Tenis zengin sporu mudur?

Nedense sık sık tartışılan bir konudur. Hatta Türkiye Tenis Federasyonu bile bunun sadece bir ‘algı’ olduğunu iddia eder, bu algıyı kırmayı esas hedefi zanneder ve sokak projeleri geliştirir, tenisi halka indirmeye çalışır.

Mete YAYLALI Spor
25 Temmuz 2018 Çarşamba

Herkesin bir spor yapması ve ülkenin bir spor kültürüne sahip olması bütün siyasi iktidarların asal görevlerindendir. Gençlik ve spor kelimelerinin yan yana kullanıldığı bir de bakanlığımız var.  Atatürk’ün ünlü ‘Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur’ sözü rastgele söylenmiş değildir. Aramızdan ayrılmadan altı ay önce kurdurduğu Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü, 1969 yılında Spor Bakanlığı ile daha kapsamlı oluyor. 1972 yılında da bakanlık adına ‘gençlik’ kelimesi ekleniyor. Yani 1938 yılında ülkenin bir spor teşkilatı var ve spora verilen önem görülüyor.

İnsanlar nasıl spor yapacak?

Bugün spor dendiğinde akla taraftar yapısından dolayı önce futbol geliyor. Bir kulübe veya renklere aidiyet, bir kitlenin içinde yer alarak ortak paydada buluşmak gibi bireysel refleksler takım sporlarını öne çıkarıyor. Futbol yanına basketbol ve voleybol da ilave edilebilir. Ferdi sporlarda da son yıllarda popüler olan tenis, gittikçe artan amatör ve profesyonel sporcu sayısına rağmen halkın korta inerek katılımcı olduğu bir spor dalı olma yolunda emekliyor. Tenisin zengin sporu olmasa da paralı bir spor olduğu konusunu sadece biz tartışmıyoruz. Diğer sporlara göre tenisin dezavantajları var. Futbol, basketbol ve voleybol ‘tek topla’ oynanırken teniste her oyunda aşınan, 30-40 TL tutarında bir kutu içinde üç top ve yanında da elbette bir raket ile kordaj gerekiyor. Raket fiyatlarının da 100-1200 TL arasında olduğu düşünülürse hobi amaçlı bir tenis için ayakkabı hariç 150-200 TL bütçe gerektiği görülür. Fakat kazın ayağı aslında böyle değil. Tenis oynamak için önce ders alıp öğrenmek gerekir, ders almak için bir korta ihtiyacınız var. Her köşe başında bir kort olmadığına göre demek ki bir de tenis kulübüne üyelik gerekiyor. Bazı illerimizde sayıları az da olsa yerel belediyelerin spor tesislerinde tenis kortu bulunabilir. Ders saat ücretlerinin de ortalama 100 TL olduğundan yola çıkarak kaç derste tenis oynayacak duruma geleceğiniz yeteneğinize kalmış artık. Bütçenizden epeyce bir fedakârlıkla tenis öğrendiğinize göre artık bir de karşınızda rakip olmalı ki oyun olsun. Bu da işin diğer zor tarafı… Sonuçta en ucuzundan malzeme işini halletseniz bile ders ücretleri, kulüp üyelikleri, partner sorunları, biraz palazlanınca turnuva ücretleri, turnuva seyahatleri derken bütçeyi varın siz hesaplayın.

Hâlbuki futbol için halı sahaların sayısı fazla, belediyeler tenis kortu yerine çok maksatlı basketbol-voleybol sahasını tercih ediyor. Halı sahada ortalama yedi kişilik takımlarla en az 14 kişi; basketbol sahasında iki potada üçer kişilik takımlarda toplam 12 kişi aynı anda spor yapabilir. Aynı ölçülerde bir tenis kortuna aynı anda en fazla dört kişi girebilir. Tek bir topla ve eşdeğer bir alanda kaç kişinin spor yapabildiğine dikkat edelim. Tenis kortunun yapım maliyetinin daha yüksek olduğu, herkesin tenis oynamasını bilmediği fakat her Türk çocuğunun ders falan almadan futbol ve basketbol oynayabildiği ya da kendine yetecek kadar kolayca öğrenebildiğini de karşılaştırma kalemi olarak bir kenara yazalım. Asgari ücretin 1600 TL, ciddi maddi yoksunluk içinde yaşayanların oranının yüzde 32 olduğu bir ülkede, işsizlik zirve yapmışken, döviz alıp başını gitmişken ‘tenisi tabana yaymaya çalışmak’ veya ‘tenis zengin sporu değildir gel vatandaş gel’ demek ucuz popülizmdir.

Tabii bu yorumları yaparken eline raket alıp hobi amaçlı oynamak isteyenleri hedefliyoruz. ‘Çocuğum tenisçi olsun’ diyen bir ailenin 10 yıl boyunca büyüyerek karşısına dikilecek bütçeden hiç bahsetmiyoruz.

Sonuçta algı değil ama gerçek olan, bu güzel ve mutlaka öğrenilmesi gereken tenis ‘bugünkü şartlarda’ en iyimser tahminle orta üst gelir grubunun sporudur.