Nereden geliyorsun ve nereye gidiyorsun Elul ayı ve kırk özel gün

BSD Elul ayı, ‘Yamim Noraim- Ulu Günler’, Roş Aşana- Yom Kipur için bir hazırlanma döneminin başlangıcı ve takvimdeki son aydır. Roş Hodeş Elul’den başlayan kırk gün, yoğun bir içe dönme, kendimizle hesaplaşma ve Tanrı’ya dönüş dönemidir.

Nazlı DOENYAS Kavram
28 Ağustos 2019 Çarşamba

Bu yıl Roş Hodeş Elul, 31 Ağustos Cumartesi ve 1 Eylül Pazar günleri

Roş Hodeş Elul’den, Yom Kipur’a kadar (bu sene 31 Ağustos’tan 8 Ekim’e) kadar süren kırk gün, Moşe Rabenu’nun, Sina Dağına üçüncü ve son kez çıkıp kaldığı kırk güne tekabül eder. Moşe Rabenu  Sinay Dağında Tanrı’nın Yahudi halkını affetmesi için yalvararak dua eder.

Moşe Rabenu, ilk On Emir (On Söz) tabletlerini almaya çıktığı zaman, onun 40 gün 40 gece sonra döneceğini bekleyen İsrailoğulları, günleri yanlış hesapladıklarından dolayı 39. günde Moşe Rabenu dönmeyince umutsuzluğa kapılıp bir altın buzağı yaparlar. Midraş’a göre, ikinci kez yanlış bir sayım yapılmaması ve günah işlenmemesi için İsrailoğullarının kampının içinde her gün şofar çalınır. Yahudiler ayrıca kampta dua ederek, içlerine dönüp kendileriyle hesaplaşarak, teşuva yapıp Tanrı’ya dönerek kendilerini manevi anlamda kuvvetlendirirler. Bu üçüncü kırk günün sonunda Moşe Rabenu, ikinci On Emir tabletleri ile Sina Dağından indiğinde, (Yom Kipur’da), İsrailoğulları, Tanrı’nın onları altın buzağı günahından dolayı affettiğini anlar.

 Her Yahudi, aynen atalarının yaptığı gibi, bu kırk gün boyunca kendisiyle hesaplaşır, sene içindeki manevi gelişimini gözden geçirir, tövbe edip onu affetmesi için Tanrı’ya yakarır ve O’na yakınlaşmanın yollarını arar.

Nereden geliyorsun ve nereye gidiyorsun? (Bereşit 16:8)

Bereşit kitabında, Saray'ın sert muamelesinden kaçan, Saray'ın cariyesi ve Avram’ın ikinci karısı olan Agar’a Tanrı’nın meleği neden böylesine bariz bir soruyu sorar? Tanrı Agar’ın kim olduğunu, nereden geldiğini çok iyi bilir, bu soruları sormaya ihtiyacı yoktur.

Belki de melek aslında Agar’ın kendine sorması gereken soruları dile getirmiştir. Herkes gibi, Agar da eylemlerinden sorumludur; aile içinde yaşanan durumunun oluşmasında kendi oynadığı rolü değerlendirmek zorundadır. Hanımı Saray ve çocuğunun babası Avram ile olan ilişkisindeki güç farklılığına bakmaksızın, Agar kendi davranışlarını sorgulamalı ve nereye gideceğine karar vermelidir. Aslında bu, hepimizin sorumluluğu… L. Lisser’in dile getirdiği gibi, içinde bulunduğumuz durumların bizi bağladığını hissetsek bile, yaşamlarımız hakkında kendimize anlattığımız hikâyeleri değiştirebilecek kararlar verme gücüne sahibiz. Bu iki soru, Elul ayı boyunca her yıl kendimize sormamız gereken sorulardır. Bunlar teşuva, iç muhasebesi ve Tanrı yoluna geri dönüş için temel oluşturan sorulardır.

Kendi içimize yoğun olarak döndüğümüz ay

L. Lisser, Elul’u kendi içimize daha yoğun olarak döndüğümüz, içimizi araştırdığımız bir ay olarak tanımlıyor. Elul, dönüp geçtiğimiz yıldaki deneyimlerimize bakmak, nereden geldiğimizi değerlendirmek ve nereye gideceğimize karar vermek için bilinçli kararlar aldığımız bir aydır. Hayatımızdaki insanlarla yeterince pozitif etkileşim kurduk mu? İlişkiler için kapılar açtık mı, yoksa onları kapattık mı? Başkaları bize sert davrandığında, nasıl tepki verdik? Gelecek yılda bize daha iyi gelen bir yolda bulunmamıza yardımcı olmak için geçen yılki hareketlerimizi, tutumlarımızı nasıl geliştirebiliriz?

Kendimizi dönüştürmemize yardımcı olacak soruları sorma riskini almamız gerekiyor. Nasıl farklı olabiliriz? Nerede farklı olabiliriz?  (Kurumlarımızda, birbirimize yaklaşımlarımızda ve kendi kendimizi değerlendirmede).

Takvimin herhangi bir zamanında, ama özellikle bu ay, Elul ayında kendimize sormak için zaman ayıralım: Nereden geliyorum ve nereye gidiyorum? Muhtemelen, hem aydınlanmanın getirdiği ışıkları, hem de üzüntü, korku ve güvensizliğin karanlık anlarını göreceğiz. Her iki deneyim de hayatımızın bir parçası ve her iki deneyim de olduğumuz ve olmamız gereken insanlar haline gelmemize yardımcı oluyor. Agar vücudunun içindeki parlak yaşam ışığına sahipti, ancak o, ışığı Saray’ı küçük düşürecek şekilde paylaştı. Ve sonrasında, Saray’ın acısı ve ıstırabı, Agar’ın da karanlık ve küçük düşürücü bir şekilde davranmasına yol açtı. Yaptığımız her şey çevremizdekileri hem olumlu hem de olumsuz yönden etkileme gücüne sahip. Eylemlerimizde asla yalnız değiliz.

 

Teşuva-Elul-Hineni

Midraş, teşuva (pişmanlık ve geri dönüş) kapılarının her zaman açık olduğunu yazar. Bununla birlikte, Elul ayı bize kendimize ve ilişkilerimize yoğunlaşmamız, bunları dürüstçe değerlendirmemiz, onarmaya ve iyileştirmeye çalışmamız için çağrı yapar. Kendimize ve olumsuz alışkanlıklarımıza ya da kalıplarımıza derinlemesine bakmaktan kaçınmamız kolaydır, ancak Elul ayı ve Yamim Noraim’de yapılan özel dualar, Selihot, şofar sesleri bizi farkındalığa, Heşbon nefeş (iç muhasebesi) yapmaya hazırım ve buradayım “Hineni” demeye çağırır.

 

Elul Ayı-Teşuva-Tefila-Tsedaka

Pişmanlık diye tercüme edilen teşuva, tam anlam olarak aslımıza, özümüze dönüşü simgeler. Pişmanlık, teşuva sürecinin sadece bir bölümünü oluşturur. Teşuva için; önce kişi hata yaptığını fark eder, bundan samimiyetle pişmanlık duyar, bu davranışı terk eder, hata yaptığını itiraf eder ve gelecekte bu hatalı davranışı tekrar etmemeye niyet eder.

Dua olarak tercüme edilen Tefila, tam olarak  ‘bağlanmak’ anlamını taşır. Kişi, tefila ile Tanrı’ya bağlanmaya çalışır. Dua, Tanrı’ya bağlanmanın, tefilanın yollarından sadece biridir.

Tsedaka, doğruluk ve adalet demektir. Tsedaka vermek, kişinin sorumluluğu ve görevidir. Dünyadaki her şey, sahip olduğumuzu sandığımız her şey, aslında Tanrı’ya aittir. Bunlar, ihtiyacı olanlara adilce dağıtabilmemiz için emaneten bize verilmiştir.

Yeterli mi?

 R. Berkman Elul ayı hakkındaki yazısında, tarihin bu özel zamanında ve özel kültürümüzde iç muhasebemizi yapıp, hareketlerimiz için onarım ve telafi sağlamanın, artık eskisinden daha zor olduğunu vurguluyor. E-posta ve akıllı telefonların ortaya çıkmasından önce, iletişimimiz yüz yüze ya da en azından telefon konuşmaları üzerinden gerçekleşiyordu. Günümüzde artık bu sıcak iletişimin yerini daha hızlı ve daha verimli olduğu düşünülen e-posta, telefon mesajları hatta sadece emojiler alıyor. Bu içimize dönüş ve iç hesaplarımızı gözden geçirdiğimiz dönemde, ilişkilerimizi onarmada, kendi olumsuz kalıplarımızı ve alışkanlıklarımızı değiştirmede, yetersiz kaldığımız taraflarımızı telafi etme konusunda sadece duaya, nezaket duygusuna, hatta tsedaka vermeye ya da başka bir mitsva yapmaya sırtımızı dayayamayız. Geleneğimiz bize diğer insanlara karşı yaptığımız yanlışlıklarda onlarla doğrudan iletişim kurmamızı ve yine aynı şekilde karşımızdakini affetmemiz gerektiğini söylüyor. Günümüzde birisiyle yüz yüze gözlerinin içine bakarak konuşmak, kalpten kalbe (ve ruhtan ruha) bir iletişim gerçekleştirmek, radikal ve çoğumuz için rahatsız edici bir davranış. Bu yüzdendir ki Roş Aşana ve Yom Kipur yaklaşırken sosyal medyada güzel düşünülmüş kelimelerden oluşan genel ve yazması kolay toplu özürler dikkatimizi çeker.

 Yidiş mizah yazarı Sholom Aleichem, “Yahudi olmak zordur!” der. İnsan doğasının içinde var olan iyilik ve kötülük kapasitesi konu olduğunda, geleneğimiz hem bilge, hem de dürüsttür. Hepimiz hatalar yapacağız, ama hepimiz içimize dönüp hareketlerimizi değerlendirme ve kendimizi geliştirme yeteneğine sahibiz. Bununla birlikte, kişisel gelişim, kişinin kendisinin ötesine geçmelidir. Üzgün hissetmek ve içsel olarak değişmeye çalışmak yeterli değil; bu değişimi, gelişimi ve dönüşümü dünyaya getirmemiz gerekiyor. Yahudi geleneği kelimelerin yaratma gücüne inanır. Bereşit kitabında konuşma eylemi, Tanrı’nın dünyayı yarattığı eylemdi: “Tanrı, ‘Işık olsun’ dedi ve ışık var oldu.” Tanrı’nın görüntüsünde yaratılmış olan bizlerin de, sözlerimizin yaratma gücünün yanında yok etme gücüne de sahip olduğunu hatırlamamız gerekir. Kelimelerimizin gücünün farkında olarak nasıl kaşer yiyerek ağzımıza girenleri kontrol etmek için çaba gösteriyorsak, konuştuklarımıza, ağzımızdan çıkanlara da en az o kadar dikkat göstermemiz gerekir.

Her gün, ama özellikle takvimimizin bu döneminde Tanrı’nın bize bahşetmiş olduğu konuşma yeteneğimizi özür dilemek ve bizden özür dileyenlere affetme armağanını vermek için kullanmalıyız.

Teşuva (Kelimenin tam anlamıyla: geri dönüş) 

Kendi kendimizle içsel ve başkalarıyla olan ilişkisel dönüşümün bu temel eylemi o kadar önemlidir ki, yaratılış dokusunun içine yerleştirilmiştir. Midraşa göre, teşuva, dünyadan önce yaratılmıştır. Bu yüzden, bizden bu yolda beklenen şey, yoğun olsa ve bize çok zor gelse de, insan olmanın temel gerekliliğidir. Kendimizde ve diğerleri ile olan ilişkilerimizde gerekli değişiklikleri yapabilmek için biraz yavaşlamamız, yaşananları fark edebilmemiz ve bunları dürüstçe değerlendirmeye çalışmamız gerekir.

Bu dönemi hakkını vererek, anlayarak, eyleme geçirerek yaşamak ve bu şekilde yeni yıla hazırlanmak ve Roş Aşana ile başlayan ve Yom Kipur’la sona eren on günlük pişmanlık dönemi ‘Aseret Yeme Teşuva’ya geçmek cesaret ister.

Hepimizin içinde mevcut olan cesaret, sadece açığa çıkarılmayı beklemektedir. Hayatımızın değişik alanlarındaki ilişkilerimize samimiyet, sıcaklık, gerçeklik getirmek için bu dönem fırsatlarından yararlanalım, karşımızdakini de önyargısız olarak dinlemeye çalışalım ve kırık ilişkilerimizi tamir ederek yeni bir sayfa açalım.

Elul Ayının Önemi, Felsefesi, Elul Ayında Kişisel Gelişim Egzersizleri, Kaderimizi Belirleyen Ay: http://www.sevivon.com/index.php?option=comontent&task=view&id=1085&Itemid=58

Önemli Not: Yazıda kısa bir özet olarak verilmiş olan bilgiler, okuyucuya bu konular hakkında fikir vermek amacıyla Bereşit, 60 Days-A Spiritual Guide to High Holidays, kitabından ve www.ohabei.org, ejewishphilantrophy.com sitelerinden derlenerek hazırlanmıştır. Cemaatlerin farklı gelenekleri ve uygulamaları olabildiği için bayramlar ve özel günler hakkında en doğru ve detaylı bilgiler için, cemaatin kendi Rabi’lerine başvurması gerekir.

*Katkıları için Rav İzak Peres’e teşekkür ederiz.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün