“İbadethanelerimize özgürce girdiğimiz son gündü”

6 Eylül 1986 tarihinde Neve Şalom Sinagogu’na düzenlenen terör saldırısında hayatını kaybeden 22 dindaşımız, 5 Eylül Pazartesi günü düzenlenen bir törenle anıldı.

Elda SASUN Toplum
7 Eylül 2016 Çarşamba

Tam otuz yıl önce, 6 Eylül 1986 tarihinde, (2 İllul 5746) bir cumartesi sabahı, Neve Şalom Sinagogunu basan yabancı uyruklu teröristler dua etmekte olan cemaate bombalar ve makineli tüfeklerle saldırarak ateş açtılar. Ancak 2-3 dakika süren bu menfur saldırıda, ibadet etmekte olan 22 insan,  22 can hayatını kaybetti. Saldırıdan Gabi Şaul, mucize eseri kurtulabildi. 


1986 Neve Şalom saldırısında hayatlarını kaybeden; David Behar, Aşer Ergün, Daniel D. Baruh, Eliezer Hara, Yuda L. Atalay, Dr. Moiz Şaul, Jozef Alhalel, İsak Barokas, Bensiyon Levi, Salamon Ancel, Şalom Çitone, İbrahim Ergün, İsak Gerşon, Robert İ. Özfis, Moiz Levi, Yako Matalon, Sefan Yaşenkal, Mirza Babazadeh, Rafael R. Nassimiha, Binyamin Ereskenazi ve Yuda L. Musaoğlu anısına 5 Eylül Salı günü Ulus Aşkenaz Mezarlığı Midraşında bir tören gerçekleşti. Bu katliam esnasında hayatını kaybedenlerin arasında, 1982 yılında El Al İsrail Havayollarında yer hostesi olarak çalışmaya başladığım senelerden tanıdığım Sevgili Jozef Alhalel de vardı. Aramızda ‘Ulu Jo’ lakabıyla andığımız mütevazi, kibar, saygılı Jo. Uçağa doğru giden kapılarda ‘Gate’ başında uçuş kartlarını itinayla inceleyen bu beyefendi ağabeyimizin yüzü hâlâ gözümün önünde... Bugün hem Şalom yazarı hem de El Al Havayolları adına iş arkadaşımız Jozef Alhalel ve diğer 21kurbanı anmak için bulunan Elda’yım. Benimle birlikte yine o senelerde El Al görevlisi olan Marsel Saül ile aradan geçen otuz yılı saygı ve hüzünle andık.

Törende, hayatlarını kaybedenlerin aileleri ve sevenlerinin yanı sıra Hahambaşı Rav İsak Haleva, Cemaat Başkanı İshak İbrahimzadeh, İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Shai Kohen, Bet-Din üyeleri, cemaat idarecileri ve dindaşlar hazır bulundu. Katliamdan mucize eseri kurtulan, Çocuk Doktoru Moiz Şaul’un oğlu Gabi Şaul ve Neve Şalom Vakfı Yönetim Kurulu adına Efrayim Özşardaş birer konuşma yaptılar.

Efrayim Özşardaş sadece ‘Kidush Hashem’ yani Tanrı’nın adı için kurban edilmiş kardeşlerimizi anmak için toplandığımızı vurguladı ve şöyle devam etti: “Konuşma görevi verildiğinde uzun bir süre ne diyeceğimi, neler konuşabileceğimi düşündüm. Bu gerçekten acımasız, tüm insanlık değerlerinden yoksun, hasta beyinli ve gaddar kişilerin yaptığı bu katliam hakkında, hele kurbanların yakınlarının önünde ne söylenebilirdi ki? Maalesef bu geçen 30 yıl içinde hiçbir şey değişmedi. 1 Mart 1992 ve 15 Kasım 2003 tarihlerinde yine bu eşsiz sinagogumuza ve diğer sinagoglarımıza, hunharca yapılan saldırılarla sarsıldı. Günümüzde tüm dünya ülkeleri sadece biz Yahudilere değil, tüm insanlığa yapılan terörist saldırılarla şok üstüne şok yaşıyor. Fakat ne yazık ki o ilk şok geçtikten çok kısa bir süre sonra günlük hayatımıza devam ediyor ve sanki hiçbir şey olmamış gibi kahvelerimiz yudumlayıp şahsi meselelerimizle meşgul olmaya devam ediyoruz.

Bu karamsar başlangıçtan sonra bu elim olaya yüce Tora’mızın bakış açısını bir nebze olsun yansıtmak amacıyla, İsrail’de birçok konuda kendisine danıştığım Ets Ahayim Yeşivasında eğitim veren Rav Yeonatan Salem’den aldığım bazı önemli kavramları anlatmaya çalışacağım. Kendisine bu olayda 22 kurban olduğunu söyleyince ilk olarak kurduğu bağlantı İbrani alfabesindeki 22 harf oldu. Bilindiği üzere bu 22 harf, Tora’mızın tüm kavramlarını, öğrenim dağarcığımız, etik kavramları ve karakter özelliklerimizi içerir. Hayatımız boyunca bu harfler üzerinde çalışmamız emredilir, çünkü her bir harfin içinde müthiş bir derinlik gizlidir.(…) Eğer bu terör kurbanları, o Şabat gününün kutsiyeti içinde tam da kalplerinin derinliklerinden dua ederken alındılarsa, bu kardeşlerimizin çok kutsal bir amaç adına alınmış toplumsal kurbanlar oldukları sonucuna varabiliriz. Onlar tüm toplumumuzun kefareti için ilahi takdirle seçilmiş, tamamıyla saf ve lekesiz toplu kurbanlardı.(…) Elul ayına, merhamet ayına girdiğimiz bu günlerde, gelin sinagoglarımızı doldurarak, toplum adına iyi şeyler yaparak, etrafımızdaki herkesi doğruya ve dürüstlüğe yönlendirerek iyi yargıları hedefleyelim ve bir daha bu vahim olayları yaşamayalım.”

Bet-Din üyelerinin okudukları duaların ardından Kadiş duasını Hahambaşı Rav İsak Haleva, ölenlerin anısına Aşkava duasını ise Rav David Sevi okudu. Tören, anıt mezar ziyareti ile son buldu.

 

Gabi Şaul törende hepimizi yürekten etkileyen bir konuşma yaptı

“Bundan tam 30 sene önce, 6 Eylül 1986 sabahı, Şişhane semalarına güneşli bir sonbahar günü yeniden doğmuştum. O sabah saat 8’de Neve Şalom Sinagogu’ndaki Şabat duasında bulunmak üzere evimden çıkıp yola koyulduğumda, kısa bir süre sonra tüm hayatımın bir anda değişeceğinden, bir katliamın tam ortasında babası ile beraber çaresiz kalacağından habersiz, hayata atılmaya hazır, umut dolu bir gençtim. Neve Şalom’un hepimizin birçok vesile ile aşina olduğu o bildik kapısından içeri girdiğimde, attığım adım, masumiyetin kollarında, barışın beşiğinde, hiçbir güvenlik önlemi olmadan özgürce, kurum ve ibadethanelerimize girmek için attığım son adımdı. Bu son adım, ben ve ait olduğum toplum için daha zorlu ve eskisi gibi bir daha hiç olmayacak yeni bir dönemin ilk adımı olacaktı.

Yeni restore edilmiş ve uzun bir aradan sonra, o Şabat sabahı tekrardan ibadete açılmış bu kutsal barış vahasında hazanlarımız, gabaylarımız ve bir avuç kalender insanla beraber büyük bir haz ve neşe içinde, dualara eşlik ederken, dışarından gelen bir ses ile irkildim. Aşina değildim. Seslerin geldiği yöne baktım gayri ihtiyari. Elinde otomatik silahlar bulunan iki kişi sadece birkaç metre ötemde ayakta durmuşlar, üzerimize mermi ve el bombaları yağdırıyorlardı. Ondan sonrası sadece bir can pazarı. Bombalar ve mermiler arasında önümde canilerin gölgelerini gördüğüm, konuşmala-rına tanık olduğum ve hepimizin yaşamına sebepsizce son vermek için soluyan o alçak nefeslerini başucumda hissettiğim, ne kadar sürdüğünü bilemedim dakikalar. Ölüm ile yaşam bir yumak olmuş, birbirine karışmış. Hangisine elveda, hangisine merhaba diyeceğin meçhul. Bir sırat köprüsü ki üzerinde bir o yana bir bu yana savrulurken kaderini kendi ellerinin arasına almaya çalışıyorsun. O anlarda, gökler şahittir ki, yüce Tanrı’mız büyük bir güç ile yanı başımızda düşmanlarımıza karşı bizimle birlikte savaşıyordu. O sabah orada kurban olarak bulunan herkesin Tanrı sevgisi ve inancı en üst seviyede idi. Herkes, Şabat gününün neşesi ve kutsiyeti sayesinde, yüce Tanrı ile tek bir yürek olmuş, birbirleri ile kardeşçe bütünleşmişti. Bu inanç ve kutsiyetin olduğu mekânda, korku ve yok olma düşüncelerinin bulunması mümkün değildi. Sadece olası yokluğumuzda sevdiklerimizi zamansız ayrılığımız ile üzecek olmanın burukluğu ve endişesi. Gerisi, o sabah tüm yaşananların bir inanç ve cesaret destanı olmasıdır. Tarihimizde defalarca yaşadığımız destanlarda da sadece bir tanesidir. Talmud Tora’da büyüklerimizde ve öğretmenlerimizde, zaman zaman öğretici hikâyeler dinlerdik. Bu hikâyelerde inançlı Hasid kişiliklerin, bu dünyadan “Şema Yisrael Aşem Elokenu Aşem Ehad diyerek ayrıldı” cümlesine aşinayım. İşte ben o dakikalarda yaşam ve ölüm arasında büyük bir mücadele verirken, Neve Şalom’da ruhunu teslim etmek üzere olan diğer dindaşlarımı-zın, o alçak canilerin yüzlerine, her yerde ve her koşulda Tanrı’ya olan inancımızı ve bağlılığımız bir kez daha ve belki de son defa aynı bildik cümleyi söyleyerek büyük bir cesaretle haykırdığını duydum. İşte biz o an hala her şeye rağmen dimdik ayakta duruyorduk. Yıkılmamıştık. O caniler bizi o gün devirememişlerdi. Çok zor şartlarda ruhumuzu teslim ederken bile, Tanrı ve millet inan-cımızı, bizi yok etmeye çalışanların yüzlerine haykırarak o gün ayakta kalabilmiştik. Tıpkı 2000 yıldır, sebepsiz yere biz yok etmeye çalışan düşmanlarımıza karşı ayakta kaldığımız gibi.

Ben büyük bir mucize eseri hayatta kaldım o gün. Fakat sevgili babam ile beraber her birini ayrı ayrı tanıdığım, genci ve yaşlısı 22 cesur ve Tanrı sevgisi dolu kardeşimizi sonsuzluğa uğurladık. Onların cesaretleri ve inancı bizlere ve gelecek nesillere her zaman yol gösterecek ve ışık tutacaktır. Hepsinin hatıraları mübarek olsun.

Evet, o günden bugüne aradan tam 30 yıl geçti. Kaybettiğimiz sevgili varlıklarımızın aileleri, dönem cemaat yöneticileri ve fertleri ile her yıl burada bir araya gelerek onları anıyoruz. Zaman tabi ki akıp geçiyor. Uzun yıllardır aşina bildiğim yüzler, her yıl biraz daha yaşlanıyor. Fakat arkamızdan güvencemiz olan çocuklarımız ve yeni nesiller geliyor. Bayrağı onlara güvenle teslim ettiğimizi görüyorum. Diliyorum ve dua ediyorum ki, çocuklarımız ve gelecek nesiller, burada her yıl, bizlerle ve bizlerden sonra, 6 Eylül 1986 ve tabi ki 15 Kasım 2003 tarihlerinde kaybettiğimiz kardeşle-rimizi anmak üzere, hikâyelerine ve destanlarına ürpererek bizzat tanık olduğum, Neve Şalom’da kaybettiğimiz dindaşlarımız gibi dimdik ayakta, korkusuzca, tarihleri ve milletleri ile onur duyarak, şeref duyarak, Tanrı inancı ve sevgisi ile hazır bulunacaklar. Gelecek nesillere cemaatimizin bu zor ve kederli günlerini anlatacaklar ve unutturmayacaklar. Bir daha ne cemaatimizin içinde, ne ülkemizde nede dünyanın başka bir yerinde yüce Tanrı benzeri kederli günleri bizlere yaşatmasın. Söz-lerime Teilim kitabından hepimize umut veren bir cümle ile son vermek istiyorum: “ELO-İM NİT-SAV BAADAT EL -  TANRI HALKININ ARASINDADIR.”