‘Üç silahşörler’ ekonominin geleceğini konuştu

Farklı medya kanallarında ekonomi üzerine yorumlarıyla tanıdığımız Prof. Dr. Burak Arzova, Doç. Dr. Evren Bolgün ve Murat Sağman ile küresel piyasalardaki türbülansları, kur ve ticaret savaşlarını ve ekonominin geleceğini konuştuk.

Cüneyt DİRİCAN Ekonomi
17 Ekim 2018 Çarşamba

ECON 101 ALUMNI REUNION

İş insanlarımızın başarı hikayeleri, özgeçmişleri, hobileri dışında uzmanlık alanlarına dair ekonomi, piyasa, sektör görüşlerini de okurlarımızın merakla beklediklerine eminim. Ekonomi ve piyasaların üç şövalyesi Athos, Porthos ve Aramis’in röportajla aralarına D’Artagnan olarak bendeniz de katıldım ve Alexandre Dumas’nın ‘Üç Silahşörler’ eserinden esinlenerek küresel piyasalardaki türbülanslarda, kur ve ticaret savaşlarında haliyle herkesin merak ettiği sorulara cevaplar bulmaya çalıştım. Medyada, ekonomi ve haber kanallarında sıkça rastladığımız birbirinden değerli üç sıkı frankofon, iki Galatasaray’lı bir Beşiktaş’lı bir Fenerbahçe’li (ikisi fanatik, biri motorcu) ekonomist birimiz hepimiz, hepimiz ekonominin geleceği için bu röportajda bir araya geldik. Prof. Dr. Burak Arzova, Doç. Dr. Evren Bolgün ve Murat Sağman’dan önümüzdeki günlere dair önemli değerlendirmeler

Ticaret ve kur savaşları, cari ve ödemeler dengesi açığı olan ülkeleri ve bizi nasıl etkiler?

Murat Sağman: Bu küresel ticaret ve kur savaşında, Türkiye değer kaybeden ve rekabetçi konumuna gelen kuru sayesinde ihracatta avantajlı konuma gelebilir. Türkiye ticaret anlamında çok kritik bir köprü ve jeopolitik bir bölgede. Ticaret anlamında da Türkiye’nin Uzakdoğu ile ilişkileri mutlaka geliştirmesi ve derinleştirmesi gerekiyor. Bu ticaret savaşları sürerken yakın gelecekte hayata girecek ‘Yeni İpek Yolu’ projesini unutmamak lazım. Türkiye burada önemli bir konumda. Genel anlamda ticaret savaşları ‘kazan kazan’ yerine ‘kaybet kaybet’ ile sonuçlanır ama biri kesin daha az kaybeder veya daha kârlı çıkar. Umarız Türkiye kârlı çıkanlardan olur.

Burak Arzova: Dünyada tam olarak ticaret savaşı olduğuna inanmıyorum. Bence ABD Başkanı Trump ticaret açığı verdiği ülkelere karşı ticareti adil ve eşit hale getirmek için o ülkeleri zorluyor. Burada ABD açısından doğru yaptığını düşünüyorum. Çünkü örneğin Çin kendi ülkesinde fikri ve sınai haklar konusunda hiçbir ilerleme göstermezken, işçi hak ve özgürlüklerini düşük işçilik maliyeti adına görmezden gelirken, bunları kendi ülkesinde sıkı sıkıya uygulayan ülkelerin Çin ile rekabet edebilmeleri mümkün değil. O nedenle hem benden faydalanacaksın hem de ben sana mal satamayacağım anlayışını yıkmak istiyor Trump. Bu nedenle bizi doğrudan etkileyecek bir durum çelik ve alüminyum ihracatı dışında söz konusu değil. Ancak ABD’nin uygulayacağı yaptırımlar nedeniyle dünya ticaret hacminin düşmesinden olumsuz etkilenebiliriz. Örneğin Çin ve periferi ülkelerde bu ay itibariyle ‘İmalat Sanayi Verilerinde’ düşüş gözlemliyoruz. Onun dışında süreçte akıllı davranabilirsek bence bazı yatırımları kendi ülkemize çekebiliriz. 

Evren Bolgün: ABD’de 2009 yılında başlayan ‘Kredi Krizi’, 2010-2013 yılları arasında Avrupa bankalarında likidite ve sermaye krizi şeklinde ilerleyerek Güney Avrupa ülkelerindeki devletlerin borç problemleri şeklinde global finans sisteminde yeni bir dönemin kapılarını açtı. Amerika’daki finansal genişleme, dolar faizinin sıfır seviyesinde uzun bir müddet bilinçli olarak tutulması küresel ticaret dengeleri üzerinde de önemli etkiler yaratmış bulunmakta. 1995 yılında ABD’ye 15 milyar dolar ihracat yapan Çin, 2017 yılında 500 milyar dolar ihracat yaparken, ABD’ye karşı dış ticaret dengesinde 390 milyar dolar tutarında fazla verir hale gelmiş bulunuyor. Çin’in bu başarısı, esasında dolar bazında ucuz işçilik imkânları sayesinde, düşük fiyatlardan basit ürünlerini Amerika’ya satarak başladığı dış ticaret politikası, artık orta ve ileri teknolojilere sahip ürünleri daha kaliteli mallar üzerinden sürmekte. Dolayısı ile Trump’ın Çin başta olmak üzere dünya genelinde dış ticaret açığı verdiği ülkeler üzerine vergi ve çeşitli ekonomik yaptırım ve/veya tehdit söylemlerinin arkasında bu denklem yatmakta.

Ticaret savaşlarından Türkiye’nin direkt ve büyük olarak etkilenmesi çok mümkün gözükmüyor.  Zira Türkiye zaten orta ve orta-düşük teknolojiye sahip, imalat ve sanayi ürünlerinin yaklaşık yüzde 50’sini Avrupa Birliği ülkelerine satıyor. Dolayısı ile küresel büyüme oranlarında artan korumacılık hamlelerinin yaratacağı negatif etki düzeyinde ancak bir olumsuz etkiden bahsetmek mümkün olabilir.

Para ve sermaye piyasalarımızda sizce ne tarz ek çalışmalar bizi Finans Merkezi güçlü kılar?

Evren Bolgün:

λ Uluslararası hukuk sisteminin tesis edilmesi,

λ Basit, sürdürülebilir ve şeffaf bir vergi sisteminin kurulması,

λ Teknokentlerde üniversite ve özel finansal kuruluşlarının ortaklığı ile finansal araştırma merkezlerinin kurulması,

λ Finans Mühendisliği, Risk Yönetimi, Portföy Yönetimi alanlarında üniversitelerde zorunlu lisans ve yüksek lisans derslerinin yerleştirilmesi; CFA, FRM, CPA, vb. gibi özel sınavlara yönelik programların açılması,

λ Tek haneli enflasyon ve faiz seviyelerinde istikrar sağlanması,

λ Finans sektöründe kaliteli, uluslararası standartlarda çalışabilecek beşerî sermayenin yetiştirilmesine yönelik çalışmalar yapılması.

Murat Sağman:

λ Yüksek teknoloji yatırımı,

λ Yabancı yatırımcılar için tamamen güven veren bağımsız bir hukuk ve gelişmiş bir demokrasi,

λ Vergi avantajları,

λ Uluslararası kurumların Türkiye’ye gelmelerini teşvik etmek,

λ Eğitime çok önem vererek kalifiye piyasa personelini yetiştirmek.

Burak Arzova: Şu anda İstanbul, Finans Merkezi olmaktan çok uzak. Bu sadece ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumla alakalı değil. Bence henüz çok kültürlülüğe hazır bir yapımız yok. Hukuk düzeninde gelişim alanları mevcut. Yabancıların gelmesi için ekonomik şartlar kadar sosyal şartlar da çok önemli. Örneğin en önemli konulardan biri eğitim. Uluslararası finans merkezinde çok sayıda yabancı olacağını düşünürsek eğer, bunların çocuklarının gideceği yabancı okul sayısı yeterli değil. İstanbul trafiği, şehirde yaşamanın zorlukları, ulaşım imkânlarındaki kısıtlar nedeniyle, dünya yaşanabilir kentler sıralamasında çok aşağılarda. Tüm bu sorunlar çözüldükten sonra belki sıralamada üstlerde olabiliriz. Özellikle en önemli konu hukuk… Ticaret hukukunun İngiliz Hukukuna yakınsaması lazım. Bunun için bir ‘Finans Serbest Bölgesi’ kurulabilir. Burası hukuk ve imtiyazlar yönünden farklı bir sisteme sahip olabilir. Ayrıca finans işlemlerinde çeşitlendirme yapılması da çok önemli. Bunun için mevcut ‘Sermaye Piyasası Kanunu’nun yenilenmesi kaçınılmaz. Merkez Bankasında da yabancı analistlerin istihdamı bu anlamda önemli olacaktır. Acil bir güncel ‘İstanbul Finans Merkezi’ eylem planı gerekiyor.

2019 yılında dünyayı ve bizleri ekonomide ve piyasalarda neler bekliyor?

Burak Arzova: 2019 yılı dünya ve Türkiye açısından oldukça zorlu geçecek gibi gözüküyor. Bir tarafta ABD ve ABD’nin ekonomik yaptırım uygulayacağı ülkelerin durumu, diğer tarafta Avrupa Birliği’nde İtalya’nın borçluluğuna ilişkin endişeler, diğer taraftan ekonomik gelişmeleri doğrudan ilgilendiren dünya siyasetindeki çözüm bekleyen sorunlar, kafalardaki soru işaretlerini artırıyor. İçeride ise yüksek enflasyon, ekonomide daralma riski, yüksek faiz ve reel sektörün içinde bulunduğu ekonomik güçlükler dünyadan bağımsız olarak bizi bekleyen tehlikeler. Özelikle hem üretici hem de tüketici enflasyonu oldukça dikkat çekici düzeye gelmiş durumda. Ekonomik küçülme esnasında talep enflasyonunun düşeceği varsayılsa bile maliyet yönlü enflasyon ciddi bir tehdit. Yani mutlaka enflasyonla mücadele edilmesi gerekiyor. Öte yandan iç pazarın daralması riski reel sektör bazlı bir sıkıntı olma ihtimalini de artırıyor.

Evren Bolgün: Dünyada Trump’ın korumacılık politikasının, yaklaşacak ABD Kasım seçimleri öncesinde artan popülist ekonomi politikaları ile birleştirildiğinde ilave sıkıntılar yaratması olasılık dâhilindedir. Amerikan kısa vadeli faizlerinin yüzde 3-3.5 seviyelerinde nötr denge noktasına ulaşabileceğini dikkate aldığımızda, gelişmekte olan ülkeler içerisinde finansal kırılganlığa açık olan Türkiye gibi ülkelerin finansman maliyetlerinde ve portföy yatırımlarına yönelik bir daralma yaşanması trendi devam edebilecektir. 2019 yılında, Türkiye’nin 2018’de yaşadığı döviz kuru ve faiz artışının reel sektör bilançolarında yarattığı etkilerin telafi edilmesine yönelik atacağı adımlar önem arz etmekte. Büyüme oranında düşüş, iç talepte daralma ve cari açıkta da küçülme yaşanması muhtemel önemli gelişmeler olacaktır.

Murat Sağman: 2019 yılı yurtdışı piyasalar açısından dalgalı bir yıl olacak. FED faiz artırımlarına devam ederken buna yılın ikinci yarısında Japonya, İngiltere ve Avrupa Merkez Bankası da katılacak muhtemelen. Neredeyse on yıldır yükselen piyasalar var ve önemli bir düzelmenin 2019 yılında gelmesini bekliyorum. Zaten 9 ile biten yıllar piyasalar açısından pek keyifli değil. (1929, 1979, 1999, 2009, ... gibi). Petrol fiyatlarının 100 USD seviyelerine ve üstüne çıkması da bir risk olarak görülebilir, özellikle Kasım 2018’de ABD’nin İran ile uygulayacağı yaptırımlar ve ambargo ile. Türkiye açısından bunlar dikkate alındığında büyümede yavaşlama beklentisi olan bir yıl olacaktır. Yılın toplamında ekonominin resesyon riskinin olacağını düşünüyorum, bu yüksek faiz oranları nedeni ile. Üretici fiyatlarının yüksekliği yüzünden eğer kur artmaya devam ederse enflasyon de yükselir ve 2019 yılı stagflasyonu andıran bir yıl olabilir.

 

Prof. Dr. Burak Arzova kimdir?

1970 İstanbul doğumlu. Saint-Benoit Fransız Lisesi ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü Mezunu. 1994 yılında aynı okulda Sosyal Bilimler MYO’da göreve başladı, 1996 yılında yüksek lisansını, 2000’de doktor unvanını aldı. 2002 yılında yardımcı doçent, 2004 yılında doçent oldu. 2009’da olarak Marmara Üniversitesi İktisadi ve idari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü, Muhasebe – Finansman Ana Bilim Dalına profesör olarak atandı. Marmara Üniversitesi ile birlikte farklı üniversitelerde lisans ve yüksek lisansta muhasebe, finans, dış ticaret, bankacılık, finansal hizmetler gibi başlıklarda dersler veren Arzova, odalarda birliklerde seminerlerde konuşmacı ve moderatörlük yapıyor. SMMM unvanıyla ticaret ve ceza mahkemelerinde bilirkişi olarak ve ayrıca uzmanlık alanlarında danışman olarak görev yapıyor. Yedi ulusal, üç uluslararası kitabının dışında çok sayıda bilimsel makale sahibi. Ağustos 2011’den bu yana Bloomberg HT televizyonunda ekonomi yorumculuğu yapmakta olup, MÜSİAD Ekonomi Danışma Kurulu Üyesidir. İyi derecede Fransızca ve İngilizce biliyor.

Doç. Dr. Evren Bolgün kimdir?

1972 Ankara’da doğdu. TED Ankara Koleji sonrası Marmara Üniversitesi İşletme, Yüksek İTÜ İşletme Fakültesinde yüksek lisans Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsünde doktorasını tamamladı. Bahçeşehir Üniversitesinde 2008 yılında doçent unvanına hak kazandı. 1994 sonrasında aracı kurum ve özel bankaların hazine bölümlerinde ‘Spot ve Vadeli Finansal Türev Ürün Fiyatlama & Pazarlanması’ konularında yoğunlaştı. Yapı Kredi Bankasında risk yönetimi ve Peppers & Rogers Group danışmanlık firmasında yönetim danışmanı olarak projelerde çalıştı. İş Yatırım Risk Yönetimi Müdürlüğü sonrası, 2011 yılında Notus Portföy Yönetimi şirketini üç ortak olarak kurdu ve 2015 sonunda İtalyan Azimut International grubuna devretti. Finans alanında eğitim ve finansal danışmanlığın yanı sıra 2002 yılından itibaren özel üniversitelerde ve kitap, yazı ve makaleleriyle akademik çalışmalarına devam ediyor. İyi derecede İngilizce biliyor.

Murat Sağman kimdir?

1972 yılında Paris’te doğdu, 1992’de Galatasaray Lisesinden mezun oldu. Fransa’da Sorbonne Üniversitesinde Ekonomi ve Finans üzerine lisans, Banka ve Finans üzerine master eğitimi yaptı. 1997 yılında Paris Credit Lyonnais Hazine Bölümü ve Paris Borsası’ndaki deneyimi sonrasında Türkiye’de Alfa Menkul Değerler Hazine Bölümünde, 2000 yılında ABD’de Nasdaq borsasında Broadway Trading firmasında hisse senetleri piyasasında trader olarak görev yaptı. 2002 yılında Paris Refco da ABD Piyasaları Başkanlığı yaptıktan sonra 2004’te Akbank Private Banking’de yurtdışı piyasaları ve hisse senetleri yatırım yöneticisi oldu. 2005 - 2011 yılları arasında Finansbank’ta özel bankacılık müdürlüğü yaptı. 2011 - 2015 yılları arası Notus Portföy Yönetimi kurucu ortağı ve genel müdürü oldu. Şirketi İtalya’nın en büyük bağımsız portföy şirketi Azimut gruba satıldı. 2008 - 2014 arası Galatasaray Üniversitesinde, 2016’dan beri Bilgi Üniversitesinde öğretim görevlisidir. 2005 yılından beri televizyon ekonomi kanallarında ekonomi ve piyasalarla ilgili yorumlar veriyor. Galatasaray Kulübü ve Galatasaray Lisesi Mezunlar Derneği, GYIAD, CFA, FODER üyesidir. Fransızca, İngilizce, Almanca ve İtalyanca biliyor.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün