Web´den Seçmeler

• İktidarda olduğu seneler çok geride kalmış olmasına rağmen dünyada onu "Yahudi halkının kraliçesi" olarak hatırlayıp hâlâ saygı duyanlar var. "Ulusun Anası" gibi sıfatlarla taçlandırılsa da ülkesinde tartışmalı bir figür olarak anılabiliyor. Başbakanlığı sırasında İsrail´in en başta Mısır olmak üzere komşularıyla uzun süredir devam eden sınır çatışmalarında barıştan yana kesin tavır almadığından birçok askerin ölümünden sorumlu tutulabiliyor. 1973 yılında patlayan Yom Kippur savaşında vaziyeti gerektiği gibi idare edemediği için bir o kadar ordu mensubu gencin hayatlarını körü körüne kaybetmesinden dolayı suçlanabiliyor. MURAT TÜRKER – www.bianet.org

İzak BARON Diğer
4 Eylül 2019 Çarşamba
  • NE İRAN İSRAİL’İ İSRAİL’DE HEDEF ALIYOR; NE DE İSRAİL İRAN’I İRAN’DA HEDEF ALIYOR

Suriye, Irak ve Lübnan. Geçtiğimiz hafta İsrail’in havadan hedef aldığı üç Ortadoğu ülkesi. İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırıları artık mutada dönüştü. Ülkedeki İran yanlısı grupları hedef almaya devam ediyor. Bir süredir Lübnan cephesi sakindi, fakat aynı zamanda Hizbullah’ın roket kapasitesini Suriye’den Lübnan’a taşıdığını iddia edip saldırı sinyalleri gönderiyordu. Irak ise bu denklemin yeni hedefine dönüştü. Irak’ın Suriye sınırına yakın bir noktasını hedef alan İsrail, adını koymadığı bir savaş yürüttüğü İran’a karşı bu üç ülke üzerinden caydırıcılığını artırma gayretinde.

Vekalet savaşlarının acı tablosu bu aslında. Birbiriyle mücadele eden iki aktör, hesaplaşmalarını üçüncü ülke ve aktörler üzerinden görüyor. Zayiatı kendilerinden uzak tutuyorlar. İnsan ve altyapı faturasını vekillerine ödetiyorlar. Meseleye bu açıdan baktığımızda İran ve İsrail arasındaki rekabetin kirli tabiatını daha net görüyoruz.. İran, Lübnan’da Hizbullah, Suriye’de Şii milisler ve Filistin’de birtakım gruplar eliyle İsrail’e karşı caydırıcılık oluşturuyor. İsrail ise İran’ın bölgesel vekillerini hedef almaya devam ediyor.

UFUK ULUTAŞ

Tamamı için: https://aksam.com.tr/yazarlar/ufuk-ulutas/israilin-gundemi/haber-1001635

 

  • MİCHAEL KADOORİE’NİN BABASI, İSTANBUL’DAKİ BALAT MUSEVİ HASTANESİ’NİN ÖNDE GELEN BAĞIŞÇILARI ARASINDA YER ALIYOR. MİCHAEL KADOORİE’Yİ GALATAPORT’TAKİ OTELE 150 MİLYON EURO’YLA YATIRIMCI ORTAK OLMAYA ÇEKEN, GEÇMİŞE UZANAN BU BAĞ MI OLDU ACABA?

DOĞUŞ Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, Bilgili Holding Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Bilgili ve Doğuş Holding Başkanvekili Hüsnü Akhan, Galataport’a Peninsula Otel’in gelişiyle ilgili görüşmeleri yaparken, grubun patronu Sir Michael Kadoorie’nin şu yönünü öğrendi:

- Michael Kadoorie’nin babası, İstanbul’daki Balat Musevi Hastanesi’nin önde gelen bağışçıları arasında yer alıyor.

Hastanenin tarihçesine baktım, şu ayrıntıyı gördüm:

- Bağdatlı işadamı Sir Ellie Kadoorie, 1920’lerde Balat Musevi Hastanesi’ne büyük bağış yaptı. O bağışla 3 bina yapıldı. Binalardan ikisi günümüzde de hizmet veriyor.

Michael Kadoorie’yi Galataport’taki otele 150 milyon Euro’yla yatırımcı ortak olmaya çeken, geçmişe uzanan bu bağ mı oldu acaba?

VAHAP MUNYAR

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/vahap-munyar/turizm-tahsisi-alip-yuzde-85-villa-yapilir-mi-41317891

 

  • İKTİDARDA OLDUĞU SENELER ÇOK GERİDE KALMIŞ OLMASINA RAĞMEN DÜNYADA ONU "YAHUDİ HALKININ KRALİÇESİ" OLARAK HATIRLAYIP HÂLÂ SAYGI DUYANLAR VAR

İktidarda olduğu seneler çok geride kalmış olmasına rağmen dünyada onu "Yahudi halkının kraliçesi" olarak hatırlayıp hâlâ saygı duyanlar var.

"Ulusun Anası" gibi sıfatlarla taçlandırılsa da ülkesinde tartışmalı bir figür olarak anılabiliyor.

Başbakanlığı sırasında İsrail'in en başta Mısır olmak üzere komşularıyla uzun süredir devam eden sınır çatışmalarında barıştan yana kesin tavır almadığından birçok askerin ölümünden sorumlu tutulabiliyor.

1973 yılında patlayan Yom Kippur savaşında vaziyeti gerektiği gibi idare edemediği için bir o kadar ordu mensubu gencin hayatlarını körü körüne kaybetmesinden dolayı suçlanabiliyor.

Savaş alanında İsrail askerlerine moral vermek amacıyla bulunduğunda mütevazı tavrının sembolü haline gelmiş beyaz ortopedik pabuçları, Tansu Çiller'in benzer dinamikte giydiği bembeyaz kıyafeti kesinlikle akla getiriyor!

Golda, o zamanlar yüzleşmekten ve çözmekten kaçınıp ele almayı mütemadiyen ertelediği, Filistinliler'in topraklarına işgal etmek suretiyle yerleşen İsrailliler meselesinin günümüzde geldiği noktanın müsebbibi olarak da görülebiliyor.

Filistin mevzusu ve halkı hakkında sarfettiği isabetsiz sözler zaten siyasetçiye yönelik eleştirilerin ana unsurlarından.

Golda Meir'e hayran olduğunu belirten, dönemin Mossad başkanı Zvi Zamir o günlerle ilgili bazı gerçekleri mezarına beraberinde götüreceğini ifade etse de filmde Meir, Münih Olimpiyatlarındaki İsrailli sporculara yönelik katliam sonrasında suçla ilişkisi olmuş insanların dünyanın muhtelif köşelerinde tek tek öldürülmesiyle bağlantılı olarak da nitelenebiliyor.

Kısacası 1969-1974 yılları arasında İsrail'in başbakanlığını yapmış olan Meir'in hem Orta Doğu'da hem de tüm dünyada tarihin akış yönünü değiştirdiği rahatlıkla söylenebilir.

Yönetmenliğini Sagi Bornstein, Udi Nir ve Shani Rozanes'in paylaştığı Golda adlı belgesel lideri masaya yatırarak seyirciyi o döneme başarıyla sürüklüyor. DocAviv festivalinde gösterilmiş olan 88 dakikalık Almanya/İsrail ortak yapımı, sevapları ve günahlarıyla kahramanını tanıtırken, başbakanlığa kendini hiçbir zaman uygun görmemiş Meir'in dileğine uygun olarak konuya merhametle yaklaşıyor.

MURAT TÜRKER

Tamamı için: http://bianet.org/biamag/azinliklar/212467-yahudiler-in-kralicesi-golda

 

  • BÜYÜKADA SİNAGOGU’NDA MUSEVİ VATANDAŞLARIMIZ 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI’NI İZMİR MARŞI SÖYLEYEREK KUTLUYORDU...

Dün bir video dolaşıyordu sosyal medyada. Şalom Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas’ın çektiği görüntüleri muhtemelen görmüşsünüzdür.

Büyükada Sinagogu’nda Musevi vatandaşlarımız 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı İzmir Marşı söyleyerek kutluyordu...

30 Ağustos 2019 Cuma günü yani dün yüzde 99’u Müslüman bu ülkede Cuma Namazı hutbesinde Atatürk’ten söz etmeyen Diyanet İşleri Başkanlığı’nı utanmaya davet ediyorum.

CANDAŞ TOLGA IŞIK

https://www.posta.com.tr/yazarlar/candas-tolga-isik/diyanet-uyurken-2201018

 

  • NETANYAHU’NUN RÜŞVET İDDİANAMESİNİN HÂLÂ AÇIKLIĞA KAVUŞAMAMASI VE TÜRKİYE HAKKINDAKİ TWEETİYLE GÜNDEME GELEN ESKİ ULAŞTIRMA VE İSTİHBARAT BAKANI YİSRAEL KATZ’IN PEK ÇOK SEBEPLE ELEŞTİRİLERİN ODAĞINA OTURMASI LİKUD İÇİN TEHLİKE ÇANLARININ ÇALDIĞI ANLAMINA GELİYOR

Yaklaşan 17 Eylül seçimleri Netanyahu ve Likud için hiç de kolay geçmeyecek. Bir yandan Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Suriye ve Irak’ta yaşanan krizlerin güvenlik siyaseti odaklı bir kampanya için tırmandırıldığı ortadayken başta Netanyahu olmak üzere Likudlu bakanlar pek çok suçlama ile karşı karşıya. Sosyal Dayanışma ve Refah Bakanı Haim Katz’ın güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarından yargılanacağının açıklanmasından sonra 16 Ağustos tarihinde istifa etmesi, Netanyahu’nun rüşvet iddianamesinin hâlâ açıklığa kavuşamaması ve Türkiye hakkındaki tweetiyle gündeme gelen eski ulaştırma ve istihbarat bakanı Yisrael Katz’ın pek çok sebeple eleştirilerin odağına oturması Likud için tehlike çanlarının çaldığı anlamına geliyor. Katz’ın göreve getirilme hamlesini ve seçim öncesindeki Türkiye açıklamasını sorgulamak için kısıtlı da olsa bir profil analizi gerekiyor.

Yisrael Katz, 1955 doğumlu ve Likud Partili bir siyasetçi olmasının ötesinde bir figür. Açıkçası en hafif tabirle “şahin” olarak sınıflandırılabilecek bir siyasetçiyi dışişleri bakanlığı gibi hassas bir göreve getirmek, olsa olsa uzlaşma ve diplomasinin yürütülmesinden ziyade savaş ve politik çatışma kararlılığının en üst seviyede tutulması için verilmiş bir karar olabilir. Katz’ın İsrail sağının ve hatta aşırı uçların her zaman sempatisini kazanan bir figür olmaktan öte, uslanmaz bir Filistin düşmanı olduğunu söylememiz yanlış olmayacak. Kudüs İbrani Üniversitesi’nde okuduğu 80’li yıllarda Arap öğrencilere karşı kullandığı şiddet sebebiyle almış olduğu cezalardan tutalım, Ariel Şaron hükümetinin Gazze’den çekilme kararını Netanyahu ile protesto edip istifasına kadar, Batı Şeria ve Gazze’deki yasa dışı yerleşimcilere vermiş olduğu desteklerden ulaştırma bakanlığı dönemindeki eleştirilen ihale yönetim şekline kadar pek çok konuda üzerinde soru işaretleri bulunan bir isim. Başbakan Binyamin Netanyahu’nun siyasi yol arkadaşı olmanın ötesinde adeta kendi üzerine almadan yürüteceği işlere aracılık yapan Katz, nisan seçimleri öncesinde hem İsrail kamuoyunun hem de ABD’li diplomat ve siyasetçilerin eleştiri bombardımanına da tutulmuş bir isim.

Nisan seçimleri öncesinde Ynet, Times of Israel, Jerusalem Post gibi haber mecraları, özellikle Katz’ın başında olduğu Ulaştırma Bakanlığı’ndaki ismi verilmeyen kaynaklarından elde ettikleri bilgilerin ışığında, demiryollarından limanlara kadar pek çok ihalenin Çinli firmalara verilmesini sert ifadelerle gündeme taşımışlardı. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ve İsrail İç İstihbaratı olan Şin-Bet'in (Şabak) Başkanı Nadav Argaman’ın dahi üstü kapalı bir şekilde eleştirdiği isim olan Katz, İsrail’deki ABD lobisinin ve ABD’deki Yahudi lobisinin Çin yatırımlarını ülkeye çekmekten sorumlu tuttukları bir numaralı kişi. Katz’ın seçim sürecinde ismi etrafında oluşan olumsuz atmosferi yıkmak için uç söylemlere başvurması sadece İsrail sağının kronik bir sorunu olmanın ötesinde İsrail üzerindeki doğu-batı satrancı esnasında dikkat dağıtma çabaları olarak da yorumlanabilir.

SELİM HAN YENİACUN

Tamamı için: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/israil-saginda-secim-yaklastikca-turkiye-karsitligi-artiyor/1568305

 

  • YAKIN ZAMANDA ABD ÖNCÜLÜĞÜNDE KURULMASI PLANLANAN KÖRFEZ DENİZ GÜCÜNE İSRAİL’İN KATILIMININ SAĞLANMASI, İRAN KARŞISINDA İSRAİL’İN SADECE HAVADA DEĞİL DENİZDE DE ŞAHİN BİR POLİTİKA İZLEYEREK VARLIK GÖSTERMESİNE ZEMİN HAZIRLAYACAKTIR

Bir taraftan BAE-Suudi ekseninin İran’ı dengeleme konusundaki başarısızlığı diğer taraftan ABD’nin İran karşısında beklenen sertlikte bir politika benimseme konusunda yaşadığı gelgitler İsrail’i İran karşısında ofansif bir politikaya yöneltmiş gözüküyor. Son dönemde İran’a bağlı milis güçlerin Suriye, Irak ve Lübnan’daki üslerine yönelik gerçekleştirdiği hava saldırılarıyla İsrail, İran’ın yukarıda sayılan sebeplere bağlı olarak artan nüfuzunu sınırlamayı hedefliyor. Tüm bu saldırıların ABD ve BAE-Suudi ekseninden habersiz yapılmış olma ihtimali oldukça zayıf gözüküyor. İsrail’in bu saldırılarının akabinde açıklama yapan Bahreyn Dışişleri Bakanı Ahmed El Halife’nin, İsrail'in Hizbullah ve Haşdi Şabi güçlerine yönelik hava saldırılarını kınamak bir yana bu saldırılardan memnuniyet duyduklarını ve İsrail’in “nefsi müdafaa” yaptığını savunması, Körfez’deki statükocu eksenin bu olaya bakışını göstermesi açısından önemli. Özellikle bu saldırılardan kısa süre sonra Londra merkezli The Middle East Eye haber sitesinin Irak istihbarat kaynaklarına dayanarak, Irak’a yönelik saldırıların Suudi Arabistan’ın da desteklediği kuzey Suriye’deki Suriye Demokratik Güçleri (SDF) bölgesinden kalkan İHA’larla yapıldığına ve saldırıdan kısa bir süre önce Muhammed bin Selman’a yakınlığıyla bilinen Körfez İşleri Bakanı Samir es-Sebhan’ın bölgeyi ziyaret ettiğine dair ortaya attığı iddialar, BAE-Suudi ekseninin bu saldırılardan haberdar olduğu fikrini kuvvetlendiriyor.

Tüm bu yaşananlar önümüzdeki süreçte BAE-Suudi ekseninin İran karşısında yıpranan askeri/endüstriyel kapasitesinin İsrail tarafından telafi edilebileceğini de ortaya koyuyor. Böylece BAE-Suudi ekseninin örtülü desteği sayesinde İsrail, “Nil’den Fırat’a” kadar olan bölgede örtülü/açık operasyonlar yapabilme yeteneğine kavuşuyor. Yakın zamanda ABD öncülüğünde kurulması planlanan Körfez deniz gücüne İsrail’in katılımının sağlanması, İran karşısında İsrail’in sadece havada değil denizde de şahin bir politika izleyerek varlık göstermesine zemin hazırlayacaktır.

Her ne kadar İsrail’in İran karşısında benimsediği ve BAE-Suudi ekseninden açık/örtülü destek gören şahin politikaları kısa vadede İran’ın bölge genelindeki askeri gücüne önemli ölçüde zarar verebilecek bir potansiyel taşısa da bu operasyonları sevinçle izleyen Orta Doğu’daki statükocu eksene dahil ülkelerde yönetimle halk arasında zaten var olan uçurumu iyice derinleştirerek rejimlerin istikrarını sarsacak bir etki uyandırması da kaçınılmazdır.

FETHİ ÖZBEY

Tamamı için: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/israilin-nil-den-firata-ortulu-acik-operasyonlari/1567317

 

  • SUUDİ ARABİSTAN VE BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ (BAE) GİBİ AKTÖRLERİN LÜBNAN'DAKİ DENGELERİ SARSACAK GELİŞMELERE SESSİZ KALMASI İRAN ALEYHİNDE İNŞA EDİLEN KOALİSYONUN NASIL BİR YIKIMI GÖZE ALDIĞININ DA SİNYALLERİNİ VERDİ

İsrail'e ait F-35 ya da silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) harekat planlarına ilişkin ayrıntılar ise henüz bilinmiyor. Kimi askeri kaynaklar bu araçların bölgedeki İsrail ile yakın ilişkiler içerisindeki bir ülkeden kalkmış olabileceğini ifade ediyorlar. Bağdat yönetimine göre ise söz konusu SİHA’lar Suriye’de PKK/YPG’nin kontrolünde tuttuğu Fırat Nehri’nin doğusundaki topraklardan kalmış olabilir. Irak’ın hedef olduğu saldırıların sıklığı gerçekten de bu SİHA’ların yakın bir noktadan havalandığı izlenimini doğruluyor. Keza Irak, 25 ve 26 Ağustos'ta Lübnan'ı vuran İsrail saldırılarıyla eş zamanlı olarak bir kez daha hedef alındı. Bu kez Irak'ın batısındaki Kaim kasabasında, DEAŞ'ın mağlup edilmesinde önemli rol oynayan Ketaib Hizbullah örgütünün bir komutanı, beraberindeki sekiz silahlı milisle beraber konvoyuna düzenlenen saldırıda öldürüldü. 48 saat içerisinde Beyrut'taki Hizbullah'a ait bir bina patlayıcı yüklü dronların saldırısına uğruyor, Halid Cibril liderliğindeki Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin komuta karargahı hava saldırısı ile vuruluyor ve Suriye'de İsrail'in kuzeyine yönelik dron saldırısına hazırlandıkları iddia edilen bir grup Kudüs Güçleri ve Hizbullah üyesi havaya uçuruluyordu.

İsrail'in, Lübnan, Irak ve Suriye üzerinden İran'a yönelik asimetrik bir savaş ilanı olarak görünen saldırılar uluslararası toplum tarafından endişeyle izlenirken, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Pompeo'dan destek buldu. Pompeo, İsrail Başbakanı Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından sosyal medya mecrası Twitter’dan paylaştığı mesajda "İsrail'in kendisini hedef alan tehditlere karşı meşru müdafaa hakkı olduğunu" savundu.

Washington'dan tam destek aldığı anlaşılan ve bölge ülkelerinin egemenlik haklarını ayaklar altına alan bu eylemlerin, ABD'nin Mayıs ayında İran'ın nükleer programına ilişkin anlaşmadan çekilmesinin bir uzantısı olduğunu tahmin etmek zor değil. Saldırıların yoğunlaşması ise Fransa'nın, ABD ile İran arasında müzakerelerin başlatılması için Biarritz'deki G7 Zirvesi'nde giriştiği arabuluculuk ile çakıştı. Fransa'nın arabuluculuğunu büyük ölçüde zedeleyen İsrail saldırganlığı dalga dalga yayılırken, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi aktörlerin Lübnan'daki dengeleri sarsacak gelişmelere sessiz kalması İran aleyhinde inşa edilen koalisyonun nasıl bir yıkımı göze aldığının da sinyallerini verdi. Netanyahu, İran tehdidini 17 Eylül'deki seçim yarışında bir koz olarak kullanırken hükümetinin Dışişleri Bakanı Yisrael Katz da Türkiye'nin Doğu Kudüs'teki yardım çalışmalarını hedef alacak önlemlerin yolda olduğunu ilan ederek ülkesindeki sağ seçmene göz kırparken, diğer taraftan Doğu Akdeniz'de inşa edilen Türkiye ve KKTC karşıtı koalisyonun ortaklarına da çıtayı yükseltme mesajı verdi.

MEHMET A. KANCI

Tamamı için: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/gorus-girit-ten-yemen-e-destabilizasyonun-adi-israil/1568259

 

  • DEMOKRAT PARTİ’NİN YENİ YÜZLERİ DENİLEBİLECEK BAŞAT FİGÜRLERİN İSRAİL TARAFINDAN ÜLKEYE GİRİŞLERİNİN KABUL EDİLMEMESİ, ELEŞTİRİYİ AŞAN VE İSRAİL’İ GERİ ADIM ATMAYA İTECEK POLİTİKALARA YOL AÇACAĞA BENZİYOR

ABD’ye eğildiğimizde gördüğümüz yeni eğilimler şunlar: Milenyal sosyalizmle birlikte İsrail’den gelen din merkezli sağ milliyetçilik yükselişte. Tlaib ve Ömer’in kadın, azınlık, göçmen ve Müslüman olmaları ABD’de yerleşik sağ ve sol siyaset için öteki kimliğine dair şüphe ve önyargıları doğrudan çeken niteliklere sahip. Bu iki siyasetçinin ABD’nin periferisinde (çevresinde) yer alması, öte yandan ABD ulusal siyasetine ve jeopolitiğine meydan okumaları, onları ister istemez hedef tahtasına yerleştiriyor. İsrail’le olan ilişkilerin niteliği ABD siyaset sözlüğüne yerleştiği şekliyle “bipartisan”, yani parti çıkarları üstünde bir konudur. Tlaib ve Ömer olayı, Trump’ın da desteğiyle yerleşik kabullerin yıkılmasına, yerlerine polarize ve politize kamusal tartışmaların yükselmesine yol açıyor. Demokrat Parti yerleşikleri için İsrail merkezli tartışmalarda taraf olma konusu genellikle İsrail’in Batı Şeria’da yürüttüğü yerleşim politikalarının kınanmasına dayanıyor. Şimdi ise Demokrat Parti’nin yeni yüzleri denilebilecek başat figürlerin İsrail tarafından ülkeye girişlerinin kabul edilmemesi, eleştiriyi aşan ve İsrail’i geri adım atmaya itecek politikalara yol açacağa benziyor.

ABD milliyetçiliği, 1980’lerden sonra Orta Doğu’ya yönelik askeri müdahaleleri, sonrasındaysa ABD yurtseverliği İslam’ı potansiyel tehdit olarak okuyarak kodlamaya başladı. Siyahiler üzerinden gelişen sağ cumhuriyetçi milliyetçilik, sırasıyla komünizm ve İslam ile siyasal ve toplumsal karakterinin merkezine yerleştirdi. Ömer ve Tlaib ise Müslüman, siyahi, kadın, azınlık olmanın getirdiği tüm dış kimliklerle Trump’ın temsil ettiği siyasi kültür ve toplumsallığın tam anlamıyla anti tezini oluşturuyor. Trump’ın 2020 ABD Başkanlık Seçimi’nde tam olarak stratejisi de kendi seçmenini kendisine mahkûm edecek büyük bir öteki oluşturmaktan geçiyor. ABD’nin sağ ve muhafazakâr toplumunun korku, endişe ve nefret gibi psikolojik gerilim hatlarını gıdıklayacak temaların sürekli, büyük ve yaygın şekilde tekrarı da bu stratejiye dayanıyor.

GÖKHAN ÇINKARA

Tamamı için: https://www.aa.com.tr/tr/analiz/jeopolitik-ve-demografik-dinamikler-arasinda-sekillenen-tlaib-ve-omar-olayi/1566183

 

  • “DEDİĞİN KİŞİ YAHUDİ FALAN DEĞİL YA, AMA FARZEDELİM Kİ ÖYLE! PEKİ NE OLACAK?” DİYE SORAN PEK KİMSE ÇIKMIYOR, ÇIKMAYINCA DA HERİFLER GEMİ AZIYA ALIYOR”

Cehaletin vücut bulmuş hâli olan bu güruh klâvyenin başında öyle bir arslan kesiliyor ki, sormayın! Kendilerinden olmadığına inandıkları kim varsa “alçak”, “hain”, “kâfir”, “Allahsız”, vesaire; sadece kendileri düzgün, onlardan başka temiz hiç kimse yok! Etraf kire, çamura ve günaha batmış olanlarla dolu…

Başta gelen meşgaleleri tarihle didişip geçmişle hesaplaşma çabası olan zamâne serserilerinin edepsizlikleri son senelerde daha da utanmaz hâle büründü ve rezil bir moda aldı başını yürüdü!

Birine hakaret mi edecekler? İnsanlıktan zerre kadar nasip almadıkları için bu topraklarda yaşayıp da başka etnik ve dinî gruplara mensup bulunmayı, yani Rum, Yahudi ve Ermeni olmayı “ayıp” görüyor, aşağılayacakları kişiyi hemen bu kalıplardan birine yerleştiriveriyorlar. Atacakları çamur, artık belli: “Yahudi, Ermeni bilmemnesi”, “Mason”, “Dönme”, vesaire…

Aklıbaşında olanlar bu serserileri adam yerine koymuyorlar, “Dediğin kişi Yahudi falan değil ya, ama farzedelim ki öyle! Peki ne olacak?” diye soran pek kimse çıkmıyor, çıkmayınca da herifler gemi azıya alıyor, saldırdıkça saldırıyor, tozuttukça tozutuyorlar…

MURAT BARDAKÇI

Tamamı için: https://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/2517628-serseri

 

  • "GÖRMEK İLE İŞİTMEK AYNI DEĞİLDİR, AYNI OLMASINA RAĞMEN ÇOK ŞEY, GÖZLERİMİZLE GÖRDÜĞÜMÜZ ANDA, BAŞKA DUYGULAR YAŞIYORUZ"

Dünya çapında aşırı sağ ve Neo-Nazi oluşumlarının arttığı bir dönemde Dark House'un girişimi Holokost'un tarihini hatırlatmak için son derece önemli.

Hahambaşı Rav İsak Haleva, Ocak ayında Auschwitz-Birkenau toplama kampının kapatılışının 74. yıldönümünde bir sergi açılışında şunları söylemişti:

"Görmek ile işitmek aynı değildir, aynı olmasına rağmen çok şey, gözlerimizle gördüğümüz anda, başka duygular yaşıyoruz."

Çizgi romanla ilgili ABD ve İsveç'teki karşıt görüşlere tam da bu sebeple karşı durulabilir.

İsveç'te çizgi romanın çocukları kötü etkilemesinden korkulmuştu. Ancak kitabın yayımcıları kitabın 11 yaş ve üstü çocuklara önerildiğini savundu.

Kitabın ABD'deki İngilizce baskısı ise 25 Mart 2020'de çıkmış olacak.

Malum SEKA'nın kapatılmasının ardından kağıdın Türkiye'de yüzde yüze yakını ithal edilmesi nedeniyle özellikle son iki yıldır yayınevlerinin içinde olduğu durum belli. Ancak belki ilgilenen çıkar diye buradan fısıldamış olalım...

PINAR TARCAN

Tamamı için: http://bianet.org/biamag/azinliklar/212462-bir-holokost-cizgi-romani-yakinda-tekrar-evde-olacagiz

 

  • ‘FİLİSTİN DAVASI’ SON 20 YILDA -ÖZELLİKLE DE SON ON YILDA- DAHA ÖNCE HİÇ OLMADIĞI KADAR ZAYIFLAMIŞ BULUNUYOR

Bölgede ciddi ‘güvenlik’ sorunları olduğu bilinen İsrail, şimdilerde İran dışında -ve Mevlüt Çavuşoğlu’nun sert çıkışları bir tarafa bırakılırsa- tehdit algılayabileceği bir durumdan çok uzaklaşmış görünüyor.

Sert çıkışların İsrail açısından herhangi bir mahzuru olabileceğini düşünüyor musunuz?

‘Filistin davası’ son 20 yılda -özellikle de son on yılda- daha önce hiç olmadığı kadar zayıflamış bulunuyor.

Donald Trump’ın ABD’si kendisini İsrail’e siper ediyor. ABD’nin geleneksel ‘iki devletli eşit ve Kudüs’ü aralarında paylaşan çözüm projesi’ masadan kalktı.

İsrail kendi vatandaşları olan Filistinlileri siyasi sistemin dışına atmak için çaba gösteriyor ve arkasındaki güçlü destekle bunu da başarabilir.

Bu saydıklarım elbette Türkiye yüzünden olmuş değil; Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Dışişleri bakanı Çavuşoğlu’nun ‘Filistin davası’ konusunda samimi insanlar olduğuna kuşku yok. Bu sebeple Filistin’de işlerin kötüye gitmesinden ve İslam Dünyası’nın şimdiki dağınıklığından Türkiye suçlanamaz. [Yine de "Acaba yanlışlar yapmış olabilir miyiz?” sorusu eşliğinde özeleştiri yapılsa iyi olur.]

Evet öyle de, yine de kendimizi sorgulamamızı gerektiren bir yön var: İyi ayarlanmazsa aleyhte sonuçlar da doğurabilecek üslup… Yukarıda gözlerinizin önüne taşıdığım söylemle, sanki ’Filistin davası’nda kötüye gidiş yokmuş, her gün daha iyi gelişmeler yaşanıyormuş ve biz sert çıkarsak İsrail geri adım atacakmış gibi bir havanın yayılmasına sebep olan üslup sorunlu.

Kendimize bu yolda çeki düzen vermeli ve ileri laflar etmeyi daha iyi günlere bırakmalıyız.

Sert çıkışlara değil akılcı ve birlik-beraberlik içinde çıkışlara ihtiyaç var.

FEHMİ KORU

Tamamı için: https://fehmikoru.com/turkiye-ve-filistin-davasi-filistinde-isler-kotuye-giderken-bizde-soylem-sertlesiyor-cavusoglunun-mesaji/

 

  • ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERİN NE GETİRECEĞİ BİLİNMEZ ANCAK LÜBNAN-İSRAİL GERGİNLİĞİNİN DAHA DA BÜYÜMESİ MÜMKÜN

Bölgede kaynayan tek yer Türkiye-Suriye sınırı değil. İsrail’in sık sık Suriye’deki bazı bölgelere ‘Hizbullah ve İran varlığı’ gerekçesiyle saldırılar yaptığı biliniyor. Bu saldırılar zaman zaman tansiyonu yükseltiyordu ancak İsrail’in saldırılarını Irak’taki Haşd Şaabi ve Beyrut içine kadar genişletmesi gerginliği iyice tırmandırdı. İsrail işi, Lübnan’ın başkenti Beyrut’taki Hizbullah’ın etkili olduğu mahallelerden birine biri istihbarat amaçlı ve silahsız, diğeri silahlı iki insansız hava aracı gönderme noktasına vardırdı.

Geçtiğimiz aylarda İsrail tarafından Lübnan sınırında başlatılan ‘Hizbullah tünellerini imha’ operasyonu, Beyrut içindeki birkaç bölge dahil Lübnan’da Hizbullah’ın füze üsleri ve silah depolarının bulunduğu gerekçesiyle uluslararası toplumu harekete geçmeye çağırması gibi gelişmelerle gerginliğin tırmandığını aktarmıştım.

İsrail’in Şam kırsalındaki bir bölgeye yaptığı ve 2 Hizbullah mensubunun hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan saldırının ardından Hizbullah Lideri Nasrallah “İsrail saldırılarına karşılık verileceğini” vurgulayan bir açıklama yaptı.

Birbirine neredeyse her konuda zıt iki büyük siyasi blok tarafından yönetilen Lübnan’da son gelişmelerin ardından İsrail’e karşı ortak bir tepkinin geliştiği söylenebilir. Bu çerçevede ülkede olası İsrail saldırısının hükümet ortağı ve Lübnan ordusunun partneri olan Hizbullah’a değil bütün Lübnan’a yapılmış sayılacağı şeklinde bir hava oluştu. Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Aon’dan Yüksek Askeri Konsey’e kadar birçok siyasetçi, yönetici ve otorite İsrail saldırısına karşı koymanın meşru hak olduğunu vurgulayan açıklamalar yaptı.

Peki yeni bir İsrail-Lübnan savaşı olasılığı endişelenecek kadar yüksek mi? Aslında değil ancak Netanyahu’nun yolsuzluk dahil birçok suçlama ile karşı karşıya olduğu ve yaklaşmakta olan seçimlerin bir çeşit ölüm-kalım meselesine dönüştüğü gerçeği durumu değiştiriyor. Trump yönetimindeki ABD’nin büyükelçiliği Kudüs’e taşıyıp Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, BM kararlarına göre de Suriye toprağı olan Golan Tepeleri’ni yine İsrail toprağı sayması, İran ile mücadele gerekçesiyle Hizbullah’a ve Lübnan’a yönelik ağır yaptırımları uygulamaktan çekinmemesi gibi hamleleri Netanyahu’nun daha rahat hareket etmesini sağlıyor gibi görünüyor.

Önümüzdeki günlerin ne getireceği bilinmez ancak Lübnan-İsrail gerginliğinin daha da büyümesi mümkün.

HEDİYE LEVENT

Tamamı için: https://www.evrensel.net/yazi/84636/kaynayan-iki-sinir

 

Netten okumalar

 

  • İSRAİL BU DİZİYE ÇILDIRDI – SİNA KOLOĞLU

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/sina-kologlu/israil-bu-diziye-cildirdi-6024693

 

  • "HİTLER İSTEDİ AMA ATATÜRK YAHUDİ PROFESÖRLERİ VERMEDİ"

https://www.dw.com/tr/hitler-istedi-ama-atat%C3%BCrk-yahudi-profes%C3%B6rleri-vermedi/a-50232276

 

  • BÜYÜKADA SİNAGOG'UNDA 30 AĞUSTOS İZMİR MARŞI İLE KUTLANDI

https://t24.com.tr/video/buyukada-sinagog-unda-30-agustos-izmir-marsi-ile-kutlandi,21978

 

  • NEDEN SİNAGOGDA İZMİR MARŞI OKUNDU DİYORSANIZ BU HABERİ OKUYUN

https://odatv.com/neden-sinagogda-izmir-marsi-okundu-diyorsaniz-bu-haberi-okuyun-31081942.html

Murad Çobanoğlu@muradcobanoglu

İki şeyi karıştırmışsınız @baristerkoglu

bey, ilki evet Atatürk bir antisemit değildi, Avrupa'dan zulümden çok insan kurtardı ama dualar edenler de şarkı ve marşlarda adını ananlar da Türk Yahudisi. İnsanın kendi kurtarıcısına saygı duyması, adını anmasının nesi garip anlamadım!

https://twitter.com/muradcobanoglu/status/1167766609416654848

 

  • VİYANA'DA YAHUDİ TÜRKLER – KADİM ÜLKER

https://www.aydinlik.com.tr/viyana-da-yahudi-turkler-ozgurluk-meydani-eylul-2019

 

  • İSRAİL MODERN DÜNYADAKİ İLK YER ALTI MEZARLIĞINI AÇMAYA HAZIRLANIYOR

https://tr.euronews.com/2019/08/30/israil-modern-dunyadaki-ilk-yer-alt-mezarligini-acmaya-hazirlaniyor

 

  • KÖTÜLÜK NE KADAR İLERİ GİDEBİLİR? – FERHAT ATİK

http://www.kibrispostasi.com/c1-KIBRIS_POSTASI_GAZETESI/j229/a35009-Kotuluk-ne-kadar-ileri-gidebilir

 

  • “KIBRIS BENİ, BEN KIBRIS’I BENİMSEDİM. HİÇ AYRIMCILIK HİSSETMEDİM” – NAZİRE GÜRKAN

https://www.havadiskibris.com/kibris-beni-ben-kibrisi-benimsedim-hic-ayrimcilik-hissetmedim/

 

  • "TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ NORMALLEŞİR Mİ?" PROF. DR. ÇAĞRI ERHAN HAFTA SONU'NDA YORUMLADI

https://www.cnnturk.com/video/dunya/turkiye-israil-iliskileri-normallesir-mi-prof-dr-cagri-erhan-hafta-sonunda-yorumladi

 

Takılan tweetler

 

National Library of Israel@NLIsrael

This colorful "ketubah" (#Jewish wedding contract) was created in Istanbul in 1881!

The @NLIsrael  is in possession of the largest collection of ketubot in the world. You can view them here: http://tinyurl.com/y5rvae3b

Bu renkli "ketubah" ( #Jewish nikah sözleşmesi) 1881 yılında İstanbul'da kuruldu!

@NLIsrael  dünyanın en büyük ketubot koleksiyonuna sahip. Onları burada görüntüleyebilirsiniz: http://tinyurl.com/y5rvae3b

 

https://twitter.com/NLIsrael/status/1166277554422124545

 

ivo molinas@basyazar

Büyükada sinagogunda Zafer Bayramı kutlaması...

 

https://twitter.com/basyazar/status/1167373105951576064

 

Mustafa Akyol@AkyolMustafa

Yahudi vatandaşlarımızın sinagogda Zafer Bayramı kutlamasına şaşıranlar olabilir.

Oysa bunun ardında köklü bir tarih var.

93 Harbi’nde de Balat Ahrida Sinagoğu’nda Osmanlı Ordusu’nun  zaferi için dua edimişti.

Çünkü Türkiye, hepimizin ortak vatanı.

 

https://www.salom.com.tr/arsiv/haber-100396-Istanbulacuteda_yahudi_cemaatinin_yasam_alanlari_2__galata_ve_balat.html

https://twitter.com/AkyolMustafa/status/1167881519215468544

 

🇹🇷 OTTOMAN 🇹🇷 @_Ottoman_25

@Dr_Siyah  adlı kişiye yanıt olarak

Bir kaç ay sonra Fransa'nın başkenti Paris'te sefarad yahudileri gıyabında M.Kamal için Sinagog da yahudi usulü ve bir hahamın duaları eşliğinde cenaze ve anma ayini yapıyorlar. Hatta ayine Türkiye'nin Paris Büyükelçiliğinde görevli üst düzey iki diplomat da katılıyor

 

https://twitter.com/_Ottoman_25/status/1168200371438796801

 

AK Parti Edirne Merkez İlçe Başkanlığı@merkezilcebsk

T.C. Kültür ve Turizm Bakanımız Sn. @MehmetErsoyTR

Avrupa'nın ikinci büyük Sinagog'unda incelemelerde bulundu.

@erkankandemir, @avmustafakose , @cemkurkcu22 , @ilyasakmese , @Huseyinbasarmar

 

https://twitter.com/merkezilcebsk/status/1165306860825657344

 

Resimli Hafıza📷@ResimliHafiza

1986 - 6 Eylül saat 09.17'de 5 yabancı terörist Neve Şalom Sinagogu'na saldırarak 22 Türk vatandaşını katletti.

 

https://twitter.com/ResimliHafiza/status/1168446658524405761

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün