MARTİN EDEN

39. İstanbul Film Festivali Çevrimiçi Gösterimler-1

Viktor APALAÇİ Sanat
10 Haziran 2020 Çarşamba

Pandemi sebebiyle ertelenen 39. İstanbul Film Festivali programında yer alan 15 filmi çevrimiçi (online) aracılığıyla izleme imkanına kavuştuk. İKSV’nin önde gelen uluslararası film festivallerinden derlediği zengin bir seçki, dijital ortamda sinemaseverlere keyifli bir 20 gün yaşattı. Bunlardan biri olan ‘Martin Eden’,prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivalinin en tartışmalı filmi oldu.

 

 

Yıllardır sinemasever okurlarıma bir sonraki sezon filmlerini, Cannes Film Festivalinde izlediklerimden anlattım. Pandemi nedeniyle  bu festivalde 55. yıldönümünü kutlama projesini hayata geçiremedim. Gelecek sezon filmlerini takdim etme işlevini, İstanbul Film Festivali yönetiminin ertelenen 39. festivalde gösterilmesi planlanan ve çevrimiçi gösterimler aracılığıyla sunulan 15 film üzerinden yerine getirmeye çalışacağım.

Festival müdavimlerinden uzak kalmak istemeyen İKSV, Avrupa’nın önde gelen Cannes, Berlin, Venedik gibi festivallerde gösterilen filmlerden derlediği zengin bir seçki sundu. Türkçe altyazılı olarak sinemaseverlerin beğenisine sunulan bu çevrimiçi gösterim filmleri sinefillere keyifli bir 20 gün yaşattı.

Son Venedik Film Festivalinde prömiyerini yapan ‘Martin Eden’ başrolündeki Luca Martinelli’ye En İyi Erkek Oyuncu Ödülünü getirdi. 44 yaşındaki İtalyan senaryo yazarı-yönetmen-yapımcı-görüntü yönetmeni Pietro Marcello, sekizinci uzun metrajlı filmi ‘Martin Eden’ ile sinemanın edebiyatla buluşmasında tartışma yaratan filmler kategorisinde örnek olarak gösterilecek bir yapıta imzasını attı.

‘Martin Eden’i Fransız Yeni Dalga’sı ve 1970’lerin Amerikan sinemasından esinlenerek, 20. yüzyılın ortalarında Napoli’ye taşıyan Pietro Marcello, bazı tavizsiz Jack London hayranlarını hayli kızdırsa da, filmi sinemada en başarılı edebiyat uyarlamalarından biri olarak yer alacağa benzer.

 

Edebiyat - sinema buluşması

Jack London’ın 1909’da yazdığı, en sevilen romanlarından ‘Martin Eden’, dünya edebiyatının en önde gelen ustalarından birinin kendi sesini bulma sürecine odaklanıyor. Jack London’ın kendi hayatından izler taşıyan romanı, denizci bir gencin kişiliğinden ödün vermeden sınıf atlama çabasını anlatır.

Bu filme ilgisiz kalmak imkânsız. Venedik Film Festivalinde eleştirmenleri ikiye bölen bu filmi çok seven de oldu, nefret eden de. Ben kendi hesabıma Pietro Marcelli’nin bu uyarlama filmini başarılı buldum. Yönetmenin 1970’lerin İtalya’sının atmosferini yansıtmadaki başarısı, Jack London’ın romanının ruhuna sadık kalması ve mizansenindeki özenle ‘Martin Eden’ övgüyü hak ediyor.

Deneysel bir sinema dilinin öne çıktığı ‘Güzel ve Kayıp’ (2015) ile tanınan yönetmen Marcello’nun senaryo yazılımına katıldığı ‘Martin Eden’, proleter sınıfın sorunları, toplumsal adalet, işçi dayanışması, sendikal haklar gibi İtalyan toplumunun sosyal hakları üzerinde önemli şeyler söylüyor. İtalyan taşra  hayatından, kırsalından tablo güzelliğindeki fotoğrafları ve zengin görselliğiyle film izleyicisini büyülüyor. 

‘Martin Eden’ sokaklardan gelen, basit, fakir, özgüven sahibi, ancak görgüsüz, eğitimsiz, yakışıklı bir genç… Napoli limanında dayak yemekten kurtardığı genç Arturo’nun davet edilince, burjuva Orsini Ailesinin kızı Elena’ya gönlünü kaptırır. Ona erişebilmek uğruna kendini ilme ve yazar olma hayaline adayan Martin, bu hayal uğruna takıntılı denebilecek bir şekilde varını yoğunu ortaya koyar.

Dergilerde yayınlanması için yazdığı hikâyeler kabul görmeyip hep iade ediliyor,  Elena’nın babasının yanında işe girme teklifini reddediyor. Elena’nın annesi ise, alt sınıftan gelen, cahil ve eğitimsiz bulduğu Martin’i kızına layık görmüyor.
Bu iç içe yolculuk hikâyesinde Martin Eden, etrafındaki onca yoksulluk ve onca acının içinden kendi kelimelerine tutunarak yükselmeye çalışan bir genç adam. Bir yanda âşık olduğu kadın ve hayatın pratik gerçekleri, diğer yandan yazar olmak, kendi fikirlerini dünyaya yaymak için karşı konulamaz bir tutku.
Elena, “Yazdıklarınla hiçbir zaman para kazanamayacaksın ve biz bir yuva kuramayacağız” diyerek ümitsizliğini dile getirir. Liberalizm adı altında kapitalist sistemin çalışan sınıfa mutsuzluk getirdiğini söyleyen Martin’e, Orsini Ailesinin tuzu kuru bir misafiri, yemek masasında kibirli bir tonla; “Sen ekonomi tahsilini bir geminin ambarında mı yaptın” diyerek alay eder.

Derin bir yalnızlığa sürüklenen yazar
Yetişme tarzından gelen farklar iki sevgilinin arasında bir uçurum oluşturur. Yazarlık azmini terk etmeyen Martin, tüm olumsuz koşullara rağmen direncinin karşılığını ilk romanının yayınlanmasıyla görür. Üne kavuşan genç yazar kazandığı paraları eski dava arkadaşlarına hediye eder. Sıkıntılı günlerinde ona kucak açan, evinde pansiyoner olarak kabul eden iki çocuklu dul Maria’ya bir ev satın alır.
Martin Eden azmi ve zekâsıyla yalnızca işçi sınıfını değil, girmeye çalıştığı burjuva  dünyasını da aşıyor. Böylece maskelerin altında yatanı görüp, toplumun gerçek yüzünü idrak ediyor. Neticede her iki sınıfa da ait olamamanın yorgunluğu, yazarlık serüveninde çektiği fiziksel ve ruhsal zorluklara eklenince, Martin derin bir yalnızlığa ve mutsuzluğa sürükleniyor.
Jack London’ın yarı otobiyografik romanı ‘Martin Eden’ , 20. yüzyıl başlarında sosyal ve ideolojik mesajlar ağırlıklı içeriğiyle Amerikan edebiyatında kabul görmüştü. London, farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını gözler önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki önemine işaret etmişti. Romanın ana temalarından biri, başarı ve sosyal sınıf farkı gözetmeksizin herkese açık olduğu şeklinde özetlenebilecek ‘Amerikan Rüyası’dır. Ya da bu idealin yarattığı muazzam hayal kırıklığı…
Roman, eğitimsiz genç bir işçinin başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatıyordu. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona sürüklenmektedir artık. Filmin kahramanı başarı sürecinin haşinliğinin sonunda, başarının tatminsizliğiyle karşı karşıya kalıyor ve şöhretin bedelini çok pahalı ödüyor. Pietro Marcello, adaptasyonunda, kahramanının bu tükenişini ekrana taşımakta tam not alıyor.
Oyuncu kadrosuna gelecek olursak, 36 yaşındaki Roma doğumlu aktör Luc Marinelli filmin bütün yükünü omuzlarında taşıyor. Martin Eden’in yalnızlığını, yükselme azmini, başarısının keyfini yaşayamamasını, çıkışsızlığını görkemli bir performans eşliğinde perdeye yansıtıyor. Genç aktör içinde fırtınalar esen, dengesiz, çizgi dışı, aykırı bir karakter olan Martin Eden’i inandırıcı kılan  yorumu ile övgüyü hak ediyor. Paolo Sorrentino’nun ‘La Grande Bellezza’sından (2013) tanıdığımız İtalyan oyuncu, kariyerinin bu ilk önemli başrolünde Venedik’te hak edilmiş bir ödülün sahibi oluyor. Yönetmen Marcello yan rollerdeki ünsüz oyunculardan tam verim almayı başarıyor.

 

 

 


————————————————————————————————————-
ÇEVRİMİÇİ FESTİVAL FİLMLERİNİN YILDIZ TABLOSU———(box içinde dizilecek)———
————————————————————————
Berlin Alexanderplatz————-3 yıldız
Martin Eden————————-3 yıldız
Küçük Kız—————————-3 yıldız
5 Kusursuz Bir Sayıdır————3 yıldız
Hizmetkârlar————————-3 yıldız
Söz Senettir————————-3 yıldız
Davacı———————————3 yıldız
Kız Kardeşim————————-3 yıldız
Lillian———————————-3 yıldız
1982————————————3 yıldız
Walchensee Forever—————-3 yıldız
20 Yaşında Öleceksin—————2 yıldız
Daha Büyük Bir Dünya—————2 yıldız
Deniz Mavileşene Dek Yüzmek—-2 yıldız
Söğüt————————————-2 yıldız

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün