Exodus’un kaptanı-2: Maceralı yolculuktan bir kesit

Temmuz 1947’de Hayfa Limanına 4.500 Holokost kurtulanı Yahudi taşıyan Exodus adlı bir gemi yanaştı. İngiliz bahriyesi gemiyi durdurdu ve gemiyi geriye gönderdi. Yahudi tarihine unutulmaz harflerle yazılan Exodus gemisinin Kaptanı Yossi Harel, bu yolcuğun baş aktörlerinden biriydi. Harel’in hayatını, Yoram Kaniuk ‘Commander of the Exodus’ kitabında anlattı. İşte bu kitaptan, tarihe mal olmuş bir hikâyenin unutulmaz anları…

Yusuf BESALEL Perspektif
4 Ocak 2018 Perşembe

 

Makinistleri eksik bir geminin berbat bir denizde nasıl yol alacağını kestirmek gerçekten çok zordur: Exodus, Türkiye kıyılarından geçerken, Yossi artık gerçeklerle karşılaşacağını hissetmeye başlamıştı. İşler zorlaşmaya başlamıştı; içecek suları azalmıştı ve suyun bir kısmı kirliydi. Kömür stokları da tükeniyordu. Artık tahta yatakları yakma zamanı gelmişti! Bu arada iki küçük keşif uçağı geminin üzerinde peydahlandı. Pilot, sinyallerle kim olduklarını sordu. Yossi, şöyle bir cevap uydurdu: ‘Biz, 1.800 tonluk Panama bandralı bir şilebi yönetiyoruz. 18 kişilik bir mürettebatımız var ve Cezayir’den İskenderiye’ye gidiyoruz.’ Uçak gözden kayboluverdi. Yossi talimat verdi: Gece zifiri karanlıkta yolculuk edilecekti ve kimse güverteye ışıkla çıkmayacaktı. Neler olacağı belirsizdi; Yossi, elde ne varsa onunla silâh yapmayı önerdi. İngilizler hücum etmekten çekinmeyecekti. Teneke kutular, kömür, yağ… Ne varsa işe yarayabilirdi.

Bu arada gökyüzünde birkaç küçük uçak daha beliriverdi. Üstelik daha önceleri meydanda olmayan bir destroyer de ortaya çıktı. Telaşlı yolcular, İsrail’in ulusal marşı ‘Hatikva’yı söylemeye başladılar. Birisi de bağırdı: ‘Yemin ederim ki, sâdece krematoryum fırınlarının önünde böyle bir birliktelik sergilemiştik.’ Gerek uçaklar, gerekse bu sularda seyretmekte güçlük çeken destroyer, bir müddet sonra ortadan kayboldular. Ama Yossi, bunun geçici olduğunu çok iyi biliyordu. Yossi güvertede gergin bir vaziyette beklerken, kaybedilen savaşları ve bireyleri düşünüyor, kötüleşen şartlarda ne yapılacağını hesaplıyordu: İçecek su da bitmişti, tuvaletler de kullanılamaz vaziyetteydi. Yossi, megafonla saçma bir emir verme güdümünü hissetti: ‘Bundan böyle hasta olmak yasaktır!’ Tekrar bir İngiliz bombardıman uçağı ortaya çıktı ve geminin eşkâlini sordu. Artık oyun oynama vakti değildi. Ona rağmen Yossi yine sahte bilgi verdi: Geminin adı ‘St. Anna’ idi ve İskenderiye’den pamuk hamulesi alacak ve Port Said’e götürecekti! Güvertedekiler, geminin üstündeki garip malzemeyi ortadan kaldırıp, bir şilep görünümü vermek istediler. Ama karanlıkta iki destroyer ortaya çıktı. Yossi yolcuları güverteye topladı. İngilizler, yolcuları kışkırtmamaları hakkında uyardılar. Bu kez Yossi, gemilerinin ‘Jewish Resistance’ adını taşıdığını ve aslanlar gibi çarpışacaklarını bildirdi. Bu arada Tire’yi geçmişlerdi ve İngiliz destroyerleri de onlara refakat etmekteydi. Bu arada adamın biri, Yossi’ye bir kişinin denize atlayıp sahile yüzeceğini belirtti. Sahile 17 mil mesafe vardı! Yossi gemiyi 180 derece geri çevirdi. İngilizler buna anlam veremedi. Yossi bir kişinin denize atladığını bildirdi. Destroyerlerden biri denize bir kurtarma botu indirdi ve bir müddet sonra adamı bulduğunu bildirdiler.

İngiliz destroyeri Exodus’e yaklaştı

Ama Yossi’nin teslim olmaya niyeti yoktu, destroyer ise Exodus’un bordasına yaklaşmış vaziyette izliyordu. İngilizler megafonla çağrı yaptılar: ‘Filistin sahillerine yanaşırsanız, saldıracağız; sağlık hizmetine gereksinmeniz var mı?’ Yossi, yolcularla konuşacağını belirtti. İngilizler, kara sularına girmenin tevkiflere neden olacağını ikaz ettiler. Yossi ise, duygu sömürüsüne yöneldi: ‘Bu insanlar, Almanya’da toplama kamplarından İngiliz toplama kamplarına girmek için bu yolculuğa katılmadı. Yoksa Queen Mary kruzunda bir keyif yolculuğuna mı soyunduk zannediyorsunuz? Ya bu gemideki çoluk, çocuk, kadınlar, doğum yapan kadınlar neler hissediyorlardı, biliyor musunuz? Yaşam hakkımız için her şeyi kullanacağız; vücutlarımız, çıplak ellerimiz, şişeler, sopalar, borular, benzin!’

İngilizler, bu kelimelerin içeriğini dinlemezlikten geldiler. İngiliz gemisinde biri söz aldı: ‘Komutan konuşuyor: İngiltere bütün dünyayı Nazi pençesinden kurtarmak için bir savaş vermiştir. Kamuoyunun fikrini saptırmaya çalışmayınız. İngiltere sürekli olarak sizin iyi bir dostunuz olduğunu belli etmiştir.’ Yossi cevap vermedi. Kalabalık ise askerlere ‘Filistin! Filistin!’ diye bağırıyordu.

Destroyerler gemiye halat attılar. Kıyı da uzaklarda görünüyordu. Diğer bir destroyer de Anna adlı bir başka mülteci gemiyi kovalıyordu. Yossi dua ediyordu: ‘Hanita gelsin, Tel Amal gelsin, Hagana gelsin, Irgun gelsin, Palmah gelsin… Ama birileri yardım etmeye gelsin!’ Bu arada gemiye yeni bir isim de aranıyordu. Birileri bordaya Knesset Israel ismini yapıştırmıştı bile. Ufukta ise Galilee ve Carmel tepeleri görünmeye başlamıştı. Yossi artık yanında kalan insan kalıntılarına güvenmekten başka çare bulamıyordu. Hayfa görünmüştü bile; insanlar damlardan onlara bakıyordu. Gemiyi rıhtıma bağladılar. Destroyerler de gemiye bağlandılar. Liman ise, İngiliz bahriyelileri, polisi ve Arap kökenli ‘gafir’ adlı memurlarla kaynıyordu.

Megafondan gelen ‘Hücum!’ emri ile İngiliz askerleri gemiye bağladıkları asma merdivenlerden gemiye çıkmaya başladılar. Fakat mülteciler tarafından itelenerek suya düştüler. Arka arkaya üç bahriyeli birliği saldırdı ama başarılı olamadılar. Mülteciler agresif, sinirli ve umutsuzdular. Delicesine merdivenleri İngiliz gemilerine atıyorlardı. Sol tarafta ise ‘Empire Highwood’ adlı bir gemi de demirlemişti; bu gemi, Filistin’e daha önceden gelen mültecileri Kıbrıs’a sınır dışı etmişti. Bu kez bir gemi daha geldi; İngiliz bahriyelileriyle doluydu. Yossi ise, Yahudi Ajansının temsilcilerinin nerede kaldığını merak etmekteydi…

İngilizlerden yolculara teslim ol çağrısı

İngilizler, yolcuların teslim olması için tekrar bir anons ve akabinde de bir salvo daha yaptılar. Ama bunda da başarısız oldular. Bunun üzerine göz yaşartıcı bombalarla hücum ettiler. Yüzlercesi infilâk etti, atmosfer solunur gibi değildi. Güverteye 4.500 kişi hücum etti. Bunlar ‘savaşçılardı’. Ambarlarda da 2.500 sakat, hasta erkek, kadın, yaşlı ve henüz yeni doğmuş çocuklar dahi vardı. Korkunç bir panik başladı. Üşüşen arılar misali, öksürerek ve kusarak, önlerine geleni ezerek tepelere çıkmaya çalıştılar. Gözleri yaş içinde, derileri soyulmuş, saçları alev almıştı... Ama bombalar gelmeye devam ediyordu. Maskelerini ve kasklarını giymiş İngiliz askerleri dalgalar halinde merdivenlerden tırmanıyorlardı; ciğeri kavrulmuş bu zavallılar ise, aslanlar gibi çarpışıyor ve ellerine ne geçerse askerlere atıyorlardı. Kimisi de gaza dayanamıyor ve 12 metreden denize atlıyordu. Orada da devriye botları tarafından avlanıyorlardı. Makineli tüfeklerin takırtısı da susmuyordu. Gaz bombalarının biri bebek odasına düştü. Yossi onu yakalayıp denize attı ve bomba orada patladı. Zor kullanarak tahliye edilen insanlar, liman taşlarında solumaya çalıştılar. Gemide kalanlar da sonunda bayıldı. İngilizler, onları hiddetle dövdüler ve sınır dışı edilecekleri gemilere binmeden DDT ile dezenfekte edildiler. Filistin 200 metre uzaktaydı. Birkaç mülteci aradan sıyrılıp, limanın kirli taşlarını öptüler. İngilizler, 3.845 mülteciyi kaba bir şekilde nakliye gemilerine doldurdu. İngiliz subayları karşıdan nefret ve kibirle bakıyor, mültecilere bisküvi ve su veriyorlardı!

Onları sınır dışına götüren gemiler hareket ederken, Yossi Hayfa’nın ışıklarının küçük pırlantalar gibi giderek söndüğünü gözlemliyordu. İngilizler Exodus’un kaptanının bu denli genç oluşuna şaşırdılar. Yossi 1.400 kişilik bir gemideydi ve çok ağır bir insan kokusu hâkimdi. Ama hâlâ umutlar bâkiydi. Göğsünde temerküz kampı numarası dövmesiyle genç bir kız, eski bir gitar ile ‘Oh my Kinneret’ şarkısını söylemeye başladı. Önce fısıltıyla başlayarak, 1.400 kişi şarkıyı yüksek sesle, gözyaşları arasında terennüm etmeye başladılar. İnsanlar kibirli İngilizlerden insanca hareket halinde bulunmaları için açlık grevine başladılar.

Kıbrıs’a gidiş

Sonunda İngilizler yumuşadı. Sonunda da Kıbrıs’a vardılar, İngilizler onları kamyonlarla limandan 10 kilometre uzaktaki dikenli tellerle çevrili kampa götürdüler. Orada 12 bin mülteci daha mahpustu. Orada Filistin’den doktor ve hemşire kılıklı Palmah direniş örgütü mensupları ve Joint Distribution bireyleri de vardı; bir yer altı telsiz de mevcuttu. Kamp muntazamdı, İbranice eğitim verilen okullar dahi mevcuttu; doğum yapan anneler de çoktu. Bir ay sonra Filistin’e doğru 750 mülteci gönderildi. Bu, İngilizlerin resmen kabul ettiği sayının yarısı bile değildi; gelenlere belgeleri teslim edildi. Yossi Harel de Filistin’e tam bir resmi mülteci olarak geldi ve daha sonraki macerasına hazırlanmaya başladı…

devam edecek...

Kaynakça: ‘Commander of the Exodus’, Yoram Kanuk, Grove Press, New York, 1999, S. 83- 95.

 

 

İzmir Algazi Sinagogu ve 2 söylence

İzmir Konak’ta Havra Sokak olarak bilinen 927. Sokakta 38 numaralı yapının kapısında Algazi Sinagogu tabelası çakılıdır. Girmek için, zil yerine eski zamanlardan yadigâr küçük bir çanı çalmanız gerekir.

Avluya girdiğinizde sizi temiz su dolu bir kuyu karşılar. Sol tarafta, bir zamanlar Asara Batlanim’in toplandığı zemin kata açılan kapı görülür. Sinagogun ana mekânına bahçeden yedi basamakla çıkılır. Bu sebeple halk arasında Kal de Ariva (Yukarıdaki Sinagog) olarak anılırdı.

1907 yılında Bet İsrael Sinagogu inşa edilinceye kadar kentin en önemli ibadethanesi olan Algazi Sinagogu 1742 yılında, önemli din adamları yetiştirmiş olan Algazi ailesi tarafından kurulmuş, 1841 büyük yangını sonrasında birkaç kez onarılmıştı. Bir süre kapalı kalan sinagog, bazı hayırseverlerin katkıları ile yeniden düzenlenerek 12 Mayıs 2007 Cumartesi günü sabah duası ile tekrar hizmete girdi.

Sinagogun önemli bir özelliği, azara (kadınlar galerisi) olmayışıdır. Söylenceye göre, 20. yüzyıl başında bir Kipur günü ibadet sırasında genç bir hazan’ın, azara’da oturan bir hanıma göz kırptığı görülünce azara yıktırılmış ve bir daha inşa edilmemiş.

Bir başka söylenceye göre sinagogda geleneksel akafot turları yapılırken oluşan düzensizlikten dolayı sinagog gabayları (gizbarim) turların yapılmasını yasaklamışlardı. Ancak tüm gabayların o yıl içinde peyderpey vefat etmelerinden etkilenen dönemin Hahambaşısı bir süre sonra, düzensizlik olsa dahi turların devamı kararını almıştı.

Sinagog cumartesi sabahları ve dini bayram günlerinde açıktır.

 

Asara Batlanim:  Her Yahudi cemaatinde bulunması gereken, sabahtan akşama değin toplumun huzur ve iyiliği için dua eden on kişi

Akafot: Sukot Bayramının yedinci günü olan Oşana Raba günü, güzel ağaçların meyvelerini simgeleyen ve elde taşınan Etrog (ağaç kavunu), Lulav (hurma dalı), Adasim (mersin dalı) ve Aravot (dere söğütleri) ile beraber sinagogun etrafında yedi kere dolaşılıp dans edilir, senenin bereketli geçmesi dileğiyle dua okunur.