Dünya mutfak kültürleri İstanbul’da buluştu

21-24 Eylül’de düzenlenen ‘Gastronomist 2017’ geleneksel mutfakları İstanbul’a taşıdı.

Elda SASUN Yaşam
27 Eylül 2017 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta sonu davetliler arasında bir İsrailli yemek yazarı ve mutfak uzmanının da bulunduğu, uluslararası mutfak günleri etkinliklerinden Gastronomist 2017 buluşması yaşandı. Buluşma kapsamında tarihi yarımadadaki Sultanahmet Meydanında yemek üzerine gösteriler düzenlendi.

Yemek konferansları ise tarihi Topkapı Sarayında yapıldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkıları ve Fatih Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen ‘Gastronomist 2017’, tamamen geleneksel mutfak kültürleri üzerine gerçekleştirilen Türkiye’deki ilk uluslararası organizasyon oldu.

Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen şeflerle birlikte, Türk şefler de ‘cook Show’larda, dört gün boyunca maharetlerini seyircilere sunarken, pişirdikleri yemekleri de yemek sunumlarının sonunda gelen izleyicilere ikram etti.

İsrailli ünlü yemek yazarı konuşma yaptı

İsrailli yemek yazarı ve araştırmacı Janna Gur, İspanyol ve İsviçreli diğer yemek yazarlarıyla birlikte kısa bir konferans verdi. Yazar Gur, kitabında yayınladığı Yahudi ruhu ve kültürünü yansıtan tarifelerin yanı sıra, 15 yıl İsrail’in ünlü yemek dergisi AlHashulhan’da editörlük yaptı, etnik yemekleri araştırdı. Yakından tanıdığım Janna Gur, yurt dışında birçok kişiye şahsen hediye ettiğim kitabı ‘Jewish Soul Food: From Minsk To Marrakesh / Rusya’dan Fas’a Kadar Değişik Yahudi Yemekleri’ kitabını itinayla kaleme aldı.

Programda yer alan diğer konferanslar içinde moderatörlüğünü İzmirli sanat tarihçisi, gazeteci, yazar, araştırmacı Nedim Atilla’nın yaptığı ‘Geçmiş Geleceğin Atasıdır’ başlıklı konferansı çok ilgimi çekti. Mutfak Dostları Derneğine mensup dört konuşmadan, birkaç ay önce gazetemizde söyleşisi yer alan Ayfer Yavi kitabı ‘Kardeş Mutfaklar’ ve uygulayıcısı olduğu Slow Food konseptini anlattı. Yavi, ailesi gibi Türkiye’ye göçler sonucu gelen kişilerin mutfak ve yemek öykülerini bizlerle paylaştı. Göçlerle Adalardan, Balkanlardan, Kafkaslardan, Güneyden gelenlerle birlikte zenginliğimize zenginlik katan olarak bahsettiği Sefarad, Süryani ve diğer azınlıkların mutfaklarını resimlerle anlattı. Bu konuşmada öğrendik ki ‘yağmur böreği’ Balkanlarda yağmur duasına çıkan insanlara duaları kabul edilsin diye hazırlanan ve duadan sonra yenilen bir çeşit börekmiş. Yemeklerin hikâyeleri onlara anlam ve duygu katıyor. Bazı yemekler anılarıyla ağlatıyor, bazıları sizleri taa Polonya’dan alınmış yılbaşı kutlamalarına götürüyor.

 

Slow Food gündemden düşmedi

Slow Food yani ‘yavaş yemek’ kavramı ise İtalyan sosyolog Carla Petrini liderliğinde gelişmiş. Fast Food gibi hızla değil toprak anadan yetişen taze, hayvan haklarına saygılı, temiz gıdayı ve yavaş, keyifli sofraları destekliyor.

İzmir Köy Kooperatifleri Başkanı Neptün Soyer, ülkemizde yerli tohumların önemini anlatan konuşmasında Slow Food için, “Günümüzdeki birçok şey gibi hızlandıkça, nasıl düşüncelerimiz, dilimiz yüzeyde kalıyorsa, yemeğimizin de tadı yüzeyleşip eski tadını kaybediyor” dedi.

Yerli tohumların azaldığını ancak bazı yörelerde hâlâ bulunabildiğini ve bunun önemini anlattıktan sonra bizlere çeşitli tohum içeren paketçikler dağıttı. En yakın zamanda bu tohumları toprağa ekip çıkmalarını merakla bekleyeceğim. Topkapı Sarayından ayrılırken o koca kapının ihtişamına tekrar baka kaldık. Burası hâlâ buram buram tarih kokuyordu. Günümüzü, eskiden hapishane şimdi otel olan Sultanahmet Four Seasons Otelinde noktaladık. Dört dörtlük bakımlı bahçesinde bulunan restoranda sakızlı Türk kahvemizi yudumladık; çok lezzetli kahvemizin fincanları da özel bir tasarımın eseri olarak el işi desenleriyle süslüydü. İstanbul’un tarihi ahşap evlerinin yer aldığı ara sokaklarında biraz dolaşıp Sultanahmet’ten ayrıldık.