dasdas tiyatro’da bir eski ve bir yeni oyun “Kayıp El” ve ´Yakaranlar´

Üç yüz metre kadar gitmişlerdi ki, dönüp gülerek el salladılar. Bana kendi elimle el salladılar. El-veda dediler…”

Erdoğan MİTRANİ Sanat
9 Mayıs 2018 Çarşamba

İngiltere’ye yerleşen İrlandalı inşaat işçisiyle temizlikçi eşinin iki oğlundan biri olarak 1970’de Londra’da doğan Martin McDonagh, oyunlarında çocukluk ve ilk gençlik yıllarında yazlarını ailece geçirdikleri İrlanda’nın Connemara bölgesinde duyduğu öyküleri kullanmış.

1990’ların başında Connemara’daki Leenane köyünde geçen, The Beauty Queen of Leenane’, ilk kez 1996’da sahnelendiğinde işsizlik yardımı ile yaşayan, o güne kadar kimsenin tanımadığı McDonagh, aniden ünlü oluvermiş.

Yaşayan en önemli İrlandalı yazarlardan biri olarak görülen McDonagh 2004’den itibaren sinemaya da yönelmiş. Kısa filmi Six Shooter’ ile bir Oscar kazanmış, bir suç ve kiralık katil öyküsünü çılgın bir kara komedi olarak yazıp yönettiği ‘In Bruges’ (2008), gerek izleyicilerin gerek eleştirmenlerin beğenisini kazanmış, festivallerde ödüller almış. İlki kadar eğlenceli ve özgün suç güldürüsü ‘7 Psikopat’ (2012), ‘In Bruges’le oluşan beklentilerin haklı olduğunu göstermiş. Üçüncü uzun metrajı ‘Three Billboards Outside Ebbing Missouri / Ebbing Missouri Çıkışında Üç Reklam Panosu’, absürd güldürüye göz kırpan, ‘fırlama’ kara mizah duygusunu yitirmeksizin dramatik bir öykü bile anlatabileceğinin göstergesi.

Martin McDonagh’ın Amerika’yı mekân tutan ilk ve tek oyunu, 2010’da yazmış olduğu A Behanding in Spokane’, 2017 Nisan ayından beri DasDas Tiyatro’nun ilk prodüksiyonlarından biri olarak ‘Kayıp El’ adıyla sahneleniyor.

 

Carmichael, 27 yıl önce, henüz 17 yaşındayken Spokane Washington’da gangsterlerin kestiği sol elini aramaktadır. Haydutlar, kanlar içinde ölüme terk ederken ona kendi elini sallayarak veda ettiklerinde, kurtulursa o ‘kıro piçleri’ öldüreceğine ve elini bulacağına yemin etmiştir Ülkenin ücra bir köşesindeki otel odasında, eli getirene vereceği ödülün peşindeki kavgacı ve üç kâğıtçı iki sevgiliyle, Toby ve Marilyn’le buluşur. Onlara adamları öldürmüş olduğunu, ancak o günden bu yana kayıp uzantısını peşinden Doğu Yakasından Batı Yakasına Amerika’yı kat etmekte olduğunu anlatır. Onu tekrar yerine takamayacağının bilincindedir ama elini bulmak artık onun için tutku ötesi bir takıntı hâline gelmiştir. Getirilenin yanlış el olduğunu fark ettiğinde Toby ve Marilyn’i tehdit altında iki tutsağa dönüştürür. Otelin hafif kaçık resepsiyonisti Mervyn’in olaylara karışması, durumları daha da çığırından çıkaracak gibidir…   

Yaklaşık 75 dakika süren tek bölümlük oyunun en güçlü tarafının, tutarlılığı McDonagh’ın diğer oyunlarındaki kadar parlak olmayan öyküsü olmadığı kesin. Ancak sağlam çizilmiş dört karakterin fırtına gibi uçuşan komik ötesi saygısız diyalogları müthiş eğlenceli. En keskin eleştirel çalışmalarından olmasa da kesinlikle en komiklerinden biri.

A Behanding in Spokane’,  Carmichael’le Mervyn’i Christopher Walken ve Sam Rockwell’in üstlendiği Broadway prömiyerinde eleştirmenleri ikiye bölerken, çoğunun beğenisini kazanmış, bazıları McDonagh’ı ‘Amerikalı Ruhu’nu anlamamakla suçlarken The New Yorker’in tiyatro yazarı Hilton Alf oyunu utanç verici derecede ırkçı ve rezil bulmuştu.

Alf’ın, Carmichael’in kara derili Toby’ye devamlı ‘nigger’ olarak hitap etmesinden nem kaptığı, Marilyn Toby ikilisinin bol ‘f..k’lı konuşmalarından rahatsız olduğu belli ama kanımca kendi de siyahî olan Alf, gereksiz alınganlık yapıyor. Carmichael aşırı ırkçı ve bağnaz bir karakter de, yazarın ona arka çıktığını söylemek mümkün değil. Tam tersine McDonagh, Carmichael’in aşağılık bakış açısında pek çok sıradan Amerikalının bilinçaltında yatan ayırımcılığı şiddetle kınıyor.

Bizdeki sahnelemede, yönetmen İlham Yazar izleyicinin hayal gücüne güvenerek,  karakteri canlandıran Ali Yoğurtçuoğlu’na herhangi bir makyaj yaptırıyor; sadece Toby’nin ‘zenci’ olduğu defalarca tekrarlanıyor. Türkçede karşılığı olmayan, Amerika’daysa çok büyük küfür sayılan ‘nigger’ için ‘zenci’ yetersiz kalsa da, yine de Alf’ın orijinal prodüksiyonda öküz altında buzağı aradığını düşünüyorum.

‘Kayıp El’ çok iyi yönetilmiş, çok iyi oynanış bir kara güldürü. Özüdoğru Cici’ni dekoru, Ayşe Sedef Ayter’in ışıkları çok başarılı. Arif Pişkin (Carmichael), İnanç Konukçu (Mervyn), Ali Yoğurtçuoğlu (Toby) ve Duygu Üstünbaş (Marilyn) dört dörtlük bir takım oluşturmuş.

17 ve 29 Mayısta ve sezon sonuna kadar DasDas Sahne’de.

 

Aiskhylos’un ‘Yakaranlar’ı

 

“Bakıldığında geçmişte sadece ‘üçüncü sayfa haberi’ olarak gördüğümüz istenmeyen evlilikler, şiddete maruz kalan kadınlar bugün en büyük sorunlardan biri. Ve ‘Yakaranlar’ da bu kadınların başlı başına bir seslenişi olduğu için güncelliğini koruyor. Keşke yitirmiş olsaydı güncelliğini ama maalesef ortadaki acı gerçek bu.”     

Didem Balçın                                                                                    

“Bu oyun aslında demokrasinin ne kadar gerekli olduğunu ve gerçek kelime anlamıyla uygulandığında nasıl çözümcü bir sistem olduğunu gözler önüne seriyor. 50 kadın, oyunda o kadar çaresiz ki bir insana yakarmaktan çok mitolojik tanrılara yakarıyor. Bu tabii oyunun yazıldığı dönemle de alakalı ama bugüne baktığınızda ne kadar üzücü ki, kimse birbirini dinlemiyor. Haklarımızın bilincinde olmak ve onları aramak, karşımızdakileri dinlemek en elzem eylem bugün. Ve de en arayışında olduğumuz eylem aynı zamanda.”                                                       

Mert Fırat     

 

Doksan kadar oyun yazmış olmasına rağmen günümüze sadece yedi tanesi ulaşan Aiskhylos (Eshilos) (MÖ 525 - 424), Antik Yunan Tragedyasının babası kabul edilir. Aiskhylos, birden fazla karakteri oyunlarına alarak, o zamana kadar sadece koro ile iletişim kuran karakterlerin kendi aralarında tartışmalarına yer vererek, tragedyaya nihai şeklini vermiş, maske, elbise ve yüksek ayakkabı gibi sunumla ilgili yenilikler getirmiştir.

Aiskhylos’un ilk oyunlarından olan ‘Yakaranlar ya da Yakaran Kadınlar’, zorla Mısırlı kuzenleriyle evlendirilmek istenen 50 kadının, maruz kalacakları zoraki evlilikten, eşitsizlikten, haksızlıklardan kaçarak, korunma ve yardım umuduyla şehir devleti Argos’un kralı Pelasgus’dan sığınma talebinde bulunmalarının öyküsü. Pelasgus, kadınların Argos’un kurucusu Danaus’un kızları Danaidler olduğunu anlayınca, Tanrıların da onaylayacakları desteği vermek ister ama bunun Argos’u savaşa sürükleyebileceğini göz önüne alarak, Danaidlerin talebini cevaplamayı halkının kararına bırakır. Argos’lular oylarını kadınları korumak için mi kullanacaktır? Yoksa savaş tehdidi altında geri adım mı atacaklardır?

MÖ 463’te, koro ve tek bir oyuncu için yazılmış olan ‘Yakaranlar’ henüz Aiskhylos’un biçimsel yeniliklerinin tam ortaya çıktığı bir oyun olmasa da, kentin mutlak hâkimi Pelasgus’un, insanî yönden doğru da olsa, savaşa yol açabilecek bir kararı halkoyuna sunmasıyla, döneminin toplumsal-siyasi ortamında çağını aşan, MÖ 461’de, Atina’da demokratik yönetimin kuruluşundan önceki özgürlükçü eğilimleri ortaya koyan bir metin.

Sorunsalını, her türlü baskıya karşı çıkan kadınların kararlılığı üzerinden anlatırken, mülteci sorununa, erkek egemen toplumdaki şiddete ve bunun kadın haklarıyla kaçınılmaz bağlarına değinen, toplumların karşı karşıya kaldığı politik ve ahlaki soruları ortaya seren oyun, 25 yüzyıl önce yazılmış olmasına karşın, taptaze ve “maalesef” fazlasıyla çağcıl.

Mert Fırat bir söyleşisinde, DasDas'ın İngiltere temsilcisi arkadaşı John Mitchell, ‘Yakaran Kadınlar’dan söz ettikten sonra, oyunu İrlanda’da izlediklerini ve o zamandan beri DasDas Tiyatro'da sahnelemeye kara verdiklerini belirtmiş.

Bu topraklarda yazılan, ancak hikâye açısından hiçbir toprağa ait olmayan; tüm dünyayı kapsayan bu evrensel metni ilk kez Türkçeye Aysun Şişik çevirmiş; Vedat Yıldırım ve Metehan Dada, müzikal direktörlüğünü Masis Aram Gözbek’in yaptığı, Zeynep Oktar, Tarık Aslan, Boran Mert üçlüsünün canlı olarak icra edeceği özgün müzikleri bestelenmiş.

Yurt dışında yapıldığı gibi amatör bir ekiple sahnelenen ‘Yakaranlar’ı Arif Pişkin, Didem Balçın, Mert Fırat ve Volkan Yosunlu birlikte yönetmişler. Sahnede altısı profesyonel, 44’ü amatör olmak üzere toplam 50 oyuncu yer alıyor. Türkiye’de oynansa da, sorunun var olduğu her coğrafyanın kadınlarından söz edildiği için ‘Yakaranlar’ farklı yaş ve meslek gruplarından gelen, ilk kez sahneye çıkan kadınlardan oluşuyor. Bu evrensellik duygusunu pekiştirmek adına, ben de müthiş başarılı bulduğum bu 50 kişiyi, adlarını yazmaksızın, anonim bırakmayı yeğliyorum

Oyunun 8 Mart'taki prömiyerine kadar, seçmeler, sahne deneyimi yaşamamış çok sayıda insana dil, beden, dans, şan eğitimi verilmesi, provalar gibi zorlu, zahmetli ve uzun bir hazırlık sürecinden geçilmiş. Tüm katılanların yüksek motivasyonu sayesinde üst düzey bir teatral gösteriye ulaşılmış

Yönetmenler, kadınların bir ağızdan 2500 yılın ötesinden günümüze seslenişlerini, görsel, sözel ve müzikal bir ritüel olarak sahneliyorlar. Boş bir sahnede sıradan güncel elbiseler giymiş 25 kadın korist ve hem korist hem solist görevlerini üstlenen iki kadın koro şefinden oluşan Danaidler korosu, oyunun başkarakteri. Devinimlerinin oluşturduğu etkileyici görsel etkiyi (Koreografi: Büşra Firidin, Ezgi Künktakan), kusursuz diksiyonları ve son derece uyumlu şarkı söylemeleri işitsel bir şölene çeviriyor. Koronun aynı derecede başarılı geri kalanını, bir yandan ‘mal’larını geri almaya çabalayan Mısırlı erkekler, diğer yandan da Argos halkının bir bölümü oluşturuyor. Bir bölümünü diyorum, çünkü tragedyanın haberci rolünü üstlenen ve az sayıda repliği olan Danaus dışındaki tek oyuncusu Pelasgus, koroyla tartışırken devamlı seyircilerin de gözünün içine bakmakta, asıl bizleri Argus’un vatandaşları olarak görmekte.

Dünyanın en eski tragedyalarından birinin bu çağcıl yorumu yılın tiyatro olaylarından biri. 7,14, 21, 28 Mayıs, 04, 11 Haziran 20.30’da DasDas Tiyatro'da.

Hepinize iyi seyirler dilerim.