Web´den Seçmeler

• Bu iki devlet de Batı dünyası ile en gelişkin ilişkilere sahiptirler. Bu iki devletin birbirine verecekleri destek, Batının bölgeye müdahalelerini en aza indirebilecek potansiyele sahiptir. Türkiye, tüm sorunlara rağmen NATO’nun bölgedeki temsilcisidir. İsrail, Batının günahının bölgede yarattığı devlet olması nedeniyle başta ABD olmak üzere, Batı’dan büyük desteğe sahiptir. Bu iki devletin Batıya olan yakınlıkları, onları, Batının bölgeye müdahalesini en sorunsuz bir tarzda aza indirme şansını verir. TANER AKÇAM – www.t24.com.tr

İzak BARON Diğer
26 Eylül 2018 Çarşamba
  • GAULAND, NAZİ DÖNEMİNİ İKİ BİN ALMAN TARİHİNDE BİR KUŞ PİSLİĞİ OLARAK NİTELENDİRDİ

"Şu ana kadar hep ırkçılığın 1930'lardaki ırkçılıktan farklı olarak biyolojik kültür üzerinden değil de kültürel farklılıklar üzerinden bir ırkçılık yaşanıldığı iddia ediliyordu. Ama Chemnitz ile beraber bunun aslında böyle olmadığını gördük. Bu açık seçik ortaya çıktı. Çünkü Chemnitz'de sokaklara dökülen neo-faşistler yekten günışığında bir sürü kıyım yaptılar. Kendileri gibi görünmeyen, kendileri gibi giyinmeyen insanlara karşı saldırılar sosyal medyada çarşaf çarşaf yayınlandı. 1930'lardan başlayan dedelerle, annelerle, babalarla devam eden sürecin ardından torunlar yani 3. kuşak ırkçılar sahnedeler. Chemnitz meselesi bundan ibaret. Maassen meselesi de buradan uç aldı. Hans-Georg Maassen, Almanya'da çok önemli bir iç istihbarat biriminin başındaki kişi, yani Alman iç istihbarat başkanı. Chemnitz'deki olaylara ilişkin bir açıklama yaptı. Almanya'da ondan sonra kıyamet koptu. Chemnitz açıklamasında aslında bir insan avı olmadığını, bu tip videoları yayınlayan sosyal medya hesaplarının insanların dikkatini cinayetin dışında bir alana kaydırmaya çalıştığını iddia etti. Bu sıkıntıyı büyüttü. Sıkıntı şu, Almanya'da şu anda içişleri bakanlığı yapan Seehofer, bir açıklama yaparak göçün bütün kötülüklerin anası olduğunu söyledi. Arkasından neo-faşist partinin genel başkanı Alexander Gauland, ‘Şayet böyle bir cinayet işlenmişse insanların çileden çıkması normaldir' dedi. Zaten Martin Schulz'un burada devreye girmesi de bunun üzerine oldu, yani Alman meclisinde tansiyonun yükselmesi. Schulz, Gauland'ı faşizmin yöntemlerini kullanmakla suçladı, direkt olarak bunu yüzüne söyledi. Çünkü Gauland'ın daha önceki açıklamalarında Nazi dönemine ilişkin yaptığı değerlendirmeler tam bir facia. Gauland, Nazi dönemini iki bin Alman tarihinde bir kuş pisliği olarak nitelendirdi. Gauland göçmen konuşmasında Merkel'in göçmen politikasını ağır bir dille eleştirince, Martin Schulz yerinden söz alarak nasyonal sosyalizm dönemine işaret etti ve ‘Her şeyin suçlusu göçmenler. Biz yıllardır bunu yaşıyoruz. Sonunda kontrol kaybına yol açan ve sonucunu sokaklardaki şiddet yollu bu tarz retorik silahlara, bu insanlara bu ülkenin demokratlarının karşı koymasının zamanı geldi' dedi. Gauland da ‘Biliyor musunuz, kuş pisliği bir araya gelince pislik yığını olur. Siz de Alman tarihindeki bu yığına aitsiniz' dedi. Tansiyon çok yükseldi. Ama bütün iş hep Almanya'da göçmen meselesine, yani göçmenler uyum sağlayabildiler mi, göçmenler doğru davranıyorlar mı meselesine geliyor."

Özgür Çoban (Ceyda Karan)

https://tr.sputniknews.com/ceyda_karan_eksen/201809141035217504-almanyadaki-chemnits-olaylari-nazizmin-hic-sifirlanmadigini-gosterdi/

 

  • TEZİMİ ŞÖYLE DE FORMÜLE EDEBİLİRİM: EĞER BÖLGENİN İKİ ÖNEMLİ GÜCÜ, TÜRKİYE VE İSRAİL, BÖLGESEL HEGEMONYA SORUNUNU BİR KOALİSYON İLE ÇÖZME DOĞRULTUSUNDA ORTAK HAREKET ETMELERİ GEREKTİĞİNİ KAVRAMAZ VE BUNA UYGUN DAVRANMAZLARSA (BENİ DİNLEMEYECEKLERİNE GÖRE), BÖLGESEL HEGEMONYA SAĞLANINCAYA KADAR BÖLGEDE SAVAŞLAR KAÇINILMAZDIR

Ana sorum, Orta Doğu’da barış ve istikrarın nasıl sağlanacağıdır? “Olmayacak duaya âmin demek” gibi olacaksa da cevap aramakta fayda var. Bölge hakkında sıradan bir bilgi ile, bölgenin ana problemlerini üç eksen üzerinden tanımlayabiliriz. Birincisi, bölgede Arap (İran’ı da ekleyebiliriz) otoriter rejimlerin varlığı ve bu rejimlerin insanlarını baskı altında tutmaları; ikincisi, iki büyük ulus, Filistinliler ve Kürtlerin özgürlüklerini garanti altına alacak bir ulus devletten yoksun olmaları (İsrail ve Türkiye devletlerinin mevcut yapıları, bu iki ulusun temel ihtiyaçlarına cevap vermekten çok uzaktır) ve üçüncüsü büyük devletler (ABD, Avrupa ve Rusya) bölgeye sürekli olarak müdahale etmeleri.

Sonuç: Orta Doğu tam bir yangın yeridir. Belki hep böyleydi. Durumu iyice karmaşık hale getiren yeni bir faktör daha var: bölgedeki Soğuk Savaş Dengeleri, küresel dengelerin alt üst oluşunun bir parçası olarak tümüyle dağıldılar. Hatta bölgesel dengelerin bozulması küresel dengelerin bozulmasının bir sonucu değil, onu da etkileyen bir faktördür, bile diyebiliriz.

Dünyadaki genel olarak gözlenen şu: Soğuk Savaş 1990’da sona ermişti ama “soğuk savaş sonrası düzen” arayışları yeni başlamış (veya hızlanmış) görünüyor. Gecikmenin önemli bir nedeni, Sovyetlerin dağılması sonucu Rusya’nın aşırı zayıflaması idi. Başta ABD ve NATO bunu bir fırsat olarak değerlendirip, “liberal düzen” sloganı ile Rusya’yı kuşatan, açık yayılmacı bir siyaset izlediler. Oysa Rusya şimdi küllerinden uyanıyor. Çin yeni bir küresel kuvvet olarak doğuyor ve ABD’nin 1990 sonrası kurduğu tek başına dünya hegemonyası sistemi sona eriyor.

Yeni dünya düzeni arayışları, bölgesel savaşları da dışlamayacak biçimde hızla tırmanıyor. Sadece Orta Doğu’da değil, Avrupa’da da dengeler sarsılıyor. Bir nevi, 19’uncu yüzyıl geri gelmiş gibi. Büyük devletlerin “denge politikaları ve arayışları” her şeyi belirleyecek.

Bu büyük resim içinde, cevabını aradığım basit soru şu: nasıl olur da bölgede kısmi bir istikrar sağlanabilir, bölge devletleri ve insanlar barış ve istikrarı temin edilerek birlikte yaşayabilirler?

Soruya basit bir cevabım var: Orta Doğu’da barış ve istikrar ancak ve ancak bölgesel bir hegemonyanın tesis edilmesi ile mümkündür. Bu sağlanmadığı müddetçe barış ve istikrar sağlanmayacaktır. Orta Doğu’da savaşların en sınırlı olduğu ve kısmi istikrarın sağlandığı dönemler, bölgesel hegemonyanın tesis edildiği dönemlerdi. Osmanlı Devleti’nin bölgede kurduğu hegemonyanın sıkça bir örnek olarak verilmesinin bir nedeni de budur. Elbette böylesi bir bölgesel hegemonya, büyük devletler arası denge politikalarının sonucu da oluşabilir ama geleceği kendi dışındaki faktörlere bağlı olduğu için sürekli olmayacaktır.

Eğer bölgesel hegemonyanın tesis edilmesi ana önermem ise, hiçbir devletin tek başına bu hegemonyayı sağlama şansı ve gücü olmadığı ikinci önermem olacaktır. Bölgesel hegemonya ancak etkin bir koalisyon ile yaratılabilir. Siyaset, bu koalisyonun nasıl sağlanacağını merkezine almalı. Türkiye ve İsrail benim bölgesel hegemonyayı sağlayacak iki adayım. Şüphesiz bu öneriye yapılacak ilk itiraz, Türkiye-İsrail gerçekliğinin bu önermeye uygun olmadığı ve tezin maddi temellerden yoksun olduğudur.

O halde niçin böyle bir tez? Bu yazıda bunu tartışmaya çalışacağım. Ama yukardaki itiraza cevap vermek amacıyla hemen söyleyeyim ki, tezimin en kuvvetli tarafı onun şu andaki gerçeklikle fazla uyum içinde olması değildir. Biraz Milton Friedman’ın, eğer bir teori, “gerçekliği şiddetle yanlış tanımlayan varsayımlara dayanıyorsa iyi bir teoridir,” sözlerinden cesaret aldığımı itiraf etmeliyim. Yani tezimin en önemli tarafı, onun şu anda gerçekleşme koşullarının var olup olmadığı değil, açıklayıcı gücünün kuvvetli olmasıdır (en azından benim ümidim bu). Ayrıca, diğer taraftan tezin ve oturduğu varsayımların “gerçekliğin şiddetle yanlış tanımlanması” üzerine oturduğu kanaatinde değilim.

Tezimi şöyle de formüle edebilirim: eğer bölgenin iki önemli gücü, Türkiye ve İsrail, bölgesel hegemonya sorununu bir koalisyon ile çözme doğrultusunda ortak hareket etmeleri gerektiğini kavramaz ve buna uygun davranmazlarsa (beni dinlemeyeceklerine göre), bölgesel hegemonya sağlanıncaya kadar bölgede savaşlar kaçınılmazdır. Çünkü bölgesel hegemonya yokluğu bölgemizdeki ana sorundur.

Taner Akçam

http://t24.com.tr/yazarlar/taner-akcam/orta-dogu-kordugumu-icin-alternatif-cozum-turkiye-israil-ortakligi,20455

 

  • TÜRKLERDE KAYBEDİLMİŞ İMPARATORLUK TOPRAKLARI VE BALKAN VE KAFKASLARDA MÜSLÜMANLARA YÖNELİK KATLİAMLAR, İSRAİL’DE HOLOKOST, NİTELİKLERİ VE BOYUTLARI ÇOK FARKLI OLGULAR OLMAKLA BERABER, KURULAN DEVLETİN İNŞASINDA ÖNEMLİ BİR VARLIK GEREKÇESİ HALİNE GETİRİLMİŞTİR

Aşağıda sayacağım nedenlerle benim, bölgemizde, Fransa ve Almanya’nın oynadığı rolü oynayabilecek ve bölgesel hegemonya koalisyonunu kuracak adaylarım Türkiye ve İsrail’dir. Elbette başka modeller üzerinde de düşünülebilir ve tartışılabilir. Ama merkezi fikir, dış müdahaleyi imkân dışı hale sokacak bölgesel hegemonyanın bir koalisyon temelinde tesis edilmesidir.

1. Türkiye ve İsrail bugün gerek rejimlerinin karakteri gerekse bünyelerindeki büyük ulus-din gruplarına karşı gündeme getirdikleri politikalar nedeniyle ciddi sorunlara sahip olsalar bile, en fazla demokrasi deneyimine sahip iki ülkedir. Şu andaki Hükümetler, birbirlerini düşman olarak görseler ve/veya bölgesel sorunları çözmek yeteneğinden uzak olsalar bile, ileri sürdüğüm politikayı savunacak siyasi akımların ve/veya ekiplerin bu ülkelerde işbaşına gelme potansiyeli vardır. İki ülkenin yerleşik siyasi teamülleri ve geleneği farklı siyasi seçeneklerin (burada hegemonya tesisi için bölgesel koalisyon) seçim yoluyla iş başına gelmesine imkân tanır.

2. Her iki devlet de birbirlerine çok benzeyen güvenlik endişelerine sahiptirler. Bünyelerinde tehdit olarak algıladıkları ulus-din grupları, bir tek kendi ulus devletlerinin sınırı içinde yaşamamaktadırlar. Ve komşu ulus devletler bünyesinde de vardırlar. Her iki devlet de diğerinin bünyesindeki ulus-din gruplarının haklarını savunmaya son derece önem vermektedirler (Türkiye-Filistin; İsrail-Kürtler). Bu iki devletin birbirine yanaşması, bünyelerindeki ulus-din gruplarının sorunlarının çözümü için uygun bir ortam yaratabilir.

3. Kürtler ve Filistinlilerin (hangi biçimde olacağından bağımsız) özgürlükleri sorununun, bölge istikrarındaki merkezi önemi biliniyor. Bugün, Kürtler ve Filistinliler hak arayış mücadelelerini, esas olarak diğer (bölge veya bölge dışı) devletlerden aldıkları destekle içinde bulundukları ulus devlete karşı savaşarak sürdürmeye çalışıyorlar. Şu andaki resimle kıyaslandığında, bölgesel koalisyon arayışları, bu iki ulusa yeni imkanlar ve potansiyeller sunma şansına sahip olabilir. Türkiye Filistinlilerin, İsrail Kürtlerin temel taleplerinin sağlanmasında olumlu bir rol oynayabilirler. En azından, bu iki ulusun hak arayışlarının bir tehdit olarak algılanmasının önündeki, ne kadar gerçeklik olduğundan bağımsız, kamuoyu nezdinde yaygın olarak kullanılan engellerden birisi (İsrail veya Türkiye’nin karşılıklı olarak birbirlerini zayıflatmak için Kürtlerin veya Filistinlilerin taleplerini destekledikleri iddiası) önemli ölçüde ortadan kalkabilir.  Kürtler ve Filistinliler, bu iki ülkenin bir araya gelmesini imkân dahiline sokabilecek olumlu potansiyel güçler olarak görülebilir.

4. Her iki devlet, kuruluş hikayeleri itibarıyla da birbirlerine benzemektedirler. Bugünkü devlet sınırları dışında, geçmişte yaşanmış tecrübeler, her iki devletin kuruluş hikayesinde önemli yer tutar. Türklerde kaybedilmiş imparatorluk toprakları ve Balkan ve Kafkaslarda Müslümanlara yönelik katliamlar, İsrail’de Holokost, nitelikleri ve boyutları çok farklı olgular olmakla beraber, kurulan devletin inşasında önemli bir varlık gerekçesi haline getirilmiştir. Kuruluş öncesi yaşanmış travma, “yaşanmışı bir daha asla yaşamamak” biçiminde hem önemli bir “kurucu misyondur” hem de bu travmayı aşamamak kendi içlerindeki ulus-din gruplarının sorunlarının çözümsüz hale gelmesinin en önemli nedenlerinden birisidir.

5. Bölgesel kuşatılmış ve yalnızlık duygusu (ne kadar gerçekliği yansıttığından uzak) bu iki ülkenin güvenlik stratejilerinde merkezi bir yer tutmaktadır. Birbirlerine verecekleri garantiler bu kuşatılmış ve yalnızlık duygusunun aşılmasında çok önemli siyasi ve psikolojik bir rol oynayabilecektir. En azından bir diğer devletin bunu kullanma şansını azaltacaktır.

6. Bu iki devlet de Batı dünyası ile en gelişkin ilişkilere sahiptirler. Bu iki devletin birbirine verecekleri destek, Batının bölgeye müdahalelerini en aza indirebilecek potansiyele sahiptir. Türkiye, tüm sorunlara rağmen NATO’nun bölgedeki temsilcisidir. İsrail, Batının günahının bölgede yarattığı devlet olması nedeniyle başta ABD olmak üzere, Batı’dan büyük desteğe sahiptir. Bu iki devletin Batıya olan yakınlıkları, onları, Batının bölgeye müdahalesini en sorunsuz bir tarzda aza indirme şansını verir.

7. Bölgenin şu anki istikrarsızlığının en önemli nedeni başta ABD ve Koalisyonunun (ağırlıklı Avrupa ülkelerinin) bölgeye müdahalesidir. Dünya dengelerindeki değişmeler nedeniyle, ABD ve Avrupa, kendilerine belli güvencelerin verildiği koşullarda bölgeyi, bölgesel hegemonyayı sağlayacak bir koalisyona terk etme fikrine soğuk bakmayacaklardır. Gerek ABD ve gerek AB’nin ana kaygıları, bahane/gerekçeleri güvenlik (ABD için ‘terör’ ve AB için ‘terör’ ve mülteciler) sorunlarıdır. Türkiye ve İsrail bu konuda doğrudan garanti verme kapasitesine sahip iki ülkedir.

8. Rusya açısından da benzeri durum söz konusudur. Bölge Rusya’nın arka bahçesidir. Özellikle soğuk savaşın sona ermesi ile “egemenlik alanları” saldırıya uğramış ve NATO (Batı) tarafından kuşatma altına alınmıştır. Rusya’nın 1990 sonrası gelişmeleri kendisine yönelik doğrudan tehdit ve saldırı olarak algıladığı örneğin Ukrayna veya Gürcistan’ın NATO’ya dahil edilmesi gibi gelişmeleri böyle okuduğu bilinmektedir. Bu nedenle Rusya, Ortadoğu’da kendisine yönelik bir kuşatmanın azaltılması sonucunu doğurabilecek bir girişime olumlu bakma potansiyeline sahiptir. Türkiye’nin de İsrail’in de şu dönemde Rusya ile son derece sıcak ve dostane ilişkiler geliştirmeleri aslında bir tesadüf değildir.

9. Her iki ülke sadece ekonomik olarak değil, askeri olarak da güçlüdürler. Bölge enerji kaynaklarının, öncelikle bölgenin ihtiyaçları doğrultusunda kullanılması ve birbirlerine karşı hegemonya savaşının bir parçası haline getirilmemesi böylesi bir koalisyon arayışı sürecinde kuvvetli bir seçenek haline gelebilecektir. Bu iki devlet arasındaki ekonomik-siyasi ve askeri koalisyon hem bölge hem de küresel güçler üzerinde caydırıcı bir etkiye sahip olabilecektir.

10. Eğer bölgede demokrasi ve insan haklarına saygı duyan, güçler ayrılığını esas almış hukuk devletlerinin varlığı nihai hedef olarak konuyorsa, böylesi bir koalisyonun yaratabileceği istikrar ortamı, diğer seçeneklerle kıyaslandığında, bu hedefe daha kolay ulaşılmasını temin edebilecektir.

Taner Akçam

http://t24.com.tr/yazarlar/taner-akcam/kordugumu-cozmek-nicin-turkiye-ve-israil,20478

 

  • AVRUPA PAZARINA ULAŞACAK VE RUS DOĞALGAZINA RAKİP OLACAK YENİ BİR HATTIN ÖNÜNÜ AÇMASI BEKLENEN KIBRIS MÜZAKERELERİ AB’NİN YANI SIRA MOSKOVA, WASHİNGTON VE TEL AVİV’İN DE YAKIN TAKİBİNDE

Gazın nasıl çıkarılacağı ve ihraç edileceğine dair birçok alternatif üzerinde tartışılsa da, taraflar hem siyasi hem de ticari olarak kabul edilebilir bir uzlaşmaya varılabilmiş değiller. Avrupa Birliği, Doğu Akdeniz’den Güney Doğu Avrupa’ya bir enerji koridoru oluşturmaya ilişkin uzun dönemli stratejik bir projeyi çoktan uygulamaya koydu. Güney Kıbrıs’ın üyeliği ve tüm Kıbrıs adasının bir AB toprağı olarak kabul edilmesiyle, AB, Doğu Akdeniz’de sınırları olan etkin bir aktör artık. Doğalgazda Rusya’ya bağımlılığı azaltmak isteyen Avrupa ülkeleri bu nedenle Kıbrıs ile müzakerelere güçlü destek verdi.

İsrail’e ait Leviathan ve Tamar sahalarıyla, Kıbrıs açıklarındaki Afrodit sahasından çıkarılacak doğalgazı Avrupa’ya ulaştıracak iki güzergâh gündemde. Bunlardan biri, gazı boru hattıyla Kıbrıs’a, oradan da Yunanistan’a taşıyacak hat. Diğeri ise, aynı bölgedeki gazı Türkiye’nin Ceyhan limanına ve oradan Avrupa’ya ulaştıracak hat.

Doğu Akdeniz’de, İsrail açıklarında 2010’da bulunan doğalgazın, yine aynı dönemde Kıbrıs açıklarında bulunan doğalgazla birlikte Avrupa’ya taşınması planları Doğu Akdeniz’deki enerji kavgasına yeni bir boyut kazandırdı. Avrupa pazarına ulaşacak ve Rus doğalgazına rakip olacak yeni bir hattın önünü açması beklenen Kıbrıs müzakereleri AB’nin yanı sıra Moskova, Washington ve Tel Aviv’in de yakın takibinde. Bu, Avrupa’nın gaz ihtiyacı ve enerji güvenliği için önemli.

Doğalgaz ihtiyacının büyük kısmını Rusya’dan karşılayan Avrupa ülkeleri için alternatif bir enerji kaynağı ve hattının oluşması, Avrupa ve dolaylı olarak ABD için enerji güvenliğinin artırılması ve Rusya’ya bağımlılığın azaltılması anlamına geliyor.

Ankara, Rumların Afrodit parselinde sondaja başlamasının ardından misilleme olarak Kıbrıslı Türkler ile kıta sahanlığını belirleyen bir anlaşma imzaladı. Türkiye Petrolleri’nin (TPAO) kara ve deniz olmak üzere Kıbrıs’ın belli bölgelerinde petrol ve gaz aramasına onay veren bir karar alındı.

Pastadan en büyük payı kapma yarışındaki İsrail “münhasır ekonomik bölge” anlaşmalarıyla bir adım önde. Benzer şekilde Mısır yönetimi de hak iddia arayışında. Kahire geçen günlerde, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Mısır ve Kıbrıs arasında imzalanan münhasır ekonomik bölgelerin belirlenmesine ilişkin anlaşmanın uluslararası hukuka göre herhangi bir geçerliliğinin bulunmadığı yönündeki açıklamalarına sert yanıt verdi. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ahmed Ebu Zeyd, “Söz konusu anlaşmanın geçerliliğini hiç kimse tartışmaya açamaz. Zira anlaşma, uluslararası hukuk normlarına uygun ve BM’ye teslim edildi” demişti.

İbrahim Varlı

https://www.birgun.net/haber-detay/leviathan-dan-afrodit-e-d-akdeniz-de-enerji-savasi-231128.html

 

  • GEÇMİŞ SİCİLİNİ DİKKATE ALIP “İSRAİL YİNE BİLDİĞİNİ OKUR” DİYE DÜŞÜNENLER ÇOĞUNLUKTA. KANAATİMCE İSRAİL DAHA TEDBİRLİ DAVRANACAK VE ÖZELLİKLE RUS GÜÇLERİYLE KESİŞMEKTEN KAÇINACAK

Bundan sonra neler beklenebilir? Rusya’nın kendi teknik kapasitesini artırmanın ötesinde İsrail’e karşı olası tedbirleri ne olabilir?

Geçmiş sicilini dikkate alıp “İsrail yine bildiğini okur” diye düşünenler çoğunlukta. Kanaatimce İsrail daha tedbirli davranacak ve özellikle Rus güçleriyle kesişmekten kaçınacak. Fakat İran ve Hizbullah’ı gerekçe göstererek saldırı fırsatlarını da kaçırmayacak. Çünkü İsrail’in korkuları, Suriye’nin mutlak çöküşten sıyrılmasının yol açtığı hayal kırıklığının çok ötesine geçmiş durumda. 2013’te Suriye’deki savaşa katıldığından beri tecrübesi ve donanımını artıran Hizbullah, İsrail’in uykusunu kaçırıyor. İsrail istihbaratına göre Lübnan’ın altyapısının harabeye çevrildiği 2006 savaşındaki duruma kıyasla Hizbullah’ın güç kapasitesi üç katına çıktı. Ayrıca Suriye’deki savaş, bölgede Hizbullah’ın çizgisinde yerel milislerin doğmasına yol açtı. İsraillilerin işgal ettikleri Golan’la ilgili hop oturup hop kalkmasının bir nedeni de bu. Öte yanda “Hizbullahi çizgi” Haşd el Şaabi ile Irak’ta, Ensarullah ile Yemen’de güçlendi. İran da İsrail’i huzursuz etmek için elinden geleni ardına koymuyor. ABD ve İsrail’i restleşme ortamında İran’ın 2017’de Kirmanşah’tan fırlattığı orta menzilli 6 balistik füzeyle Deyr el Zor’da IŞİD’i hedef alması, 8 Eylül’de de kısa menzilli 5 füzeyle Erbil’e bağlı Koye’de üslenen İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin karargâhını vurması aynı zamanda kapasite ya da caydırıcılık gösterisi olarak da okunabilir. (Bu yazının kapsamını aşan uzun bir tartışma konusu.)

Rus cenahında Suriye’nin elinde 1960’lardan kalma S-200’ler değil de S-300’ler olsaydı bu kaza yaşanmazdı diyenler de var. İsrail ve dostlarını kışkırtmamak için Şam’a teslim edilmeyen S-300’ler için behemehâl yeşil ışık yakılmayabilir. Fakat Moskova, Suriye’yi bu sistemle donatma seçeneğiyle İsrail’in pervasızlığını bir nebze frenleyebilir. S-300 başından beri İsrail için kâbus. Beri tarafta Rusya, İsrail’e yanıt verme konusunda kısmen dizginlediği sahadaki dostlarına da şunu yapma, bunu yapma demekten vazgeçebilir. Yani Moskova, İsrail’e yardım ettiği konularda artık kılını kıpırdatmayabilir. Güvenlik refleksleriyle ‘paranormal’ bir devlet için bu da az bir şey değil.

Ezcümle SU-24’ün düşürülmesi Putin’in elinde koza dönüşmüştü. Ankara ilişkileri rayına oturtmak için Suriye’de Ruslarla işbirliği yapmak durumunda kaldı. İL-20 doğrudan İsrail füzesiyle vurulmadığı için durum farklı. Yine de Rusya’ya İsrail’in önüne bir çizgi çekme fırsatı veriyor. Belki Ruslar İsrail’in davranışlarında değişiklik olup olmayacağına da bakacak, duruma göre adım atacak. Ya da Suriye’deki oyunu nihayete erdirinceye kadar sineye çekecek. Casus eskisi Putin’i kestirmek kolay değil.

Fehim Taştekin

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/09/20/dehset-dengesine-il-20-girdisi/

 

  • THOMAS FRİEDMAN, İSRAİL’İN YAHUDİ CEMAATİNE/DİASPORASINA SAYGI DUYMADIĞINI VE DİKKATE ALMADIĞINI SÖYLEDİ

Bir başka tartışmalı ve popüler konu, İsrail ile dünya Yahudileri, özellikle de Amerikan Yahudileri arasında bir krizin yaşandığı tezi...

‘Dünya işleri’ ile ucundan ilgilenen herkesin bildiği Pulitzer ödüllü New York Times yazarı ve ünlü Think-Tank Stratfor’un kurucusu Thomas Friedman, İsrail’in Yahudi cemaatine/diasporasına saygı duymadığını ve dikkate almadığını söyledi. İsrail’e giden bağışlarda da bazı ‘kısıtlamalar’ yaşandığını ekledi; “İsrail dışarıda ne yaptığımıza ve yaşam biçimimize saygı duymuyorsa neden ona para gönderelim ki?”

Meşhur ve meşum Yahudi lobisini de destekleyen ‘Yahudi cemaatinin İsrail’e boykot uyguladığı’ gibi bir cümlenin zikredilmesi şaşırtıcı ama işin rengi, gözden kaçan “yaşam biçimi” ifadesinde değişiyor!

Bu açıkça “din” ile ilgili. İsrail ve dış Yahudiler arasındaki sorun bu. Üstelik tezahürünü Tel Aviv’in Ortadoğu politikalarında dahi gösteriyor. “İsrail milliyetçi hatta Yahudi karşıtı bir rejimle hizalandı. Bu dünya Yahudilerinin pozisyonunu etkiliyor” minvalli makaleler kaleme alınıyor. (‘The State of Israel vs. the Jewish People’, 19/09, Haaretz.)

Nedret Ersanel

https://www.yenisafak.com/yazarlar/nedretersanel/thule-ussu-ortodoks-kiliseler-savasi-vatikan-cin-anlasmasi-ve-israile-yahudi-boykotu-2047390

 

  • RUS HAVA KUVVETLERİNDE 21 DAKİKA SÜREN GERGİN VE TEHDİTLERLE DOLU TOPLANTIDAN SONRA İSRAİL HEYETİ RUSLARIN ‘’SORUŞTURMA VE TAZMİNAT’’ TALEPLERİNİ REDDEDEREK RUSYA’DAN AYRILDI. RUSLAR, İSRAİL’İN PROVOKASYONUNA VERECEKLERİ CEVABIN ÜZERİNDE ÇALIŞIYOR

Arap-İsrail çatışmasının İsrail lehine sonlandırılmak istendiği bir sır değil. Dolayısıyla ‘’Yüzyılın Anlaşmasının’’ hayata geçilmesine dair bir takvim hazırlandığı sırada, İran’ın ayak bağı olmaması ve Suriye’nin bu savaştan güçlü çıkmaması gerekiyor. Suudi Arabistan ve İsrail bu noktada ortak çıkarlara ve hedeflere sahip. Suudiler ABD’ye ‘’İran Suriye’de olduğu sürece siz de olmalısınız, biz size ödemesini yaparız’’ diyor ve ödemelerini geciktirmiyor. Rakka’da SDF’ye geçen ay içerisinde 200 milyon dolarlık ödeme yapıldı. Trump’ın yönetimi -ve özellikle damadı Kushner- ile derin ilişkiler geliştiren İsrail ise her defasında -ve en son Liebarman’ın ağzından- ‘’İran’ın Suriye’de nüfuz sahibi olmasına kesinlikle izin vermeyeceğiz, ne gerekiyorsa yapacağız’’ diyor.

2015 yılına kadar Hizbullah’a giden silah konvoylarını hedef alan İsrail, bunun işe yaramadığını gördü. 2015’ten sonra, bölgede nüfuzu artan İran’a ait askeri noktalar ile Suriye’de hava savunma sistemlerini geliştirmeye dair program ve projeler İsrail’in hedefinde olmaya başladı. Ağustos ayında Hama kentinde Suriye’nin önde gelen bilim adamlarından ve Bilimsel Çalışmalar ve Araştırmalar Merkezi başkanı Aziz Asbar suikast ile öldürüldü.

26 ağustosta İran’ın Savunma Bakanı Şam’ı ziyaret etmiş ve füze geliştirme ve hava savunma sistemlerini güçlendirmeye dair anlaşma imzalamıştı. Bu anlaşma ile birlikte Suriye, İranlıların teknolojisi ile çalışan füze tersanesi kurabilecek. Bu anlaşma, bu türde iki ülke arasında görülmemiş düzeydeki bir işbirliğini hayata geçirecek bir anlaşma olacak.

İran ve Suriye’nin, bu süreçte İsrail’in saldırılarına cevap vermeden beklemeye geçmesi ve gerginliği tırmandırmaması, bu projelerin ve programların başarıyla tamamlanmasını bekliyor olmalarıyla yorumlanabilir. Bu sırada Aşura konuşmasında Hizbullah liderinden İsrail’in saldırıyla ilgili daha önce duyulmamış bir yorum geldi. Nasrallah İsrail’in saldırılarını ‘’Bu saldırılara tahammül edilemez artık’’ şeklinde yorumladı. Nasrallah’ın bu beklenmeyen yorumu, bundan sonra İsrail’e verilmeye hazırlanılan cevap ile ilgili olabilir.

Bütün bu gelişmeler, İdlib üzerinden devam eden Suriye’deki hesaplaşmanın bir kısmını ama esas ve belirleyici kısımlarından birini oluşturuyor. Türkiye ile mutabakatın sağlandığı ve Rusya’nın uçağının düştüğü gün İsrail uçakları ve Fransız destroyeri, Lazkiye’de Teknik Endüstri Kurumunu hedef alıyordu.

Ruslar uçaklarının düşürülmesinden İsrail’i sorumlu tutuyor. Ruslar ayrıca Fransız destroyer ile desteklenen İsrail’in Lazkiye ve Tartus saldırılarını, Türk-Rus mutabakatına bir tepki olarak okudu. İsrail ve üçlü ittifak (ABD-Fransa-İngiltere) istediğini elde etmeden İdlib’te bir çözüm istemiyor. Ruslar uçaklarının İsrail’in provokasyonu sonucu düştüğünü düşünüyor ve bu yüzden İsrail’e öfkeliler. Putin, Rusya’yı ziyaret eden İsrail Hava Kuvvetleri Komutanlığı heyetini kabul etmedi. Rus Hava Kuvvetlerinde 21 dakika süren gergin ve tehditlerle dolu toplantıdan sonra İsrail heyeti Rusların ‘’Soruşturma ve tazminat’’ taleplerini reddederek Rusya’dan ayrıldı. Ruslar, İsrail’in provokasyonuna verecekleri cevabın üzerinde çalışıyor.

Hasan Sivri

https://www.birgun.net/haber-detay/israil-in-guvenligi-icin-dusen-ucak-ve-el-kaide-ussu-idlib-231317.html

 

  • İSRAİL’E GELİNCE KEŞFEDİP, BİR BÖLÜMÜNÜ İÇ PİYASADA TÜKETTİĞİ DOĞALGAZIN KALAN BÜYÜK KISMINI DIŞ PAZARLARA, ÖZELLİKLE AVRUPA’YA NAKLETMENİN YOLLARINI ARIYOR

İsrail’e gelince keşfedip, bir bölümünü iç piyasada tükettiği doğalgazın kalan büyük kısmını dış pazarlara, özellikle Avrupa’ya nakletmenin yollarını arıyor. Türkiye ile sorunlarını görece çözüp bir boru hattı tesisi planları var, ancak öyle anlaşıyor ki bu proje şimdilik beklemede.

Doğu–Med boru hattı projesi yüksek maliyeti nedeniyle beklemede. Bu tür yüksek maliyetli projelerin hayata geçmesi zaman alıyor, 2012 Hayfa Anlaşması ile planlanan dünyanın en uzun deniz altı elektrik hattı (1150 Km. İsrail-Kıbrıs-Yunanistan üzerinden Avrupa’ya) hala başlayabilmiş değil. En son 2018 ilk çeyreğinde başlanacağı söylenmiş ancak henüz bir adım atılamamıştır. Öte yandan dış pazarlara kısmi sevkıyat planlanmış olup, İsrail şirketi Delek ve Noble, Mısır Dolphin Enerji ile on yıllık bir gaz anlaşması imzalamışlardır.

Mısır, Zohr bölgesinde 850 milyarlık yeni keşifle önemli bir aktör haline geldi. Geçen hafta Kıbrıs ile gaz sevkıyatı üzerine bir anlaşma gerçekleştirdiler. Bu anlaşmaya göre Kıbrıs gazı Mısır LNG tesislerinden Avrupa’ya sevk edilecek.

Türkiye’ye gelince; Suriye’de giderek açmaza giren, komşularıyla sorunlu, ekonomik kriz içinde debelenen Erdoğan’ın eli giderek zayıflamakta ve daha kolay taviz koparılabilir bir konuma gelmekte. Süreç bu minvalde gelişecek gibi. Böyle olursa Rusya ile ilişkiler ters yüz olabilir. Bölge enerji ticareti açısından Erdoğansız bir senaryonun da kapalı kapılar ardında tartışıldığı açık.

KEMAL ULUSALER

https://www.birgun.net/haber-detay/21-yuzyil-enerji-gecis-surecinde-dogu-akdeniz-231321.html

 

  • LAZKİYE’DE ESAD’IN “MERKEZİ”NİN HARİTALARINI YAYINLAYAN İSRAİL, ASLINDA BU OPERASYONU ÖNCEDEN DÜNYA KAMUOYUNA DUYURMUŞTU

İsrail, Rusya’nın bu ikinci “uçak krizi” öncesinde Suriye’nin Lazkiye bölgesini vuruyordu. Lazkiye, Suriye’nin en önemli liman kenti ve Nusayrilerin bir anlamda başkenti. Bu bölgeye ve diğer birçok yere saldırı düzenlenirken Rusya’nın büyük bir tepki göstermediğinin de altını çizmek gerekiyor.

Rusya’dan yapılan açıklamalarda dikkat çekici bir nokta var. Açıklama, İsrail bölgede operasyon yapacağını bildirmemişti şeklinde. Demek ki daha öncekileri bildiriyordu. Demek ki aralarında zımni bir uzlaşı konusu bulunuyor.

Lazkiye’de Esad’ın “merkezi”nin haritalarını yayınlayan İsrail, aslında bu operasyonu önceden dünya kamuoyuna duyurmuştu. Ayrıca uçak krizi yoluyla, Suriye savunma sisteminin Rus uçaklarını bile “dost” kategorisinde görmediği ispatlanmış oldu. S-200 sistemi belki de sadece İran uçaklarını “dost” görüyordur.

Rusya-İsrail krizinin ne tür siyasi pazarlıklarla çözüleceğini tahmin etmek kolay değil. Ancak müzakerelerin merkezinde Esad’ın, ABD’nin ya da özerk bölgelerin değil, İran’ın olduğunu düşünmek mümkün.

Beril Dedeoğlu

https://www.star.com.tr/yazar/ikinci-ucak-krizi-yeni-gelismelerin-habercisi-yazi-1387098/

 

Netten okumalar

 

  • CAMP DAVİD'İN 40. YILI: MISIR-İSRAİL GİZLİ GÖRÜŞMELERİ NASIL YÜRÜTÜLDÜ – SERTAÇ AKTAN

https://tr.euronews.com/2018/09/17/camp-david-in-40-yili-misir-israil-gizli-gorusmeleri-nasil-yurutuldu

 

  • DAYAK YEMEMEK İÇİN, NAZİ’LERE KATILIYORLARDI... - MURAT SEVİNÇ

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/09/20/dayak-yememek-icin-nazilere-katiliyorlardi/

 

  • KİTLELERİN RUHU İLE ÇOCUK RUHU BİRBİRİNE BENZERDİR... – MURAT SEVİNÇ

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/09/13/kitlelerin-ruhu-ile-cocuk-ruhu-birbirine-benzerdir/

 

  • AŞKENAZ YAHUDİLERİNİN HİKAYESİ İRAN'DA BAŞLIYOR - ERAN ELHAİK

https://www.gazeteduvar.com.tr/bilim/2018/09/19/askenaz-yahudilerinin-hikayesi-iranda-basliyor/

 

  • DÜNDEN BUGÜNE TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ KONUK: KAREL VALANSİ

https://www.youtube.com/watch?v=KXHntwvYTtI

 

  • MİKVEH ISRAEL OKULU! SİYONİST İSRAİL'İN DAHA KURULMASINDAN 100 SENE ÖNCE PLANLADIĞI MUHTEŞEM TARIM POLİTİKASI..

http://www.on5yirmi5.com/haber/kultur-sanat/tarih/224666/mikveh-israel-okulu-siyonist-israilin-daha-kurulmasindan-100-sene-once-planladigi-muhtesem-tarim-politikasi.html

 

  • AKDENİZ'DE GAZ PAYLAŞIMI: TÜRKİYE, RUM YÖNETİMİ ETRAFINDA OLUŞAN İTTİFAKA ALTERNATİF ARIYOR - MEHMET CEM DEMİRCİ

https://tr.euronews.com/2018/09/19/akdeniz-de-gaz-paylasiminda-neler-oluyor-ittifak-disi-kalan-turkiye-nin-yeni-stratejisi

 

  • YAHUDİ MUHACİRLER-44 – ERALP ADANIR

http://www.yeniduzen.com/yahudi-muhacirler-44-12969yy.htm

 

  • NİYE BİLİM VE TEKNOLOJİNİN HİÇBİR DALINDA YOKUZ? (1) – (2) – İSMAİL HABOĞLU

http://www.corumhaber.net/niye-bilim-ve-teknolojinin-hicbir-dalinda-yokuz-1-makale,8299.html

http://www.corumhaber.net/niye-bilim-ve-teknolojinin-hicbir-dalinda-yokuz-2-makale,8302.html

 

  • YÖNETMEN ELKABETZ KARDEŞLER İLE “İSRAİL USULÜ BOŞANMA” ÜZERİNE - ÇEVİRİ-DERLEME: TOLGA ER

http://gazetekarinca.com/2018/09/yonetmen-elkabetz-kardesler-ile-israil-usulu-bosanma-uzerine/

 

  • İSRAEL KARŞITLIĞI, YAHUDİ DÜŞMANLIĞI, ANTİSEMİTİZM; ÜÇÜ BİR YERDE…- BONDİ CHAKİM

https://www.turkisrael.org.il/single-post/2018/09/16/%C4%B0srael-kar%C5%9F%C4%B1tl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-Yahudi-D%C3%BC%C5%9Fmanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-Antisemitizm-%C3%BC%C3%A7%C3%BC-bir-yerde%E2%80%A6

 

  • MOSSAD YAHUDİ SOYKIRIMI MİMARLARINDAN ADOLF EİCHMANN'I NASIL YAKALADI?

https://www.amerikaninsesi.com/a/mossad-e%C4%B1chmann-i-nasil-yakaladi-son-operasyon-operation-finale-film/4571942.html

 

 

Bir tavsiye site

 

  • BİR TUTKUDUR SEYAHAT

https://www.btseyahat.com/

 

  • EH REÇELİ – VİVET YOHAY

https://www.btseyahat.com/genel/eh-receli/

 

Takılan tweetler

 

serkan inci‏ @srkninci 17 Eyl

Daha fazla

İsrail'de dün 17 yaşında bir terörist, elinde bıçak ile Ari Fuld ismindeki Yahudi sivile saldırıp öldürmüş. Baktım, Türk basınında konu ile ilgili hiçbir haber yok. İşte bu tek yanlı kafa yüzünden, ne yazık ki Türkiye'den dünyayı ve sorunları anlayabilmek imkansız

https://twitter.com/srkninci/status/1041535829347323904

 

Selami İnce‏ @selamiince 22 Eyl

Daha fazla

Albert Einstein, 17 Eylül 1933te Türkiye'ye bir mektup göndererek Almanya'da Yahudi düşmanlığının artması ve Yahudi bilim insanlarının çalışamaz hale gelmesi üzerine 40 Yahudi bilim insanının Türkiye'de idame edilmesi talebinde bulunmuştu.

 

https://twitter.com/selamiince/status/1043559247525695488

 

T.C.Birgul🇹🇷‏ @Turkkizi__1919 22 Eyl

Daha fazla

Bugün içimizde bulunan Hristiyan, Musevi vatandaşlar, mukadderat ve talihlerini Türk milletine vicdani arzularıyla bağladıktan sonra kendilerine yan gözle, yabancı gözüyle bakılmak, medeni Türk milletinin asil ahlakından beklenebilir mi?" ATATURK

https://twitter.com/Turkkizi__1919/status/1043545334494973952

 

Mehmet Akif Özdemir‏ @ma_ozdemir 4 sa.4 saat önce

Daha fazla

1 Haziran 1913, Sadrazam Mahmud Şevket Paşa suikaste uğrar. Katillerini takip eden polis ekibinde Samuel İzisel (Kemal Bey lakaplı) çatışmaya girer, bacağından vurulur, topal kalır. 1949'da hayatını kaybeder. Ancak kahramanlığı unutulmaz. Bir Musevi. Gerçek Osmanlı mirası buydu.

 

https://twitter.com/ma_ozdemir/status/1043537390848094208

 

Ottoman Imperial Archives‏ @OttomanArchive 22 Eyl

Daha fazla

A Jewish Merchant in Istanbul, 1842 İstanbul'da Yahudi Tüccar, 1842

 

https://twitter.com/OttomanArchive/status/1043600955365908480

 

Alaaddin KURT‏ @AlaaddinKURT 23 Eyl

Daha fazla

Maccabi Jimnastik Kulübü 1895'de Hasköy’de Musevi gençler jimnastik kulübü kurar, okullarda spor dersi verirler. 1905'den sonra kulübün adını İbranice’de beden eğitimi anlamında Maccabi olarak değiştirir,forma rengini de bugünkü İsrail bayrağının rengi olan mavi ve beyaz seçerler

 

https://twitter.com/AlaaddinKURT/status/1043981052463783945

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün