyra, Ajda Pekkan, Salim Dündar, Erkut Taçkın, Nilüfer’i dinleme şansını yakalardık. 

 

O zamanki teknoloji ile ilgili başınızdan geçen ilginç bir olay oldu mu?   

Karşı apartmandaki bir kız arkadaşımdan Jhonny Holliday’in ‘Retiens la nuit’ albümünün long play’ni (33’lük) ödünç almıştım. Bu 33’lükler hep yurt dışından getiriliyordu. Bizim evdeki pikapta ise yalnız 78’lik yani taş plak tabir ettiğimiz plakları çalabiliyorduk. Manyetik çivileri vardı. Tahmin ettiğiniz gibi; o güzelim gıcır gıcır long play’i mahvettim. Arkadaşım benimle aylarca konuşmamıştı. 

 

60,70, 80’li yılların şarkıları halen bugünkü gençlerin ağzında. Sizce bu kalıcılığı yapan nedir? O zamanki teknoloji ile yapılan müzik bütün dünyayı sarmıştı. Bugün kolay şartlara rağmen niye kalıcı müzik yapılamıyor? O senelere müziğin rönesansı diyebilir miyiz?

Tabii ki diyebiliriz. Yukarıda saydığımız, yabancı olsun, yerli olsun, şarkıcıların çoğu maalesef artık yok. Yaşamıyorlar ama eserleri halen radyolarda, her yerde çalınıyor, söyleniyor, klasik müzikteki Mozart, Chopin, Çaykovski gibi. Kanaatimce bu tesadüf değil. O müziklerin bir tılsımı vardı demek ki. 

O yıllarda flört eden çiftlerin çoğu evlenirlerdi. Yaş ortalaması 20 – 25 idi. Kızların serbest olmaması sebeplerden biriydi. Ancak, ikinci sebep de romantizmdi. Yani bu tılsımlı müzikti. Günümüzün gençleri bugünkü müzikle “Bu bizim şarkımız olsun” diyemiyor. O zamanlardaki çiftlerin hep bir şarkısı olurdu. Ne yazık ki, o melodiler şimdi artık yavaş yavaş unutuluyor. Ve o şarkıları seslendirmiş olanlar birer birer aramızdan ayrılıyor. Bir müddet sonra bunları birebir yaşamış kişileri de bulamayacağız maalesef. 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün