Tarihte Müslüman - Yahudi ilişkileri ve Türkiye’de antisemitizm

İslamiyet’in doğuşu ile başlayan yaklaşık 800 yıllık süreç, Arap – Yahudi birlikteliğinin en ‘yaratıcı’ olduğu dönemdir.

Yusuf BESALEL Perspektif
19 Haziran 2019 Çarşamba

Müslüman/Arap-Yahudi birlikteliğinin zirvesi olan bu dönemde Yahudilik, Helenizm ve Babil dönemlerinden sonra yeni ve kapsamlı bir kalıp kazandı ve Yahudilik halen bu oluşumdan önemli izler taşımakta. MS 1300’lerden 1900’lere kadar devam eden süreç, Arapların dünya tarihinden ve Doğu Yahudilerinin de Yahudilikten silindiği zaman olmuştur. Ancak Müslüman ve Arap dünyasının bazı kesimlerinde rastlanan Yahudi karşıtı tutumlar oldukça modern bir döneme mahsustur. Bilakis ‘Müslüman – Yahudi birlikte yaşam tarihi’ pek çok müşterekliğe sahiptir.

Hz. Muhammed zamanında Yahudi yaşamı

Müslüman – Yahudi birlikteliği, Hz. Muhammed’in Medine’ye hicretiyle başladı. Hicretin ilk yıllarında Müslüman–Yahudi ilişkileri çok gerilimli bir seyir izledi. Bu da, anlaşılabilir bir durumdur: Müslümanlar için var olma, Yahudiler için de o güne kadar Medine’de sürdürdükleri ekonomik ve sosyokültürel üstünlüğü idame ettirmek söz konusuydu. Hz. Muhammed’in aynı toplumu paylaşmanın gereği olarak, Yahudilerle medeni ilişkiler kurduğuna dair çeşitli örnekler bulunmakta. Örneğin ona hizmet eden Yahudi bir gencin bulunduğuna, hasta olan Yahudi komşularını ziyaret ettiğine, yanından geçen bir Yahudi’nin cenazesi için ayağa kalktığına dair anlatılar mevcut. Ayrıca Hz. Muhammed’in iki eşi Hz. Safiye ve Reyhane (Rebeka) Yahudi kökenlidir. Hz. Safiye, vefatına kadar Yahudi akrabalarına yardımı sürdürmüştü. Medine’deki olumsuz ilişkiler, ilk fetihlerde genişleyen İslam dünyasında hâkimiyet altına alınan yeni Yahudi cemaatlerine hiçbir surette yansımadı. Yaşanan talihsiz hadiseler siyasal kökenliydi ve Müslüman – Yahudi ilişkileri, İsa’ya karşı tutumları bahane edilerek Yahudilerin Hıristiyanlar ile yaşadıkları kan davası türü bir hale girmemiş ve kesinlikle ebedi bir düşmanlık söz konusu olmamıştır.

Hz. Muhammed’den sonra İslam ve Yahudilik

Hz. Muhammed’in vefatından sonra geniş bir coğrafyaya yayılan İslam fetihleri sayesinde, Atlas Okyanusundan Orta Asya’ya kadar mevcut olan Yahudi cemaatleri, aralarında ilk kez irtibat kurabilmeye başladı ve Talmud’ın yayılması kolaylaştı. Yahudilerin büyük bir kısmı İslam âleminde yaşamaya başladı ve her alanda bir iyileşme yaşamaya başladılar. ‘Zımmî’ statüsündeki bu Yahudilere din, dil, kültür hürriyeti, mal ve can emniyeti hususunda hukuki bir statü sağlandı. Kur’an ve Hz. Muhammed’in emirleri bu konuda bağlayıcıydı. Yahudiler, diğer din mensupları arasında bir arada yaşamak için Müslümanları seçmişlerdi. Haçlılar döneminde Suriye ve Filistin’de Yahudiler, Haçlıların vahşet ve katliamlarını Müslüman komşuları ile birlikte yaşadı. Yahudilerin cemaat yaşamlarına müdahale edilmemiş, kendileri Bet-Din (Dini kurul) ve sinagog arasında kümelenmişler, adeta ‘devlet içinde devlet’ şeklinde bir tür ‘Ortaçağ demokrasisi’ yaşamışlardı. İç içe yaşadıkları mahallelerde Yahudiler ve Müslümanlar arasında samimi münasebetler oluşmuştu; mutlu ve acılı günlerinde beraber olmuşlar, birbirlerinin fakirlerine el uzatmışlar, her iki dince kutsal sayılan kabirler beraberce ziyaret edilmişti. İstisnai olumsuz olaylar süreklilik arz etmemişti.

İslam toplumunda Yahudilerin sosyo-ekonomik ve kültürel şekillenmesi

İslam dünyasının üç yüzyıl (8. - 10. asırlar), büyük bir sosyo-kültürel ve iktisadi gelişmenin yaşandığı bir tür ‘Altın Çağ’dır. İslam’ın bu yüksek dönemindeki kentlerde yerleşen Yahudiler, mesleki gettolarının olmaması nedeniyle istedikleri mesleklere girebilmişler ve bazı mesleklerde söz sahibi olmuşlardı. Yahudilerin Talmudik dönemden beri süre gelen kırsal kültürden şehir kültürüne geçmeleri bu dönemde olmuş ve bu deneyim Yahudilerin bugünkü dünya ekonomisinde siyaset ve kültürel yaşamdaki katkılarını etkileyecek bir temel oluşturmuştur. Putperest Helen medeniyetine uzak duran Yahudiler, kimliklerini yitirmemek için böyle bir çekince yaşamadıkları ve Ortaçağ dünyasında her sahada hâkim olan özgürlükçü İslam dünyasıyla bütünleşerek, bilim ve sanat alanında kendi özgün eserlerini verebilmişlerdi. Yahudiler, İslam düşünce ve ifadesinden etkilenmişler, keza mevcut ortama da katkıda bulunmuşlardı. Bu arada da Yahudi hukuku, ibadeti ve dini edebiyatı şekillenmiş ve bugüne kaynakça teşkil eden eserler oluşturmuştur.

Doğu İslam dünyasında Abbasi, Fâtımî, Memlük gibi halkların gerileme ve çöküş dönemindeki kaderini de paylaşan Yahudiler, Osmanlılar ile birlikte tekrar bir yükseliş dönemi yaşamaya başladı. Roma ve Bizans dönemlerinden beri Anadolu’da yaşayan Romaniyot Yahudilerine, Fatih, Yavuz ve Kanuni dönemlerindeki fütuhatlarla beraber Doğu’daki Araplaşmış Yahudiler ve Avrupa’da zulüm gören Aşkenaz Yahudileri de Osmanlı topraklarına katıldı. Keza 1492’de İspanya’dan sürülen Yahudiler de Osmanlı’nın himayesine girdi ve getirdikleri bilgi ile hem yeni devlerine, hem de burada bulunmakta olan Yahudilere yararlı oldular; bankerlik, hekimlik, sarayda sultanlara danışmanlık gibi görevlerde bulunan Yahudiler, dini ilimlerde de önemli eserler verdi. 1700’lü yılların başlangıcına denk Yahudiler bu ülkede ‘İslam’daki İkinci Altın Çağı’nı yaşadı. Ancak 18. yüzyıldan itibaren gerileme ve çöküş dönemini yaşayan Osmanlı İmparatorluğunun bu gidişatını, bünyesindeki Yahudiler de paylaştı ve ayrıca her alanda nüfuslarını Ermenilere ve Rumlara kaptırdılar1. Tarihte Müslüman-Yahudi İlişkileri için ayrıca bak: Yahudilik Ansiklopedisi2.

İslam dünyasının özellikle ‘Altın Çağ’ında erişmiş olduğu medeniyet seviyesi muhteşemdir. Bu konuda rücu edilecek bir eser, ‘İslam’da Bilim ve Teknik’3 (2 cilt, Fuat Sezgin), olup; bu dönemde Yahudiler geçimlerini herhangi bir engelle karşılaşmadan sağlayıp, elde ettikleri ekonomik refah sayesinde bilimsel çalışmalarını özgürce yerine getirebildiler. Günümüzün tüccar ve entelektüel Yahudi tipinin, bu İslami ilimlerin esas alınarak yeniden şekillendirilmesi de, bu döneme denk gelir. Bu dönemlerde çok geniş bir coğrafyaya tekabül eden ve çeşitli ulusları barındıran İslam âleminde Yahudiler aleyhine cereyan eden münferit olaylar ve günümüzdeki siyasal sıkıntılar antisemitizm olgusunun genelde İslam âlemine yabancı olduğu savını çürütemez Cumhuriyet Dönemi4. Esasen Filistin sorununun kökeninde yörede bir süre bulunan İngilizlerin geleneksel “böl ve yönet” siyaseti de göz ardı edilemez.

Öte yandan 17.-18. yüzyıllarda Osmanlı’nın duraklama döneminde olsun, İmparatorluğun dağılma döneminde olsun, Osmanlı Yahudileri önemli mevkilerde devlete yardımcı olmayı sürdürdü ve dinsel ve siyasal özgürlükten yararlandılar5. Ne var ki, İttihat ve Terakki Cemiyetinin 1908’de iktidara gelmesiyle beraber, antisemitizm görünür olmaya başladı. İttihat ve Terakki Cemiyetinin önemli bir nüfusa sahip, Selanik’te kurulması ve Yahudi üyelere sahip olması bunun nedeniydi. İslamcı çevrelere göre Jön Türkler, İslami olmayan düşünceleri teşvik eden Yahudiler tarafından kontrol ediliyordu. Bu dönemde Sultan II. Abdülhamit’in tahtan çekilmesini talep eden heyetin içinde Emanuel Caraso adında bir İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesinin bulunması, günümüzdeki İslamcı ve muhafazakâr çevrelerin, Yahudileri Jön Türkler ile ilişkilendirmesine neden olmuştur. Ancak parti kadrolarında Ermeniler de dâhil olmak üzere çeşitli milletlerin temsilcilerinin bulunması, bu savı zayıflatır. Aslında diğer yerlerde olduğu gibi Türkiye örneğinde de antisemitizm, komplo teorileri ile yakından ilişkilidir. 1897’de İsviçre’nin Basel kentinde düzenlenen ilk Siyonist Kongre’de Siyonizm kurucularından Thedor Herzl’in Osmanlı Devleti’ni parçalama kararı aldığı gibi akıl almaz iddialar vardır. Bu fanteziler, bazen günümüzde TV kanallarında gösterilmektedir.

Osmanlı’nın parçalanmasının mimarları İngilizlerdir ve bu hep gözden kaçmakta. İngiliz propagandası, özellikle I. Dünya Savaşı esnasında Arap ve Müslüman kitleleri ikna edip, hükümete karşı etkilemek için komplo teorileri ve antisemit yayınlar üretmiştir. Bu konuda dönemin İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Gerar Lowther başı çekmiştir. Keza 1913 – 1916 yılları arasında ABD Büyükelçisi Henry Morgenthau’nun Türkofobik ifadelerle dolu ‘Büyükelçi Morgenthau’nun Hikâyesi’ kitabına da dikkat etmeli. Buradaki değinmelerde Arap Dünyasına yönelik ve Jön Türklerin İslam dışı olduğu propagandası sezinlenmekte.

 

Cumhuriyet Dönemi

Cumhuriyet Dönemi’ne gelindiğinde, Türkiye’nin ilk yıllarında birçok antisemit olayla karşılaşılmıştır. Ayrıca Cumhuriyet lâik Müslümanlara dayanıyordu. Artık gayrimüslimler Osmanlı’nın son dönemlerinde olduğu gibi bürokraside önemli mevkilere atanmadılar. Gayrimüslimler, vatandaş da olsalar ve yüzyıllardır Türkiye’de yaşamış bile olsalar, yabancı olarak algılandı. Günümüzde de Türk Yahudileri kendilerini Musevi dini inancına bağlı Türkler olarak görseler de halk genel olarak gayrimüslimleri Türk olarak algılamamakta. Öte yandan, antisemit olayların Cumhuriyet Döneminde bilakis artması da kayda değer bir olaydır. Örneğin 1934’te Trakya’daki Yahudi ev ve iş yerleri saldırıya uğradı. Yahudilerin büyük bir kısmı İstanbul’a taşınmak durumunda kaldı. Ayrıca birçok neşriyatta Yahudiler hakkında antisemit yazılar yazıldı ve karikatürlere yer verildi. Yahudilerin Türkçeyi iyi konuşamamaları ve Ladino’yu kullanmaları ise sürekli eleştiri konusuydu. Sonuçta günümüzde Ladino’yu canlandırma çabalarına karşın, bu dil artık tarihe karışmak üzeredir6.

1940’ların başlarında II. Dünya Savaşı’nın ve Nazilerin yaymakta olduğu ideolojilerin de etkisinde gerçekleştirilen seferberlikte, Türk vatandaşı Yahudilere ayrımcı işlemler yapıldı. Birçoğu, yalnız Yahudilerden kurulmuş birliklere yerleştirildiler ve ne silah, ne de belli bir görev verilmeden kötü koşullar altında tutuldular. Keza 1942 yılında çıkarılan Varlık Vergisi ile gayrimüslimlere ödeyemeyecekleri düzeyde vergiler tahakkuk ettirildi. Bu arada tüm Yahudiler servetlerini yitirdi, vergiyi ödeyemeyenlerin bir kısmı da ceza olarak çalışma kamplarını boyladı. 6-7 Eylül 1955’te cereyan eden taşkınlıklar, Kıbrıs sorunu ile ilgili bir provokasyondu ve Rumları hedef almaktaydı. Ancak tüm gayrimüslimler protestocular tarafından aynı kapsamda görüldü. Ve Yahudilerin de işyerleri büyük zarar gördü7.

1960’lı yıllardan 1980’lere kadar belirgin bir antisemitizm görülmedi. Ancak Milli Selamet Partisi (MSP) ve Refah Partisi (RP) döneminde antisemit düşünceler ve Yahudilerin dünyayı kontrol ettiği, Amerikan ve Avrupa politikalarını belirlediği şeklindeki inanış yaygınlaştı. Buna ek olarak, 1986’da Neve Şalom Sinagoguna, 2003’te yine aynı sinagoga ve Şişli Beth İsrael Sinagoguna yapılan bombalı suikastlar, Yahudi diş hekimi Yasef Yahya’nın öldürülmesi, antisemitizmin yansımalarıdır. Günümüz Türkiye’sinde de bir takım gazeteler ve TV kanalları antisemit mitleri yaymakta ve bunlara gerçekten inanmakta. Nefret söylemleri gazetelerde ve sosyal medyada yer almakta.

Antisemit söylemlerin artmasına karşın, bu konuda bazı olumlu gelişmeler de gözlemlendi. 2015 yılında Hanuka Bayramı Ortaköy, İstanbul’da kutlandı. Edirne Sinagogu devlet kaynaklarıyla yenilendi. Karadeniz’e yüzlerce yolcusu ile motorsuz olarak İstanbul’dan II. Dünya Savaşı yıllarında salınan ve Sovyetlerin batırdığı Struma ile ilgili ilk resmi anma gerçekleşti. Ankara’da Bilkent Üniversitesi’nde Meclis Başkanı dâhil üst düzey temsilcilerin katılımıyla ilk kez Holokost Anması düzenlendi. Müteakip yıllarda da bu etkinlikler yinelendi. Ayrıca Türkiye, Uluslararası Holokost Anma İttifakı’nın (IHRA) gözlemci ülkesidir.

Sonuç olarak Türkiye’de sadece dinci kesimlerden değil, sol kanat yazarlarından, akademisyen ve siyasetçilerinden gelen antisemit komplo teorileri giderek yaygınlaştı. Antisemitizm, Holokost gibi konularla bilgilendirici etkinlik ve eğitimler, kuşkusuz yanlış kanaatlerin izalesinde faydalı olacaktır8.

1 “Commitment without Borders” Antisemitizmi Önleme ve Holokost Eğitimi Kılavuzu “Müslüman – Yahudi İlişkilerine Tarihsel Bakış”, Prof. Dr. Nuh Arslantaş,  S.9-11

2 “Yahudilik Ansiklopedisi” Cilt I, Yusuf Besalel, Gözlem Gazetecilik, 2001 “İslam ve Yahudiler maddesi, S.238-257

3 “İslam’da Bilim ve Teknik” Arap-İslam Bilimleri Tarihine Giriş” , Fuat Sezgin,

Türkiye Bilimler Akademisi, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, T.C. Kültür Bakanlığı ortak çalışması,2007

“Müslüman – Yahudi İlişkilerine Tarihsel Bakış”

5 “Osmanlı ve Türk Yahudileri”, Yusuf Besalel, Gözlem Gazetecilik, 1999 S,40-48

6 “Commitment without Borders” Antisemitizmi Önleme ve Holokost Eğitimi Kılavuzu “Müslüman – Yahudi İlişkilerine Tarihsel Bakış”, Dr. Umut Uzer, S,12-13

7 “Osmanlı ve Türk Yahudileri”, Yusuf Besalel, Gözlem Gazetecilik, 1999 S,61-77

8 “Türkiye Tarihinde Antisemitizm”, S,13-14

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün