Ladino edebiyatının gizli emekçileri

Bu dünyadan bir Eliya Karmona geçti... Günümüzde biraz unutulmuşsa da, Yahudi İspanyolca edebiyata ve Sefarad kültürüne yaptığı katkılar çok önemli. O gerçekten Osmanlı edebiyatının sıra dışı bir kişiliğiydi.

Perspektif
9 Eylül 2020 Çarşamba

Laurent Mignon

 

1869 yılında İstanbul’da doğmuş ve aynı şehirde 1931’de vefat etmiş Eliya Karmona, hem roman yazarı, hem de 1909-1931 yılları arasında çıkan El Djugeton (Şakacı) adlı haftalık mizah gazetesinin editörü olarak Osmanlı ve Sefarad kültür hayatına damgasını vurmuştur. 

Yapıtları arasında 1926 yılında yayımladığı ve 1884-1908 arasındaki dönem konusunda çok değerli bilgiler verdiği Komo nasyo Eliya Karmona, komo se engrandesyo i komo se izo direktor del Djugeton (Eliya Karmona nasıl doğdu, nasıl büyüdü ve El Djugeton’un müdürü nasıl oldu) başlıklı anı kitabı özellikle dikkate değer1. İyi hoş da, insan bu kitabı okurken, ister istemez, bu bir anı kitabı mı yoksa bir roman mı diye sormadan edemiyor. Tıpkı Ahmet Mithat Efendi (1844-1912) gibi, Eliya Karmona da tam anlamıyla bir ‘haki’, yani hikâye anlatmayı seven ve onu yapmayı bilen biri. Felatun Bey ile Rakım Efendi’nin yazarıyla paylaştığı bir başka özellik, birçok Osmanlı yazarının aksine, genç yaşta geçinmek için çalışmak zorunda kalmış olması. İş hayatını içinden görmüş olmaları, bu iki yazarın eserlerine özel bir boyut kazandırıyor.   

Osmanlı edebiyat dünyasıyla ilgilenen biri olarak Karmona’nın anılarını ilk okuduğumda onların özel bir pasajı dikkatimi çok çekmişti. Nasıl romancı olduğunu anlattığı bölümde yazar, satır arası, edebiyat tarihi konusunda bizi farklı bir şekilde düşünmeye davet ediyor.  

Kahramanımız yine işsiz kaldığında hevesi kırılmış olarak annesine gidip danışmak ister. Sonraki sahneyi Karmona’nın Ladino’sundan okuyalım:  

“Mi madre me miro kon atasyon i se metyo a pensar. Subito eya levanto la kavesa en dizyendome:

                  -Ay un ofisyo ke ganaras munchas paras.

                  -El kual mama?

-Yo te vo kantar konsejikas i tu las vas a estampar i las vas a vender a 10 paras el livriko. Tu puedras muy byen reushir, tanto mas ke ya konoses la tipografya i te vendra a estar mas barato.”2

Eliya Karmona yazar olarak kendi niteliklerinden kuşku duysa da annesinin teşvikiyle yazmaya başlıyor. Kitabının sonraki satırları sahiden çok ilginç çünkü Ladino romanının çok popüler bazı örneklerinin aslından Karmona’nın annesinin eserleri olarak değerlendirilebileceğini öğrenmiş oluyoruz. Karmona’nın zikrettiği yapıtlar arasında Lo ke se eskrive en los syelos, no se gasta en la tyerra (Göklerde yazılan, yeryüzünde değiştirilemez), La ija del guertelano (Bahçıvanın kızı), La konsejika del delos malos echos (Kötü amellerin hikâyesi), Valantin i Roza (Valantin ve Roza), La ermoza Matilda (Güzel Matilda), La rika Julyeta (Zengin Julyeta), Los dos guerfanos (İki yetim), La pasyon por la moneda (Para hevesi) ve de El kapitan korajodo(Cesur kaptan) var.  

Yani annesi anlatıyordu, Karmona ise hikâyeleri yazılı olarak kaydedip uygun bir dilde yeniden yaratıyordu.  Anılarında, sırf İspanyolca okuyanların pek Türkçe ve Fransızca bilmediklerini fark ettiğini yazıyor. Onun için romanlarını oldukça sade, eğitilmemiş halkın anlayabileceği bir dille yazıyordu. Kendi sözleriyle söyleyecek olursak kullandığı dil “un linguaje popular ke mesmo kreaturas y viejas los entendiyan”, yani “çocukların ve yaşlı kadınların bile anladığı halkın dili” idi. Bu sıradan dil, romanlarının popülaritesinin sırlarından biriydi. Ama tabii ki bu yazdığı yorum çok ironikti. Eğitimsizlerin anlayabilecekleri bir dili tanımlamak için ‘kreaturas’ yani çocukların ve ‘viejas’ yani yaşlı kadınların anlayabildiği bir dilden söz ediyor. Oysa ona bu hikâyeleri anlatan zaten bir ‘vieja’ idi, yani annesi ki o Ladino edebiyatının gizli emekçisi… 

Ama başka gizli emekçiler da vardı. Kitabın devamında, annesinin anlatacak hikâyesi kalmayınca, Karmona başka bir ilham kaynağı arıyor ve onu tiyatroda buluyor. Yazar, Osmanlı tiyatrosunun gelişiminde büyük katkıları olmuş Ermeni Mardiros Minakyan’ın (1839-1920) sahnesine gitmeye başlar ve izlediği oyunlardan esinlenerek El chiko Jak (Küçük Jak), El Kochero(Arabacı), El Vendedor de leche (Sütçü), La Ija dela lavandera (Çamaşırcı Kızı) ve El ijo repentido (Pişman oğlu) başlıklı romanları yazar. Demek ki Minakyan’ın da, tıpkı yazarımızın annesi gibi, Ladino edebiyatına büyük emeği geçti.  

Yazarken Karmona eğlenmek, eğlendirmek ister. Tabii ki anılarında yazdığı her şeye inanmak zorunda değiliz. Bütün hikâyeciler gibi, iyi bir hikâye anlatmak uğruna ara sıra hakikati kurban eder. Bununla birlikte ‘yaratıcılık’, ‘özgünlük’ ve ‘bireysellik’ konusunda romantik idealleri altüst ettiği satırlarda Karmona, Osmanlı kültür tarihiyle ilgilenenlere önemli dersler veriyor. Çünkü kültür ama özellikle edebiyat tarihçiliğinde hep dipnotlara itilen önemli iki olguya dikkat çekiyor. Bir yandan annesine odaklanarak kültür hayatında kadınların rolünü hatırlatmış oluyor. Diğer yandan milliyetçi tarih yazımına ters düştüğü için hep küçümsenen hatta inkâr edilen, Osmanlı’da etnik ve dinsel farklara rağmen yapılan kültürel ve entelektüel alış verişleri hatırlatıyor.  Yani 21. yüzyılda da Eliya Karmona’dan kadınların entelektüel alanda varlığı, çok kültürlülük ve kültürler arasılık hakkında öğreneceğimiz çok şey var. Ve annesinden de tabi.

 

---

1 Rıfat Bizmizrahi’nin hazırladığı, Gözlem Yayınlarının 2006 yılında yayımladıkları çok değerli Lo ke meldavan nuestros padres başlıklı antoloji içinde, Karmona’nın kitabının Ladino aslı ve de Türkçeyle İngilizce çevirileri okunabilir.

2 “Annem bana dikkatle baktı ve düşünmeye başladı. Birdenbire başını kaldırıp bana dedi: 

-Çok para kazanabileceğin bir iş var.

-Hangisi anne? 

-Ben sana hikâyeler anlatacağım ve sen onları tanesi on paraya satacaksın. Bunu çok iyi başarabilirsin, çünkü sen baskı işinden anlıyorsun ve sana daha ucuza gelir.”  

 

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün