“Avrasya Ekonomi Zirvesi Bize İtibar Kazandırdı”

22 Yıllık Bir Barış Ve Diyalog Projesi: Avrasya Ekonomi Zirveleri

Zehra ÇENGİL Ekonomi
23 Ocak 2019 Çarşamba

Marmara Grubu Vakfı tarafından bu yıl 22.si düzenlenecek Avrasya Ekonomi Zirvesi, 6-7 Şubat tarihlerinde Pullman İstanbul Airport Hotel & Convention Center’da 40 ülkenin üst düzey siyaset insanları, sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderlerinin katılımıyla gerçekleştirilecek.  Ülkeler arasında barış ve diyaloğu güçlendirmek için yaptığı çalışmalarla birçok madalya ve devlet nişanına layık görülen Marmara Grubu Vakfı Genel Başkanı Dr. Akkan Suver ile zirvenin konusu olan yapay zekâ, din, su sorunu ve göçlerin yanı sıra Marmara Grubu Vakfının bir sivil toplum kuruluşu olarak içinde bulunduğu projeleri ve Avrasya Ekonomi Zirvesi’nin bu yılkı programını konuştuk.

 

22. Avrasya Ekonomi Zirvesinin bu yıl 6-7 Şubat tarihlerinde yine 40 ülkenin katılımıyla gerçekleşmesi bekleniyor. Bu yılın konu başlıkları ise yapay zekânın gelecekteki rolü ve dinlerin teknolojiye olan etkisi olacak?  Kısaca bahsedebilir misiniz?

İnsan, bir gelişme içerisinde ve bu gelişme içinde birtakım yenilikler, buluşlar, ileri görüşler ortaya koyuyor. Bunların vardığı noktalardan biri de yapay zekâ.  Bu yapay zekâ denilen müessese, tıpkı bir bıçağın hekimin elinde can kurtarması ya da bir katilin elinde can alması gibi değerlendirildiğinde önümüzdeki yıllarda nereye sürükleneceğimizi tahmin etmek biraz zor. Bu konuyla uğraşanları bir araya getirmeye çalışıyoruz. Bu zirvede ilk olarak bunu ele alacağız. İkincisi din bir gerçek; dinin bir gerçek olduğunu kabul ederek dinin teknolojiye bakış açısını Müslüman, Musevi, Hristiyan din adamlarıyla beraber akademisyenler, siyasetçi ve devlet adamlarıyla tartışacağız.  Din konusunu zirvede bir bölümde daha ele alacağız. Günümüzün en aktüel ve sıkıntılı konusu ise göç. Buna istemsiz göç diyoruz. Bir kısmı ülkelerinden daha iyi yerlerde yaşamak için göç ediyor, bir kısmı ülkelerindeki despot idareden kaçmak için, bir kısmı ise bunu bir fırsat telakki ediyor. Bütün bunlar gittikleri ülkelerde o ülkenin kaynaklarının o ülke vatandaşları tarafından kullanılmasını değil, kendilerince kullanılmasına yani bölünmesine sebep oluyor. Yaklaşık 50 yıl içerisinde Orta Afrika’nın tamamında içme ve kullanım suyu kalmayacağı için oradan da büyük bir göç bekleniyor. Aynı sorun gelecek bir zamanda Ortadoğu’da da su açısından oluşacağı için 22. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde ‘Su ve Göç’, ‘Su ve Din’ politikasını ele alacağız. 

 

Küreselleşmenin gelecekte her şeyi etkileyen bir megatrend olup olmayacağı da, konu başlıkları arasında yer alıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Düne kadar küreselleşmenin patronu ABD’ydi. Başkan Trump’ın gelmesiyle Amerika küreselleşmeyi durdurdu ve adeta bir içselleşmeye gitti. Buna mukabil düne kadar sınırlarının dışına çıkmayan Çin Halk Cumhuriyeti, beş yıl önce ortaya koyduğu ‘Bir Kuşak Bir Yol’ yani tarihi adıyla İpek Yolu’yla küreselleşmeye açıldı. Bu açılım bir paradigmayı oluşturuyor. Şu anda Orta Asya, Kafkaslar, Avrupa ve Afrika’da Çin Halk Cumhuriyeti büyük yatırımları win-win politikası ile oluşturmakla meşgul. Santraller kuruyorlar, limanlar alıyorlar, dünyanın sayılı ekonomik kuruluşları onlardan çıkıyor Alibaba gibi. Çin küresel bir dünyaya çıkıyor. Bunu 90’larda birine söyleyecek olsanız kimse inanmazdı. Dünyada bir paradigma değişikliği var. Şunun da altını çizerek söylemek isterim devletim İpek Yolu projesine büyük önem vermekte. Bu konuda kurulan AYB’nin (Asya Yatırım Bankası) ortağı oldu. Pekin’i Londra’ya bağlayacak büyük demiryolu projesinde Türkiye de yer aldı. Bakü- Tiflis- Kars demir yolu, İstanbul’da Marmaray ve köprülerle, şimdi de öyle ümit ediyorum ki demir İpek Yolu’nda Türkiye de bir aktör olarak yer alacaktır. Küreselleşme, vazgeçilmez bir değer ölçüsü olarak bu yüzyılda da devam edecektir.

 

Aralık ayında, Türkiye’nin uzay bilimleri programı ile genel havacılık ve uzay araştırmalarından sorumlu olan Türkiye Uzay Ajansı kuruldu. Türkiye’deki teknolojik ilerleme sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?  Yeni nesli teknolojiye karşı ilgili buluyor musunuz?

Elbette, Türkiye teknolojinin gelişen boyutlarını gözden uzak tutmamak için uzay ajansına yöneldi. Bu doğru bir yönelişti. Biz teknolojinin yahut bilgi çağının gereklerini yerine getirmekle meşgulüz. Zira önümüzde bir dijital dünya var. Türkiye de bunu bir yerlerinden yakalamak istiyor. Elbette birtakım insanların Mars’ta hayat şartlarını araştırdığı bir dönemde Türkiye’nin de bunlara yabancı kalması yakışmazdı.

 

ZİRVEDE 3 ÜLKEYLE İYİ NİYET ANLAŞMASI İMZALAYACAĞIZ

Bu yıl hangi ülkelerden Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne katılım olacak? Bugüne dek yapılan zirveleri ve etkinlikleri değerlendirdiğinizde Marmara Grubu Vakfını misyonunu yerine getirme konusunda hangi noktada görüyorsunuz?

Toplamda KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcı Ali Hasanov, Bosna Hersek Bakanlar Konseyi Başkanı Deniz Zvidzic, Arnavutluk önceki Cumhurbaşkanı Bujar Nishani, Bosna Hersek Başbakan Yardımcısı ve Finans Bakanı Vjekoslav Bevanda, Azerbaycan Cumhuriyeti Enerji Bakanı Pərviz Şahbazov, Diaspora Bakanı Fuad Muradov, Karadağ Kültür Bakanı Aleksandar Bogdanovic, Avusturya önceki Şansölyesi Erhard Busek, Romanya Prensi Prens Radu, Türkiye 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye Hahambaşısı İsak Haleva, Ekümenik Patrik Bartholomeos, Mgr. Orhan Çanlı, Patrik vekili Yusuf Çetin, 16. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ve daha birçok bakan, siyaset insanı ve sivil toplum kuruluşu yetkilisi katılacak.                   

Biz mütevazı bir kuruluşuz. Bizim arkamızda büyük bir sermaye ya da itici güç yok ama geride bıraktığımız yıllar içerisinde sağladığımız, kazandığımız büyük bir itibar var. Son 3-4 ayın ortalamasını söyleyeyim Arnavutluk Cumhurbaşkanı, Romanya Devleti ve geçen ay Avusturya Cumhurbaşkanı bana madalya verdiler. Ne için? Barış ve diyalog adına yaptığımız çalışmalardan dolayı.  Geride bıraktığımız Avrasya Ekonomi Zirvelerindeki etkinlik bizi dünyanın 17 ülkesinde bulunan sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkili kıldı. Bu zirvemizde de ikisi AB ülkesi, biri de Azerbaycan olmak üzere üç kuruluşla birer iyi niyet anlaşması imzalayacağız. Bu bir saygınlıktır. Bu saygınlığın bir ifadesi olarak da ülkelerin Cumhurbaşkanları bizim davetimize icabet etmektedir. Bir keresinde İsrailli milletvekili Yael Dayan’ı burada Filistinli İntizar Al Wazir ve Dalal Salaman ile aynı oturumda konuşturduk,  Güney Kıbrıslı milletvekili Keti Klerides ile Kuzey Kıbrıs’lı Hatice Faydalı’yı yan yana getirdik. Kuzey Kıbrıs’ı tanımayan Yunanistan Başbakanları’ndan George Papandreou ile KKTC yetkililerini bir araya getirdik. Bunlar hep barış için yaptığımız şeyler. Mutlaka üç dinin mensuplarını ayırt etmemeye dikkat ettik. Bunlardan dolayıdır ki Vatikan’da Papa tarafından iki defa kabul edildik ve bize madalya verildi.  Verimli çalışmalarımızda ülkem Türkiye’nin de ağırlığı var. Biz bir damlayız ama o damla vazifesini layığıyla yerine getiriyor.

 

Sivil toplum kuruluşları, egemen siyasi irade üzerinde de etkinlik yaratmasından dolayı kamu yararına bir işlev görüyor. Sizce STK’lar Türkiye’de yeterince sesini duyurabiliyor mu?

Geçtiğimiz yüzyılın en büyük vasfı bu örgütlerin kuruluşuydu. Demokrasinin olduğu her yerde sivil toplum kuruluşlarına büyük görevler düşüyor. Bunlardan biri de denge-denetleme ağı.  Sivil toplumsuz bir demokrasiyi düşünemiyorum. Bunun muhalifi, karşıtı veya yandaşı olmamalı. Sivil toplum kuruluşu,  ülkesinin varlığını ve yarınını düşünen bir mantık içerisinde yaşamalı. Burada bir parantez açmak istiyorum. Türkiye’de sivil toplum denilince bazıları odaları kabul ediyor, yanlış bir şey.  Ticaret odaları, barolar, odalar, birlikler bence sivil toplum kuruluşu değil. Sivil toplum kuruluşuna bir insan kendi öz iradesiyle gider, diğerlerine işinizi yerine getirmek için mecbursunuz. Sivil toplum kuruluşları siyasi parti de değildir. Bunları bu şekilde yaşatmaya çalışmak da yanlıştır. Bizim vakfımız içinde AKP, CHP ve MHP’den arkadaşlarımız var ama hepsi vakfın kapısından girdikleri zaman siyasi kimliklerini kapıdaki portmantoya asıyorlar. İçeride Marmara Grubu Vakfı var.

 

ORTA ASYA KAPILARINI DAHA YENİ ARALIYOR

Avrasya Ekonomi Zirvesi gündemlerinde ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesine yer vermeyi de prensip haline getirdiniz. Projenin ilerleme süreci nasıl gidiyor?

Evvelki ay Türkmenistan’daydım. Türkiye adına ‘Bir Kuşak Bir Yol’ projesinin toplantısına katıldım. Burada ‘Londra’dan Pekin’e uzanmak yalnız ticaret, ekonomik gelişme değil bir istikrar ve barış projesidir’ dedim. Bu projeyi tıpkı bir AB projesine benzetiyorum. Orada da barış gelsin diye yola çıkılmıştır ve o barış gelmiştir. Pekin’den Londra’ya giden çizgide Brahmanizm var, Konfüçyüsçülük var, Budizm, Müslümanlık, Hristiyanlık, Musevilik var. Lisanlar, ırklar var. Bunların hepsi birbirini tanıyacaklar. Elbette refah da olacaktır, malların değiş tokuşu ülkelere para da getirecektir ama para ikinci plandadır. Diyalogsuz birbirimizi tanıyamayız. Proje şu anda başlangıç halinde. Çin, Rusya üzerinden İpek Yolu adına bir deneme yaptı tren yolu ile, zannediyorum 2020’ye kadar sürecektir. Üstelik Orta Asya ülkeleri için bu çok zor bir olaydır. Onların kapıları kapalıdır, onlar daha kapılarını yeni yeni aralıyorlar, açmıyorlar. Kapıların ardına kadar açılması için bu projenin hayata geçmesi gerekiyor. Proje kabul görüyor. Projenin imza törenine Türkiye vardı. Recep Tayyip Erdoğan Türkiye adına projeye imza koydu. Peru Devlet Başkanı ‘Bu İpek Yolu’nu Londra’da bitirmeyin, Latin Amerika’ya da taşıyın’ diye açılışta görüşünü belirtti.

 

DAVOS VE CRANS-MONTANA’DAN SONRA DÜNYA’DA 3. SIRADAYIZ!

Marmara Grubu Vakfının düzenlediği Zirveler, hem Türkiye’ye üst düzey bürokratları davet ederek ilişkileri geliştirmek açısından, hem de ülkenin tanıtımı anlamında önem taşıyor. Zirvenin yurt dışında nasıl yankıları oluyor?

Uluslararası alanda bilinen bir toplantı. Davos, Crans - Montana gibi iki büyük organizasyonun yanı sıra dünyada üçüncü olarak kabul görüyor. Yurtdışında bize verilen saygınlığın ifadesidir ki ben 12 ayda 23 defa yurt dışına çıkıp konferans verdim. Vakfı temsilen arkadaşlarım 6 ülkede konuşmacı olarak konferanslara katıldı. Birtakım ülkeler sivil toplum kimliğiyle Marmara Grubu Vakfını kendilerine partner olarak görüyor. Macaristan, Slovenya, Polonya, Romanya, Bulgaristan, Makedonya’dan muhataplarımız var. Paris’te Senato’da, Belçika’da Palais d’Egmont‘ta toplantılar yapmış bir kuruluşuz. Azerbaycan, Özbekistan, Moğolistan’la ortak çalışmalar yapıyoruz. Bunların hepsi Avrasya Ekonomi Zirvelerinin bize sağladığı imkânlarla oluşuyor.

 

22. Zirve’de kültürel etkinlik olarak nasıl bir programa yer vermeyi düşünüyorsunuz?

Bir gelenek halinde Türkiye Jokey Kulübü, zirvemizin adına koşu tertipliyor. Avrasya Ekonomi Zirvesi Kupası Koşusu bu sene 6 Şubat akşamı yapılacak. İHKİB ve modacı Belma Özdemir ile birlikte bir defile düzenleyeceğiz. Bu defilelerle Türkiye’nin aydınlık yüzünü misafirlerimize gösteriyoruz. İBB’nin bize tahsis ettiği Kent Orkestrası ilk akşam Türk Müziği üzerine bir organizasyon yapacak. İkinci akşam başka bir orkestramız Batı Müziği üzerine konser verecek.  Azerbaycan da bir sanatçısıyla gösterilerimize katılacak. Bu kültürel boyutlar Türkiye’nin zenginliğini göstermektedir.

 

Geçen yıl “Teknolojiyi ıskalayan her yapı tarihe karışacak.  Dünyamız fiziksel bir topluluktan dijital bir topluluğa geçiş arifesindedir” açıklaması yaptınız. İnsanların bu geçiş aşamasında işsizliğe karşı önlem olarak nasıl bir yol izlemesini tavsiye ediyorsunuz?

Takdir buyurursunuz ki birtakım meslekler yok oluyor. 2000’e yakın mesleğin ortadan kalkacağı da söylenirken yeni meslekler türüyor. Daha çok dijital ve sanal alanda. Oysa bundan 20 yıl evvel yeni olan bir şeyin yeniliği en az birkaç sene sürüyordu. Bunları sözlerimin başında söylediğim matematik, pozitif bilimlerle takviye etmediğimiz sürece bu işi biz ıskalarız. Iskalamamız da geri kalışımızın sebebi olur. Ülkelerin değerleri paraları ve köprüleriyle değil, sahip oldukları değerlerle ölçülmeli. Kaç tane Aziz Sancar çıkarıyorsunuz ya da Orhan Pamuk? Günümüzün imkânları teknolojinin neresinde olduğumuzla orantılı. Daha çok koşacağız, mecburuz.

 

“BARIŞ VE REFAHIN BÖLÜŞÜLMESİ İÇİN TÜRKİYE AB’DE YER ALMALI”

Marmara Grubu Vakfının tarihçesinde “Türkiye'nin AB'ye daha yakınlaştıracak reformlara yeniden sarılması en büyük temennimizdir” ifadesi bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde Almanya Başbakanı Angela Merkel Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğinin yakın bir gelecekte mümkün görünmediğini söyledi.  Sizce AB ülkeleriyle ilişkilerimiz ve ülkede gerçekleştirilen reformların durumu nedir?

AB bir barış projesidir, bunun içerisinde Balkanlar mutlaka olmalıdır. Balkanlar’ın da en önemli uzvu Türkiye’dir. Buna da Güneydoğu Avrupa diyerek Balkan lafını ortadan kaldırıp söyleyenler türedi. Böyle denildiğinde iş Yunanistan’da bitiyor gibi gözüküyor. Önemli olan Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir coğrafyayı Avrupa Birliği’ne dahil etmek. Türkiye 80 milyon nüfusuyla AB’nin çoğu ülkesinden ileride. Bunu ben de biliyorum Madam Merkel de biliyor. Türkiye’siz bir Avrupa’yı düşünmek eksik olur. Bize karşı daha açık olmalılar. Sözleri şık da değildir, doğru da değildir.  Türkiye kıstaslarını ayarlayacaktır. Barış için, refahın bölüşülmesi için Türkiye’nin AB içinde yer alması lazımdır. Türkiye Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatını kurarken ne Romanya ne Bulgaristan AB’de değildi. Ama Türkiye kıyısı olmamasına rağmen Yunanistan, Sırbistan, Arnavutluk, Ermenistan’ı da bu projenin içine soktu. “Biz zengin olursak, diğer ülkeler fakir kalırsa istikrar olmaz” dedi. 90’lı yıllarda düşünülen bu projede Türkiye senyörlük yapmadı ama akıllılık gösterdi. Türkiye’nin gösterdiği bu öngörüşe AB’nin de uyması lazım. Zira Balkanlar’ın ana unsuru Türkiye’dir.

 

Kariyerinizde üniversitelerden alınan fahri doktora ve profesörlük ünvanları, Papa 16. Benedict tarafından verilen Papalık Madalyası,  barış madalyaları, liyakat nişanları gibi sayısız gurur yaşadınız. Marmara Grubu Vakfının kişisel tarihinizde önemi nedir?

Memur bir anne babanın çocuğuyum, Kocamustafapaşa doğumluyum.  Zengin veya önemli bir ailenin mensubu değilim. Bu vakıf yaptığımız çalışmalarla bana bir faninin mütevazı hayatında sahip olamayacağı şeyleri sağladı. Dünyanın dört bir tarafında dostlarım oluştu. Bu dostlar, benimle hiçbir menfaat ilişkisi olmayan insanlar. Bir sosyal çevre. Buna sahip olmaktan çok mutluyum. Önemle belirtmek isterim ki kazandığım payelerde ülkemin rolü de her türlü takdirin üzerindedir. Ben de bunların sorumluluğu içindeyim.

 

Türkçe’nin dışında Azerice, İngilizce ve Karadağca dillerinde de yayınlanan kitaplarınız bulunuyor. Bunun yanı sıra Gözlem Gazetesinde köşe yazmaya devam ediyorsunuz. Yeni bir kitap projeniz olacak mı?

Evet, var. Onun hazırlıklarını yapıyoruz, zirveden sonra ilgileneceğiz. Çok değişik ama çok önemli insanlar tanıdım. İran’ın Şah’ı Şehinşah Aryamehr, Tito ile röportaj yaptım. Alparslan Türkeş, Süleyman Demirel’le çalışma imkânı buldum.  Haydar Aliyev, İlham Aliyev ile dostluk kurdum,  Bulgaristan’ın ilk devlet başkanı Zhelyu Zhelev ile beraber çalıştım. Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge İvanov’u, Denktaş’ı, Derviş Eroğlu’nu, Mustafa Akıncı’yı, İsrail’den Dalia Itzik’i, Romanya’da İol İliescu ve Emil Constantinescu’yu tanıdım. Edward de Bono gibi renkli insanlarla da iletişimim oldu. Örneğin Hahambaşı İsak Haleva da son derece entelektüel ve dünya görüşü olan bir insan. Patrik Bartholomeos da saygın bir din adamı. Yusuf Sağ, Yusuf Çetin, Orhan Çanlı Türkiye’nin önemli din temsilcileri. Celal Bayar’ın son beş senesinin her cumartesi gününü onun evinde geçirdim. Mutluyum, kitapta bu isimlerle olan ilişkilerimi anlatacağım. Seneye çıkarmayı planlıyoruz.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün