“Hep bir başkası olmak istedim!”

Amerikan tenis tarihine ismini altın harflerle yazdıran ilk siyahi şampiyonu Althea Gibson’un yaşadıkları, herkese ilham verici bir hayat hikayesi…

Mete YAYLALI Spor
9 Kasım 2016 Çarşamba

“Kaybeden sorunun, kazanan ise cevabın bir parçasıdır. Kaybedenin her zaman bir mazereti, kazananın ise her zaman bir programı vardır. Kaybeden ‘Mümkün olabilir ama zor’ derken, kazanan ‘Zor olabilir fakat mümkündür’ der.”

Çok bilinen bu sözün sahibi, dünya spor tarihinin ilk siyahi tenis şampiyonu Amerikalı Althea Gibson!

 

ÇOCUK YAŞTA KEŞFEDİLDİ

1927 Güney Karolina doğumlu, pamuk işçisi beş çocuklu bir ailenin en büyük kızı. Ekonomik kriz ile aile 1930 yılında Harlem'e yerleşince Althea için spor kariyerinin kapıları aralanıyor. Bölgede Polis Atletik Aktivite alanı bulunur. Bunu biraz açmak önemli. Amerikan emniyet güçleri özellikle gençlerin suça bulaşmasını önlemek için böyle bir organizasyon yapıyor. Seçilmiş polisler gençlere hem spor koçluğu yapıyor, hem de derslerinde yardımcı oluyor. Günümüzden neredeyse 90 yıl önce sporun bireysel gelişimdeki önemine değer veren bir toplum yapısı. Hani biz diyoruz ya neden bu kadar fark var diye, biz henüz o yıllarda yeni bir cumhuriyetin temellerini atıyoruz fakat yine de ülkede o yıllarda tenis kortları ve modern spor kıyafetli oyuncular var.

Althea'nın teniste başarılı olacağı fark edilir ve üstüne gidilir. 12 yaşında New York şehri kadınlar şampiyonu olur; yıl 1939. Dünya savaşa girmek üzeredir. Komşular para toplar ve bu çocuğa destek olur. Harlem'de tenis kulübüne üye olur ve ders almaya başlar. Bir yıl sonra ilk katıldığı turnuvada New York eyalet şampiyonu olur ve federasyonun dikkatini çekmeyi başarır. Yani önce kendini göstereceksin, ter akıtacaksın sonra da birileri seni fark edecek. Tabii fark etmeyebilir de, işte Althea'yı fark etmişler demek. Belki de ezilen ikinci sınıf siyahi toplumun içinden çıkan bir sportif başarının, gerilimi azaltacağı ve halka nefes aldıracağı düşünülmüş de olabilir. Althea Gibson gelecek yedi yıl boyunca Amerika ulusal tenis şampiyonalarında zaferin adı olacaktır.

Gibson tam olarak bu dönemde şunu der: “Tanrı vergisi bir yeteneğim olduğunu biliyordum ve bunu kendime kanıtlamam gerekmiyordu. Ben bunu rakiplerime kanıtlamak istedim!” Bu cümle aslında siyahi toplumun hislerini güzel ifade ediyor.

Bu yıllar Arthur Ashe adında başka bir Amerikalı siyahi dünya şampiyonunun doğduğu yıllardır (1943). Sporda rol modelin önemine yüzlerce örnekten biri de budur.

 

DEVLET DESTEĞİ İLE EĞİTİM

Bugün olduğu gibi o gün de sporcunun olmazsa olmazı eğitimdir ve devlet politikasıdır. USTA (Amerikan Tenis Federasyonu) işin içine girince Althea Gibson önce Kuzey Karolina'ya yerleşir ve profesyonel bir spor eğitimine girer. Bu arada liseyi bitirir ve Florida A&M Üniversitesi atletik bursu alır. 1953 yılında mezun olur ve Missouri'de Lincoln Üniversitesi’nde iki yıl öğretmen olarak çalışır. 1955 yılında orduya katılmak ister ama devlet izin vermez! Başka planları vardır! Kore Savaşı biteli iki yıl olmuştur. Vietnam'da komünist bir Ho Chi Minh iktidarı ve ABD'nin başında da Truman vardır. Komünizm tehlikesini gören Truman ülkeye savaştan sonra hakim olan ve Ho Chi Minh ile savaşan Fransızlara destek vermektedir. Kuzeyli komünistler kazanınca ülke ikiye bölünür, sene 1954.

Tarihi okurken senkronizasyon önemlidir. Acaba aynı anda dünyada neler oluyor ve birbirini tetikliyor?

Uzakdoğu böyle karışırken ABD devleti siyah atlet Althea Gibson'a bir görev verir. Asya'da iyi niyet temsilcisi olarak gösteri maçları oynayacaktır. Beraberinde başka bir kadın tenisçi, Karol Fageros, ve iki erkek tenisçi Ham Richardson ile Bob Perry ile. Altı haftalık turda Burma, Seylan, Pakistan, Hindistan ve Tayland'da gösteri maçları oynarlar. Amerika'nın ırkçı imajına Althea Gibson makyajıdır bu, hem de özellikle 2.Dünya Savaşı sonrasında hiç sevilmediği topraklarda. Sporda neden siyaset var diye soruyoruz ama spor her zaman spor değildir. Spor her dönemde devletler arasında politik ve stratejik itişmelerde olduğu gibi propaganda amacıyla da görevini yerine getirmiştir. 1936 Berlin Olimpiyatları’nı yeri gelmişken bir kez daha hatırlayalım.

1956 yılı Fransa Açık Tenis Turnuvası’nı hem teklerde hem de İngiliz partneri Angela Buxton ile çiftlerde kazanır.

 

ALTIN DÖNEMİ

1957 tam anlamıyla Althea Gibson yılıdır. Wimbledon turnuvasının 80 yıllık tarihinde ilk defa ‘siyahi’ bir sporcu şampiyon olur. Wimbledon için tenis mabedi denmesi boşuna değildir çünkü o yıllarda Wimbledon kazanmak dünya şampiyonu olmak demektir. İlk siyahi şampiyon olması yanında, Wimbledon tarihinde ilk defa Kraliçe'nin korta inip kupayı bizzat verdiği yıldır. Kraliçe Elizabeth II tahta çıkalı beş yıl olmuştur ve Althea Gibson'dan sadece bir yaş büyüktür.

“Otobüste siyahlar için ayrılan yere oturmaya zorlanmak ile İngiltere kraliçesinin elini sıkmak arasında uzun bir yol vardı.”

Böyle diyordu zaferden sonra.

Yurda döndüğü zaman New York caddelerinde konfeti yağmuru altında halk tarafından selamlandı, belediye başkanı tarafından şehrin en büyük ödülü olan Bronz Madalya kendisine törenle sunuldu. “Başarı asla tesadüf değildir” sözü Althea Gibson gibi sporcular için söylenmiştir. 1957 yılında bugünkü US Open Şampiyonu oldu. Ertesi yıl yine Wimbledon demek Althea Gibson demekti. İngiltere'den döndü ve yine US Open Şampiyonu oldu.

1958 yılında amatör tenisi bıraktığında geride on bir Grand Slam tekler ve çiftler ünvanı vardı ama banka hesabı boştu!

 

BANKA HESABI BOŞ BİR ŞAMPİYON

1968 yılına kadar amatör sporcular para ödülü alamıyordu ve sponsorların da para ödemesi yasaktı. Masrafları federasyon karşılıyor ve bir miktar da harçlık veriliyordu.

“Tenis Kraliçesi olmak çok güzel ama tacınızı yiyemezsiniz! Ev sahibinize, markete ve vergi dairesine nakit ödemek zorundasınız. Banka hesabım bomboş ve amatör tenisle içini dolduramam!” Gösteri maçlarına çıktı; güzel bir sesi vardı şarkıcılık yaptı, müzisyen tarafı vardı. Televizyon şovlarında ve hatta bir filmde boy gösterdi.

“Çevreme bakıp da zamanında silip süpürdüğüm beyaz tenisçilerin birçok fırsat yakaladığını gördüğümde, kazandığım zaferlerin ırkçılık zincirini kıramadığını anladım ya da biraz safça ben öyle olmasını ümit ediyordum! Belki de ben kırdım ama arkamdan yenilendi!”

Profesyonel tenis kariyeri bir yere gitmiyordu, girdiği diğer işler de beklediği sonuçları vermiyordu.

1964 yılında ilk siyahi kadın golfçü olarak Kadınlar Profesyonel Golf Turuna katıldı. Irkçılık hâlâ toplumu kasıp kavuruyordu. Birçok turnuvaya siyah olduğu için katılmasına izin vermediler, birçok kulüp giriş izni vermediği için arabasında soyunup giyinmek zorunda kalıyordu. Yine de on dört yıl profesyonel golf oynadı. Amerika'nın 27 numarası oldu. Kazandığı paranın sadece 25 bin dolar olduğu yazılıyor.

Uzatmayalım, tenisin kraliçesi yaşamak için her şeyi yaptı ama çok yıprandı. 1980’lerin sonunda beyin kanaması geçirdi, 1992 yılında da kalp krizi. Biriktirebildiği her kuruş tedavi masraflarına gidiyordu. Sonunda ev kirasını bile ödeyemez duruma geldi, tedavi olamıyordu. Bir zamanlar el üstünde tutulan kraliçe başvurduğu her tenis ve spor birliğinden olumsuz cevap aldı. Yardımına ilk Wimbledon zaferindeki partneri İngiliz Angela Buxton koşacaktı. Büyük bir kampanya başlattı, dünyayı harekete geçirdi ve 1 milyon dolar toplamayı başardı. Bu destek büyük şampiyonu 2003 yılına kadar getirecek fakat o yıl geçirdiği bir kalp krizi daha dünyanın kendisiyle vedalaşmasına yol açacaktı.

“Althea başaramasaydı Arthur Ashe ve ardından gelenlerin de başarması da çok zor olacaktı” diyor Billy Jean King.

King haklıydı. Arthur Ashe geldi, Serena ve Venüs Kardeşler hâlâ fırtına gibi esiyor.

Heykellerini diktiler, ödüle boğdular, adını bütün başarı listelerinin en başına yazdılar, güzel sözler söylediler. Time dergisi kapak yaptı.

Fakat.

1960 yılında yazdığı biyografisine bu adı verdi işte...

HEP BİR BAŞKASI OLMAK İSTEDİM.

Olabildi mi?

Kim bilir...