/SON YÜZYIL – 4 Nazi zulmü altında

Almanya’nın haricinde Nazi işgali altına giren diğer ülkelerde yaşayan Yahudilerin pek çoğu için savaş koşullarında kaçmak imkânsızdı. Çoğu kez kaçabilenlerin gidebilecek hiçbir yeri yoktu. İngiltere, Filistin göçünü kesinlikle sınırladı ve kolonilerin kapılarını sığınanlara kapadı

Sara YANAROCAK Kavram
10 Mart 2010 Çarşamba

1941-1945 yılları arasında Naziler ve işbirlikçileri tarafından altı milyon civarında Yahudi öldürüldü. Sayıları düşünebilmek bile güçtür. Aynı dönemde, benzer sayıda Yahudi olmayan sivilin de, daha önce görülmemiş bir yoğunluk ve vahşet afeti ile öldürüldüğünü bilmek, Yahudilerin kaderindeki yalnızlığa, terkedilmişlik ve korku duygusunu ortadan terkedilmişlik ve korku duygusunu ortadan kaldırmıyordu. Bu sadece, sayılarla ilgili bir sorun da değildi. Onlar, bilinçli olarak insanlıktan uzaklaştırıldılar, toplumun dışına itildiler ve dünyanın bütün kötülükleri için günah keçisi haline geldiler. Ölümleri, aklın alabileceği hiçbir askeri ve politik amacın gerçekleşmesine hizmet edemezdi. Onları bir av gibi yakalayan ve yok eden, bütünüyle akıldışı bir nefret, insan içgüdülerinin en hayvansal olanıydı. Güçsüz, dostsuz ve umutsuz bir durumdaydılar ve genellikle kendi komşuları tarafından bile reddedildiler, onların ihanetine uğradılar. Sağ kalanlar da ailelerinin, evlerinin ve yaşamları boyunca tanıdıkları bütün çevrenin kaybından ötürü, kırgın ve şaşkındılar. Kişisel trajedilerinin ötesinde bütün Yahudi toplumu için ortaya çıkan kayıplar, hesaplanamayacak kadar çoktur. Dünya Yahudiliği’nin üçte birinden fazla öldürüldü. Avrupa özellikle Orta ve Doğu Avrupa, bir Yahudi ıssızlığına dönüştü. Uluslar arasındaki Yahudi yaşamının temeli, kuşaklar boyunca Yahudi tarih sahnesinin merkezi olan ülkelerden süpürüldü.

Bu yıkıntıların arasında kalan Yahudiler için de, normal yaşama hızlı bir geri dönüş söz konusu değildi; paramparça kalıntılar, bir ekonomik ve politik kaos ortamında yavaşça ve acı içinde biraraya getirilmeliydi. Sağ kalanlar kamplarda, hastalığa ve kadere yenilmişler veya sürekli bir yuva arayışında bir ülkeden bir ülkeye göç etmişlerdir. O ki Yahudi mülklerinin geri alınması engellerle doluydu ve bazı ülkelerde, Yahudi karşıtı isyanlar ve pogromlar yeniden başlamaktaydı. Özellikle ani politik şiddetin patlak verdiği Polonya’da yüzlerce Yahudi öldürüldü. Ruslar tarafından kurtarılan ülkelerdeki komünist rejimler, sağ kalan Yahudileri ekonomik kargaşalarla karşı karşıya bıraktı ve yeni göçlere neden oldu.

1880’lerdeki göçler sırasında başlayan ve 1. Dünya Savaşı sırasında ilk defa açık hale gelen, Amerika’nın dünya Yahudi işlerine egemen konuma gelmesi, artık tamamlanmış durumdaydılar. ABD’deki beş milyon Yahudi, şimdi dünya Yahudiliği’nin yarısını temsil etmekte ve savaş sıkıntısının büyük ölçüde dokunamadığı tek Yahudi nüfus merkezidir. Avrupa Yahudi örgütleri, genel merkezlerini buraya nakletmişler veya en azından burada şube açmışlardı. 1943’te Amerikan Yahudi Konferansı, Avrupa Yahudiliği’nin acilen kurtarılması ve savaş sonrası sorunlarla ilgilenmek için bir plan yaptı. Savaşta sonra Amerikan Yahudileri, yardım ve yerleştirme için görülmemiş toplamlarda para bağışladılar ve Amerikan Siyonistleri, Yahudi Ulusal Vatanı amacını gleiştirmede öncü bir rol oynadılar. Gerçekten de şimdi amaç, Filistin’in-Yahudi Cumhuriyeti (Jewish Commenwealth) olarak kurulması biçiminde, açıkça tanımlanmıştı. Bu tartışmalı karar, 1942’de New York’taki Baltimore Oteli’nde yapılan olağanüstü konferansta, David Ben-Gurion’un etkisiyle alınmıştı. “Ulusal Yurt” kuramının pratik amaçlarını belirlemekten kaçınan bu kararlar, geleneksel Siyonist politikasından dramatik bir ayrılışı temsil etmektedir. Bu hayati kararın, Londra veya Kudüs’te değil, New York’ta alınmış olması, ABD’nin Siyonist politik hareketler için doğal bir merkez haline geldiğinin doğru bir biçimde açık göstergesiydi.

“Yahudilere karşı savaş” ateşle sınavının sonuçlarından biri, Siyonist örgütlerin, daha önce ulusal vatan düşüncesine karşı kayıtsız Yahudilerin yeni ve kitlesel desteğini kazanması oldu. Başka bir cephede, Nazi saldırganlığının etkisi altında ve önde gelen Siyonist muhalefitine karşı Dünya Yahudi Kongresi (DYK) kuruldu. Yahudilerin her çeşit dinsel ve politik bağlantılarını temsil eden ilk ve tek uluslararası örgüt olarak DYK önemli iki rol oynadı. Her yerde Yahudilerin dayanışmasını güçlendirdi ve onların haklarını ve çıkarlarını geliştirirken, aynı zamanda Birleşmiş Milletler’de ve diğer uluslararası toplantılarda dünya Yahudiliği için birleşmiş bir ses çıkardı.

Savaş sonrası yıllarda, Avrupa’daki soykırımdan sağ kalanların kötü durumu, en acil ilgiyi gerektiriyor ve bunu sağlıyordu. Bunların bir çoğu yavaş yavaş Avrupa’da yeniden yerleştiği veya az bir kısmı kendilerini almak isteyen deniz aşırı ülkelere gittiği halde, geriye tek umutlarını Filistin’e göç etmek olduğu görülen büyük bir grup kalıyordu. Bununla birlikte, İngiliz hükümeti Yahudi göçünde bir artışa karşı çıktı. Savaş sırasında, koşullar zaten göçü engellerken, sınırlamalar, Arapların Mihver’e katılmasını önlemek gereğine başvurarak açıklanıyordu. Savaştan sonra durum tamamen değişti, fakat Londra’daki yeni işçi hükümetinin kendinden önceki Arap dostluğnu geliştirme Siyonistlerin amaçlarına engel olmak politikasını izlediği açık bir hale geldi. Avrupalı sığınmacıları yasal olmayan yollardan ülkeye sokmak ve çeşitli askeri fraksiyonların İngiliz üslerine karşı eşgüdümlü sabotaj faaliyetleri için gösterilen çabaları iki katına çıkarıldı. İngiltere hükümeti, 1946’da karma bir Anglo Amerikan Soruşturma Komitesi’nin ittifaka aldığı 100.000 Yahudinin derhal Avrupa’dan Filistin’e taşınması önerisini reddettiğinde bir bunalım doğdu. Daha önce terörist faaliyetlere karşı çıkan ve İngiltere ile işbirliği içinde çalışma teşebbüsünde bulunan Yahudi Ajansı bile, bu durumda İngiliz makamlarına karşı geldi. Sığınanların çaresizlik içindeki kötü durumları Siyonist tezlere sadece dünya Yahudiliği arasında değil, Yahudi olmayan gözlemciler arasında bile sempati kazandırdı. Ağustos 1947’de Birleşmiş Milletler Filistin Özel Komitesi, mandanın son bulmasını ve bağımsız Filistin’in bunun yerini almasını önerdi. Komitenin çoğunluğu, ülkenin bir ‘Yahudi Devleti’ ve bir ‘Arap Devleti’ne ayrılmasını önerdi ve bu öneri BM Genel Kurulu’nda 29 Kasım’da onaylandı. Arap Devletleri ayrılmaya karşı çıktılar, İngilizlerin de bu kararı uygulamayı reddetti. İşte bu nedenle, inisyatif kendi bağımsız devletlerini kurumaları için Filistin’deki Yahudilere bırakılmış oluyordu. Yapılan da bu oldu, 14 Mayıs 1948 öğleden sonrasında İngilizlerin geri çekilme için duyurdukları tarihte, ulusal konsey Tel-Aviv’de toplandı ve Bağımsızlık Bildirgesini ilan etti.