Yahudilikte ruhun tanımı-2

“Orada her şeyin bu dünyaya göre altüst olduğunu gördüm. Bu dünyada yukarıda olanlar (zengin veya makam sahibi) aşağıda; aşağıda olanlar da (sade ama Tanrı’ya hizmet edenler) yukarıdaydı.” (Talmud Bavli, Fasıl: Bava Batra, 10b) Geçtiğimiz hafta ilk bölümünü verdiğimiz Yahudilikte ruhun tanımının bu bölümünde ruhların ölümsüzlüğü, reenkarnasyon ve ölümden sonra yaşananlar konularını ele aldık.

Yusuf BESALEL Kavram
20 Kasım 2019 Çarşamba

RUHLARIN REENKARNASYONU

Diber: Yapışan bir ruh

Esas itibarıyla yaşamında salih bir yaşam sürmüş olan fakat bazı durumlarda erdemli bir eyleme karışmaktan imtina eden, örneğin bir arkadaşına yapabileceği bir iyiliği pas geçen bir kişi ‘gan eden’ (cennet) de yer almayı tamamen hak edemeyebilir. Ama bu durumun ıslah edilebilmesi için ruhun reenkarne olması da şart değildir. Bu ruh, başka bir insan uyurken onun bedenine girer ve eksik olan eylemle kendini düzeltene dek o bedende kalır. Ondan sonra da ‘gan eden’ deki optimal konumuna (bu dünyadaki eylemleri çerçevesinde olmak kaydıyla) kavuşur1.

Buna karşın çok kötü şeyler yapanların ruhları ise, yukarıda tarif edilen arınma mekanizmasından geçmeden evvel başka türlü bir canlının bedeninde dahi reenkarne olmak durumunda kalabilir. Örneğin Safed’in ünlü Kabalisti Ari’ye göre “Bir kişi Yahudilere hayvan leşleri yedirmişse, o bir ağaç yaprağı olarak reenkarne olacaktır, vb…”2

Dibuk: Bir bedeni yabancı bir ruhun ele geçirmesi

Bazı günahların onarılabilmesini temin için ruhun başka bir bedende tekrar hayata gelmesi (reenkarne olması) gerekebilir. Fakat bu eylemden evvel ruhun, evrenin atmosferinde amaçsızca dolaşması gerekebilir ki bu da, bir gerginlik ve huzursuzluk durumu meydana getirir. Bu ‘kaf hakelah’ (bir tür cehennem azabı) meydana getirir3. Böyle bir ruh bazen umutsuzluktan bir beşeri bedene girerek huzur sahibi olmayı seçebilir. Ancak bu tür bir cezalandırma, tövbe etmeden ölmüş olan kişilere ayrılmıştır. İşledikleri günahlar nedeniyle gerçekten pişman olanların günahları affedilecek ve esas itibarıyla ‘tedavi olacaklardır.’ Ancak bu olayda ‘misafir eden’ insan, duygusal olarak bir taşkınlık dönemine girer ve sonunda şizofren olur. Aslında Tanrı, günahkârların ölümünü arzu etmez; O, onların yaşam tarzının değişmesini ve yaşamı hak etmelerini arzu eder!

Reenkarnasyon, belli başlı Judaik metinlerde açık bir şekilde belirtilmemiştir (Tora, Talmud ve Rabbanî Midraşlarda, menkıbelerde). Bunun temel kaynağının izi Zohar’da (İhtişamın Kitabı), belli başlı Kabalistik çalışmalarda sürülebilir. Zohar, Rabi Şimon ben Yohay zamanından beri vardı fakat ancak 800 yıl kadar önce ilgi odağı oldu. Bu bakımdan bilgeler, bu eserin ciddiyetini sorguladılar. Onlara göre ölen bir kişinin ruhu üst âlemlerde değerlendirilirdi ve fiziksel âleme tekrar intikali söz konusu olamazdı. Ancak Tsfatlı görkemli Kabalist Rabi Yitshak Luria (Ari), Zohar’ın kaynakçasının özgünlüğünü onaylayınca, şüphecilerin sesleri sustu.

BİLİM VE RUHLARIN ÖLÜMSÜZLÜĞÜ

Şu bir gerçektir ki, beş duyumuz belirli bir algılama menzili içinde randıman verebilmektedir. Örneğin göz, ancak infrared ve ultraviole ışınlarının frekansı arasındaki bölümünde görebilme yetisine sahiptir. (50 yıldan fazla bir süre evvel) Rusya’da Semyon Davidovich Kirlian’ın icat ettiği kamera, ultraviole ışınları da yakalayabilmekte ve bedenin bio-plazmasını harekete geçiren ‘aura’ adındaki ruhsal enerjinin resmini çekebilmekte4. Ancak ilginçtir, normal bir kamera kullanmak sureti ile dahi bazı kişiler çoktan ölmüş olan kişilerin ruhunun fotoğraflarını çektiklerini iddia etmişlerdir. Keza duyu organımızın limitleri de sınırlıdır; 16.000-20.000 Hertz. Hâlbuki köpekler 7 Hertz’den itibaren duyarlar ve ordu köpekleri 12 Hertzlik düdüklerle yönlendirilir. Bu sesi insanlar duyamaz. 1882’de Londra’da The Society for Psychical Research’ın kurulması ile birlikte artık bilim de ruhsal fonemenleri mercek altına almaya başlamıştır.

Bilimsel saptamalara göre, hipnoz altındaki kişiler, çok uzaktaki olayları ‘görebilmek’ için gerekli ruhsal enerji frekansını uygulayabilmektedir. Yahudi gizemcileri bu yöntemden hayli yararlanmıştır. Rabi Asher’in (Rosh) 700 yıl öncesinden yayınladığı Responsalarda reenkarnasyona yer verilmekte. Rosh, Talmud’da bu mevzuya bariz bir şekilde değinilmemiş olmakla beraber, aksine bir görüş olmadığını da vurgular. Nihayet Tsfat kentinin 1500’lü yıllarında Zohar genel bir kabul görmeye başladığında, rabilerin, Kabalistlerin ve cemaat liderlerinin çoğu reenkarnasyonu onayladı. Son yıllarda laik âlimler de bu olguyu kabullendi. ‘Geçmiş yaşamlara regresyon’u hipnoz ile gerçekleştiren uzmanların aldığı sonuçlar, Amerikalı Edgar Cayce ve İngiliz Morey Bernstein’in eserlerinde yer buldu5.

Freud’un öğrencisi olan Carl G. Jung’un kitabı ‘Dreams, Reflections’ ve İtalyan dergi ‘Couriera Della Serra’ (1968) Antonio Morbata adında iki yaşındaki bir mucizevi çocuktan bahseder. Bu çocuk, dünyanın tüm coğrafyası hakkında bilgi sahibiydi. Uzmanlar, bunun ancak reenkarnasyon ile gerçekleşebileceğini ifade etti.

University of Virgina’daki tıp okulunda yoğun araştırmalar yapmış olan psikiyatri bölümünden Prof. Ian Stevenson, ‘Twenty Cases Suggestive of Reincarnation’ adlı eserinde, yeterli derecede bilimsel delil ile reenkarnasyonu destekler. Keza Almanya’daki parapsikoloji hakkındaki haftalık ‘Der Wissenschaft Grenzebeite’ (Bilimin Sınırları), reenkarnasyon vakalarına yer vermekte. Bu arada Freud’un nevrotik davranışı travmatik olaylara bağlaması da Rabi Yitschak Luria (Ari) tarafından da ele alınmıştı. Bu büyük Kabalist, travmatik olayların geçmiş bir hayattan güncel bir reenkarnasyona aktarılmış olduğunu savunuyordu. Nitekim Ari’nin bir numaralı talebesi Hayim Vital bıçaktan çok korkardı. Çünkü geçmiş yaşamında bıçaklanarak öldürülmüştü.

 

Reenkarnasyon ile ilgili vakalar

Yıllar evvel Roma’da Dr. Cosanila’nın kliniğine elektrik akımına kapılarak vefat eden bir elektrikçi getirildi. Yapılan tüm uğraşılara karşın, hasta canlandırılamadı. Üç saat sonra hastanın sırtına ve kalbine uygulanan ters elektrik şoku ile hasta canlanıverdi. Elektrikçi, bu zaman zarfında garip bir rüya gördüğünü dile getirdi: “Alev dolu bir tünele girmişti ama acı yoktu. Sonra tüm hayatı film gibi gözünün önünden geçmişti. Daha sonra evine gitmiş ve yemek yemekte olan ailesi onun farkına varmamıştı; o da hırsından tabakları kırmıştı…” Doktorlar derhal onun evine gitti. Karısı olayı henüz bilmiyordu; tabakların kanatlanıp kırıldığını da doktora anlattı.

‘Dibuk’ konusu ile ilgili başka bir vakada 1930’lu yıllarda Shanta adlı beş yaşındaki Hintli bir kız, bulunduğu Yeni Delhi kentinden 500 kilometre ötede bir kentte yaşamış bir kadından ve çeyiz kutusundan bahsediyordu. Velileri onu kente götürdüler ve kız da önceden görmüş gibi onları bir eve soktu ve bahsettiği çeyiz kutusu bulundu. Muhtemelen ölen kadın, bu küçük kızın bedenine girmişti…

 

Ölümden sonrası yaşananlar

Virginia Üniversitesinden felsefe doktorası olan dünyaca ünlü psikiyatr Dr. Raymond Moody, ‘ölümü gören’ insanların anlattıklarını anlatmaktadır. ‘Life after Life’ (Yaşamdan sonra Yaşam) adlı kitabında ölümcül bir hastalığı olan ve son dönemlerini yaşayan, çok ciddi kazalara kurban gidip ‘ölü’ olarak ilan edilmiş ama ‘tıbbî mucizeler’ olarak yaşamaya devam edenler vardır. Bu kişiler, deneyimlerini farklı şekilde anlatsalar da, ‘ölümlerinden’ söz ettiklerinde aynı manzaralar karşımıza çıkmaktadır: Karanlık bir tünel, sonsuz bir sevgi yaşayan bir ‘varlık’ olan güçlü bir ışık, onlara telapatik olarak konuşan ışık, onları görmeye gelen yakınları ve arkadaşları, bir şerit gibi gözlerinin önünden geçen yaşamlarından görüntüler… Bunların yanı sıra, birçok kişi, ‘aşağıda’ onları kurtarmak için üzerlerinde gerçekleştirilen tıbbî çabaları izleyebiliyorlardı. (b)

 Ruh ile ilgili Yahudilik dışındaki kaynaklardaki anlatım da makalede anlatılanlarla yer yer örtüşmektedir; Bedri Ruhsalman’a göre, “İnsan denilen şey; bir varlığın, bağlı bulunduğu ruha hizmet etmek için arz küresindeki kaba maddeleri bir araya toplayıp kendisine vasıta olarak kullanmak maksadıyla teşkil etmiş olduğu bir bedendir. Varlık (ruh) bu bedeni ancak yüksek vazifeli varlıkların yardımı ile kurabilir…(c)

Sonuç olarak Rabi Yosef Shani şöyle diyor. “Moşe Rabenu (Hz. Musa) ve Tora gerçektir ve Tora’ya uyanlar, Yaratılış’ın temel amacına uyarlar ve ‘ebedî yaşam’ın ayrıcalığına kavuşabilirler.”

Kaynakça

a) Ana Kaynakça: ‘Tikvat Shani’, Rabbi Yosef Shani, Congregation Sha’ar Yosef, Brooklyn, NY, 1992

1 Ari, ‘Sha’ar HaGilgulim’, Introduction, 3

2 a.g.e., Introduction, 22

3 1. Samuel, 25.

4 Kirlian photography, ‘Investigation of Biological Objects in High Frequency Electrical Field,…’, Alma Ata, S.S.S.B., 1968.

5 Not: … Cayce, kaybolmuş Atlantis kıtasına da değinmişti. Bu konu, Rashi’nin Yaratılış 6: 4 ile ilgili tespitinde de yer almaktadır.

b)‘Devrim – Bilim Tora’nın Gerçeklerini Keşfediyor’, Zamir Cohen, Gözlem Gazetecilik, 2014, S. 196

c)‘İlâhî Nizam ve Kâinat’, Bedri Ruhsalman, Metapsişik Tetikler ve İlmî Araştırmalar Derneği İktisadî İşletmesi Yayın Evi, (1950), İstanbul, Nisan 2013.

 

Yazının 1. Bölümü

https://www.salom.com.tr/haber-112527-yahudilikte_ruhun_tanimi1.html

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün