Naim A. Güleryüz ile bu toprakların Yahudi tarihine yolculuk devam ediyor

Araştırmacı Naim A. Güleryüz’ün 14. eseri yayınlandı.

Virna GÜMÜŞGERDAN Toplum
26 Eylül 2018 Çarşamba

Türk Yahudilerinin yaşamına dair envanter teşkil edebilecek kitapların devamı niteliğindeki, tarih boyunca Trakya ve Anadolu’daki Yahudi yerleşim yerlerini mercek altına alan bu iki ciltlik eser, eşsiz bir referans kaynağı olacak.

  Lansmanı 14 Ekim’de Yahudi Kültürü Avrupa Günü’nde gerçekleşecek ‘Tarih Boyunca Trakya ve Anadolu’da Yahudi Yerleşim Yerleri’ eserini, Güleryüz’ün kendi ağzından dinledik.

 

“Bu on dördüncü kitabımın amacı, nüfusu daha 20. yüzyılın başında 90 bin kadar iken günümüzde 17 bin civarına düşen Türk Yahudilerinin tarih boyunca yurdumuzun hangi bölgelerinde yerleşip yaşadıklarını, bazılarının halen rastlanıyorsa da çoğu zaman esamisi bile okunmayan izlerini kayda almak.”

 

Öncelikle bu eserin altında çok derin ve detaylı bir araştırma olduğu çok kolaylıkla anlaşılabiliyor. Bu eserin arka planında kaç yıllık bir çalışmanız var?

1980’li yılların ikinci yarısından beri sürdürdüğüm araştırmaların ana amacı, Trakya ve Anadolu coğrafyasında MÖ 5., hatta 6. yüzyıldan beri izlerine rastlanan Yahudilerin bir tür yaşam envanterini ortaya çıkarmaktır. Genel tarihle başlayan çalışmalarım şimdiye kadar sinagogları, toplumsal yaşamın spor ve caz dahil değişik alanlarını, Edirne ve Gaziantep gibi belirgin yaşam odaklarını, bazı kurumları ve Türk Yahudi basınını kapsadı. Bu on dördüncü kitabımın amacı, nüfusu daha 20. yüzyılın başında 90 bin kadar iken günümüzde 17 bin civarına düşen Türk Yahudilerinin tarih boyunca yurdumuzun hangi bölgelerinde yerleşip yaşadıklarını, bazılarının halen rastlanıyorsa da çoğu zaman esamisi bile okunmayan izlerini kayda almak. Kitabın ilk taslağı 2007 yılında hazırdı. Ancak o tarihten sonraki gelişmeler ve rastladığım yeni bulgularla devamlı bir güncelleştirme yarışına girdim. Sonunda kendime “Bu işe bir yerde nokta koymak gerek. İlginç yeniliklerle karşılaşırsan ikinci baskısında yayınlarsın” diyerek noktayı koydum.

 Çalışma kapsamında birçok sinagogun tarihçesini araştırdınız… En çok ilgimi çeken sinagoglardan biri Silivri Sinagogu oldu. Sizin gözünüzde hikâyesi en ilginç olan İstanbul Sinagogu hangisi?

“Hangi çocuğunu daha çok seversin?” gibisinden bir soru oldu. İstanbul olsun Anadolu olsun her sinagogun ve her yapının, kitabımda çok kez özetlemek zorunluğunda kaldığım kendine özgü bir öyküsü var. Ama yine de bir sıralama yapmak gerekirse İstanbul için İstipol ve Ahrida diyeceğim.

 Kişisel bir soru, tarih aşkı nasıl başladı?

Tarih aşkımın ilk tohumlarını atan kişi, İlkokulda (Taksim 29. İlkokul) sınıf öğretmenimiz Leman Hanım’dır. Bu tohumu sulayan ortaokulda (Saint Michel) tarih hocamız Ali Rıza Sağman, yeşerten ise milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “Tarih tekerrürden ibarettir. Ders alınsaydı tekerrür etmezdi” sözüdür. Onun paralelinde Brecht’in “Bugün yarına, dünle beslenerek yol alır” görüşü de çalışmalarımı her zaman motive etti. 500. Yıl Kutlama etkinlikleri boyunca Türk Yahudilerinin yalnız 500 yıllık değil fakat bu coğrafyaya ilk gelenlerden başlayarak Osmanlı’dan önce ve sonra karşılaştırmalı tarihini bir bütün olarak yurtiçinde ve yurt dışında değişik lisanlarda anlatma görevini sevinerek yüklendim. Bilgilerimi artırmak için daha derin araştırmalara dalınca her bulduğum bilgi kırıntısından özel bir haz duyarak tarihe daha çok sarıldım.

 Anadolu Yahudilerine gelecek olursak… Edirne, İzmir, Çanakkale, Antakya Yahudilerin yoğun olarak yaşadıklarının bilindiği şehirler zaten… Ancak çalışmanızda, Anadolu’da bunun kat be kat üzerinde daha geniş bir alanda Yahudi yaşamı olduğunu görüyoruz. Özellikle daha küçük şehirlerle ilgili araştırmanızı nasıl gerçekleştirdiniz? En çok zorlandığınız bölge hangisi oldu?

Büyük bir çoğunluğunun arşivi bulunmayan veya hemen hemen yok denecek kadar yetersiz ve dağınık olan bu yerleşim yerleriyle ilgili bilgilere ulaşmak kolay olmadı. Yakın tarihe kadar mevcut olup oralarda son yaşayan fertlere veya onların çocuklarına erişmek zorlukların en az zorlusu idi. Bu gibi hallerde dahi yaş yorgunluğundan dolayı zaman ve mekân kargaşasını itinayla ayıklamak gerekti. Genelde yararlandığım bilgilerin önemli bir kısmının veya onlara ulaşabilme ipuçlarının önemli bir kaynağı, kısmen de olsa, şüphesiz Başbakanlık Osmanlı Arşivleridir. Ayrıca, Evliya Çelebi’nin ve bir kısmına Londra ile Oxford kütüphanelerinde eriştiğim yabancı ziyaretçi seyahatnamelerinden, yurdumuzda görevde bulunmuş kimselerin anılarından faydalandım. Kitabımda ancak özetleyerek verebildiğim konularda daha ayrıntılı bilgi isteyenlere destek olmak için de dipnotlarımı ve kaynakçayı epey geniş tuttum.

 Özellikle Anadolu’da, sayısız sinagog farklı sebeplerden yok oldu. Bazıları ise, binaları ayakta kalmasına rağmen, işlevini kaybetti. Sanırım buna en iyi örneklerden biri Çorlu Sinagogu… Farklı bir formatta hayatını devam ettiren başka sinagog binaları da var mı?

Çorlu özgün bir örnek. Müdavimleri kalmadığı için kapanıp terkedilen sinagogların çoğu tamamen yıkılmış, yerlerine değişik binalar inşa edilmiştir. Bütünlükleri bozulmadan veya restore edilerek başka bir amaçla kullanıma açılanlar kapsamında sayabileceklerimden ilk aklıma gelenler: İzmir’de halen Türk Sanat ve Halk Müziği Konservatuarı olarak işlev gören Karşıyaka Mezaket Arabim Sinagogu, Ege Genç İş Adamları Derneği EGİAD tarafından sosyal mekân olarak yeniden düzenlenmekte olan Portekiz (Portugal) Sinagogu, Rav Avram Palaçi Anı Evine dönüştürülen Bet Hillel Sinagogu, neredeyse tamamen harabeye dönüşürken Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından aslına uygun olarak restore edilerek Gaziantep Üniversitesi hizmetine verilen Gaziantep Sinagogudur. Antik dönemden gelen arkeolojik buluntular ise ören yeri olarak turizm alanında yararlı olmaktadır.

 Yahudilerin neredeyse yerleştikleri her yerde okul kurduklarını görebiliyoruz… Bu okul bazı yerleşimlerde tarım okulu olsa, Yahudilerin eğitime ne kadar önem verdiklerinin en güzel göstergelerinden biri sanırım… Farklı yörelerdeki okulları dikkate aldığımızda, Yahudilerine çocuklarının eğitimine bakışları için neler diyebiliriz?

Yahudilerin dünden bugüne tarih boyunca okumaya ve eğitime özel bir önem verdikleri bilinir. Yahudilikte eğitim çocuklukta başlayan, ancak yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Esasen Musevi dininin, kültürünün temelini oluşturan Tanah, yani Tora (Tevrat) - Neviim (Peygamberler) - Ketuvim  (Kutsal Yazılar) külliyatının değişik bölümlerinde, özellikle Yasanın Tekrarı, Süleyman’ın Özdeyişleri ve Mezmurlar’ın birçok ayetinde ‘eğitim, bilginin paylaşılması ve sonraki kuşaklara iletilmesi’  konusunda kesin ifadeler mevcuttur. Sinagog bile çok kez Bet ha-Midraş, yani ‘öğrenim yeri’ olarak adlandırılır. Yidiş lisanında ibadethane sinagog schul (şul) yani okul olarak anılır.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün