Web´den Seçmeler

• Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ulus-devlet sisteminin gelişmesi ile birlikte Türkiye’deki gayri-Müslüm azınlıklara karşı her zaman böyle bir yabancılaştırma, ötekileştirme ve daha sonra da düşmanlaşma eğilimiyle bakılmış. 1934’de Trakya olayları olmuş. Trakya’da çok ciddi bir Türk-Musevi nüfusu vardı. Hepsi de varlıklı, çok çalışkan insanlardı. Bu durum rahatsızlık yaratınca, Trakya olaylarıyla oradaki Yahudilerin %90’ının kovulup ya yurt dışına, ya da İstanbul’a gelmesiyle sonuçlanmış olaylar. Bu olaylar, Musevilere karşı yapılmış en büyük şiddet hareketidir. Ondan sonra varlık vergisi uygulanmıştır. Evet, Müslümanlara da uygulanmış ama eşitsizlik yapılmış. Musevi 10 birimse, Müslümana 1 birim şartı koyulmuştur. Çoğu Musevi bunu ödeyecek durumda değildi. İVO MOLİNAS – www.forumusa.com

Diğer
20 Eylül 2018 Perşembe
  • TRUMP’IN FİLİSTİNLİLERLE İLGİLİ KARARLARININ FİLİSTİN YÖNETİMİ ÜZERİNDEKİ BASKIYI ARTTIRMAK VE FİLİSTİNLİLERE TRUMP YÖNETİMİ TARAFINDAN TAMAMEN BAŞBAKAN NETANYAHU’NUN İSTEKLERİ DOĞRULTUSUNDA HAZIRLANDIĞI BELİRTİLEN SİYASİ BİR ÇÖZÜMÜ KABUL ETTİRMEK AMACINI TAŞIDIĞI ANLAŞILMAKTADIR

Hafta başında önemli bir gelişme haberi de Orta Doğu’dan gelmiş; Trump Yönetimi Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Vaşington’daki (1994 yılından beri açık olan) bürosunu kapatma kararını açıklamıştır. Bu Filistinliler için Trump Yönetimi’nden arka arkaya gelen olumsuz kararların sonuncusudur. İşaretler Trump Yönetimi’nin her geçen gün biraz daha İsrail Başbakanı Netanyahu’nun sert ve uzlaşmaz politikalarını benimsediğini ve Filistinliler aleyhine tutum aldığını göstermektedir.

Daha önce ABD Büyükelçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararlarını yürürlüğe koyan Trump Yönetimi bu ay içinde de Filistin Mültecilerine Yardım Ajansı’na (UNWRA) yaptığı mali katkıyı kesmiş, FKÖ’nün Vaşington Bürosunu da kapatmıştır. Artık Trump Yönetimi’nin (bütün Dünya’nın istediği) gerçek anlamda iki devletli bir çözümü desteklemediği, bundan da öteye giderek İsrail’in Yahudi yerleşim merkezleri kurarak Batı Şeria’yı kolonileştirme ve Batı Şeria’da toprak kazanma politikalarına da destek vermeye başladığını izlenmektedir.

Bu durum, şimdiye kadar hiçbir ABD Başkanının yapmadığı ölçüde, Başkan Trump’ın İsrail-Filistin sorununda İsrail aşırı sağının yanında yer almaya başladığı, Trump Yönetimi’nin İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Filistinlilere karşı sertlik yanlısı ve uzlaşmaz tutumuna destek verdiğini anlamına gelmektedir.

Trump’ın Filistinlilerle ilgili kararlarının Filistin Yönetimi üzerindeki baskıyı arttırmak ve Filistinlilere Trump Yönetimi tarafından tamamen Başbakan Netanyahu’nun istekleri doğrultusunda hazırlandığı belirtilen siyasi bir çözümü kabul ettirmek amacını taşıdığı anlaşılmaktadır. Öte yandan Filistin Yönetimi’nin Uluslararası Ceza Mahkemesine İsrail aleyhine yaptığı ve İsrail’in işgali altındaki Batı Şeria ve Gazze’de işlediği “savaş ve insanlık suçlarının” araştırılması yönündeki son başvurunun Trump Yönetimini “kızdırdığı” da izlenmektedir. Trump Yönetimi, İsrail yanında Afganistan Savaşına da “bakmasını” istemediği, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yönelik “tehdit” ve “baskılarını” da arttırmakta ve Mahkemeye karşı hasmane bir tutum almaktadır.

Oğuz Çelikkol

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/oguz-celikkol/balkanlar-ve-orta-doguda-iki-gelisme-40954423

 

  • ALMANLARIN BİR SÖZÜ VARDIR: ‘DU BİST, WAS DU İSST’. (NE YİYORSAN, O’SUN) . İNSANIN YEDİĞİ ŞEYLER, İNSANI ORTAYA KOYAR. HELAL KESİMSE KONU, KOŞER ONA EN YAKIN OLANDIR. DİNE ÖNEM VERİYORSAN, DİĞER DİNE ÖNEM VERİLEN YEMEK TARZI DA ASLINDA SENSİNDİR

Düşmanlık içinde olan müslümanlar acaba biliyorlar mı ki; hiç bilmedikleri bir ülkede lokantaya gidecek olsalar, onların helal yemek usulüne en uygun mutfak yahudi mutfağıdır.

(Bilgi olması bakımından, Koşer: Karada yaşayanlardan geviş getiren ve çift tırnaklı olan hayvanların yenmesi serbest, bu özelliği taşımayanlar ise yasaktır; bunlara ek olarak domuz, tavşan ve deve eti yasaktır. Her türlü böcek, sürüngen ve kemirgenin yenilmesi yasaktır. Balıklardan pullu ve yüzgeçli olanlar dışında kalanların, kabuklu hayvanların (midye, istiridye) ve ahtapot, kalamar, ıstakoz, karides, kerevit, yengeç, deniz kestanesinin yenilmesi yasaktır.)

Almanların bir sözü vardır: ‘Du bist, was du isst’. (Ne yiyorsan, o’sun) . İnsanın yediği şeyler, insanı ortaya koyar. Helal kesimse konu, koşer ona en yakın olandır. Dine önem veriyorsan, diğer dine önem verilen yemek tarzı da aslında sensindir.

Ayette de belirtilmemiş mi zaten: ‘Bugün size temiz ve iyi şeyler helâl kılınmıştır. Kendilerine kitap verilenlerin- Yahudi, Hıristiyanların-yiyeceği size helâldir, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir’ (Maide, 5)

İlla düşman mı olmak istiyorsunuz, bari en azından biraz araştırın da, neye ve neden düşman olduğunuzu bilin… İlla düşman arıyorsanız…

Çünkü bazı insanlar düşmansız yaşayamazlar…

Sinan Eskicioğlu

http://www.ocakmedya.com/ocak_yazar/2018/09/12/hicri-yilbasi-ve-ros-asana/

 

  • İSRAİL’İN EĞİTİM VE BECERİ KAPASİTESİNİN TRANSFER EDİLMESİ SÜRDÜRÜLEBİLİR BÜYÜMENİN YOLUNU AFRİKA ÜLKELERİNE AÇMAKLA BİRLİKTE, AFRİKA’DAKİ İSRAİL ETKİSİNİ DE ARTIRIYOR

Çok kısıtlı su kaynaklarına sahip olan İsrail, adeta bir çölde yaşamasına rağmen, modern tarım ve sulama teknikleri konusunda oldukça başarılı. Topraklarının sadece yüzde 20’si tarıma elverişli olmasına rağmen, İsrail ileri teknoloji ve hibrit tohumlar kullanarak taze ve verimli ürünler alıyor. İleri tarım teknolojilerinin en önemli ihracatçısı konumunda olan İsrail, geniş su kaynaklarına sahip Afrika ülkelerinin teknoloji ve ulaşım imkânlarından yoksun olmasını fırsat bilerek hareket ediyor. Tarım ve gündelik kullanım alanında yeterli su kaynağı sağlanması açısından Afrika İsrail’e yardımcı olabilecek bir kapasiteye sahip. İsrail de yeni dış politikasını “Afrika’nın nimetlerinden yararlanma” doğrultusunda şekillendiriyor. İsrail’in, kendisine ait sınırlı su kaynaklarının kullanmak yerine, Afrika’nın oldukça zengin su kaynaklarını kullanmayı amaçladığını söyleyebiliriz. Bu noktada İsrail’in Afrika ile bir tür ortaklık yapma zorunluluğu var. Suyunu kullanımı ve su kaynaklarının önemini çok iyi bilen İsrail MASHAV vasıtasıyla Kenya, Etiyopya, Ruanda ve Senegal gibi ülkelerle ortaklaşa gerçekleştirdiği projeler dâhilinde, yoksullukla mücadele, teknoloji inovasyonu ve teknoloji ihracatı konusunda Afrika ile ilişkilerini güçlendiriyor.

Geri dönüştürülmüş atık suların kullanımı konusunda büyük çabalar harcayarak çiçek, sebze ve meyve yetiştirilmesini sağlayan İsrail, Afrika ülkelerine kırsal kalkınma ve tarım desteği veriyor. İsrail’in Afrika’da gerçekleştirdiği tarım ve teknik iş birliği projeleri, etki ve nüfuz alanını genişletebilmesi için büyük önem arz ediyor. Sürdürülebilir ve kapsamlı bir kalkınma programı dâhilinde yardıma ihtiyaç duyan Afrika ülkelerine yönelik geliştirilen projeler İsrail’in istediği sonuçları veriyor.

Su filtreleri üretimi ve temiz su ihtiyacının karşılanması için geçmiş tecrübelerinden ve ileri teknolojiden yararlanan İsrail, özellikle modern tarım ve sulama teknikleri konusundaki deneyimini Afrika’ya aktarıyor. Fakat Afrika’ya “getiri sağlayan” İsrail’in Afrika’dan “ne götüreceği” meselesi de zihinlerde büyük bir soru işareti olarak duruyor. İsrail’in eğitim ve beceri kapasitesinin transfer edilmesi sürdürülebilir büyümenin yolunu Afrika ülkelerine açmakla birlikte, Afrika’daki İsrail etkisini de artırıyor. Güney Sudan, Etiyopya ve Eritre’de ciddi bir siyasi ve askerî ağırlığı olduğunu söyleyebileceğimiz İsrail, zaman içinde ekonomik anlamda da ciddi bir ağırlık kazanabilir. İsrail gerek kamu kuruluşları gerek ise özel şirketler vasıtasıyla Afrika’da gerçekleştirdiği projelerin reklam ve propagandasını da başarılı bir şekilde yürütüyor: “İsrail kalbi ve zihniyle 1 milyon Afrikalı insanın hayatını sonsuza dek değiştirdi”.

Nil nehri ve Viktorya gölü gibi kendisi için tarihsel öneme de sahip olan bölgelerin çevresindeki çiftçilere tarımsal ekipman sağlayan, modern tohum alanında destek veren, verimli sulama ve haşere ilaçlama teknikleri eğitimi gerçekleştiren İsrail’in, yenilenebilir enerji ve modern tarım alanlarında epey başarılı olduğunu söylemek mümkün. Afrika’da su ve güneş enerjisi kullanımında Kenya, Etiyopya ve Güney Afrika’da çok ciddi projeler gerçekleştiren İsrail’in bu çabaları, karşılıklı iyi ilişkiler çerçevesindeki bir “hayır işi”nden ziyade, Afrika’da siyasi ve ekonomik etkinlik kazanma çabaları olarak değerlendirilmelidir. İsrail’in Afrika’daki kazanımları, BM’de siyasi destek sağlamasının da yolunu açacaktır. Ayrıca İsrail’in, Afrika’ya yönelik gerçekleştirdiği tarımsal iş birliği ve teknik kalkınma yardımlarını, “Nil’den Fırat’a büyük İsrail ideali” perspektifinden de okumak mümkün.

Tuğrul Oğuzhan Yılmaz

https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/israilin-yeni-afrika-politikasi/1253872

 

  • TÜRKİYE CUMHURİYETİ KURULDUKTAN SONRA ULUS-DEVLET SİSTEMİNİN GELİŞMESİ İLE BİRLİKTE TÜRKİYE’DEKİ GAYRİ-MÜSLÜM AZINLIKLARA KARŞI HER ZAMAN BÖYLE BİR YABANCILAŞTIRMA, ÖTEKİLEŞTİRME VE DAHA SONRA DA DÜŞMANLAŞMA EĞİLİMİYLE BAKILMIŞ

80 milyonluk bir ülkede yaşıyoruz. Yüzyılın başında 100 bin olan Türk-Musevi nüfusu bugünlerde topu topu 15 binlere düştü. Bu küçük topluluğun gazetesini çıkarıyorum. Türkiye’de Musevi olmak, diğer etnik azınlıklar gibi hep zor olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ulus-devlet sisteminin gelişmesi ile birlikte Türkiye’deki gayri-Müslüm azınlıklara karşı her zaman böyle bir yabancılaştırma, ötekileştirme ve daha sonra da düşmanlaşma eğilimiyle bakılmış. 1934’de Trakya olayları olmuş. Trakya’da çok ciddi bir Türk-Musevi nüfusu vardı. Hepsi de varlıklı, çok çalışkan insanlardı. Bu durum rahatsızlık yaratınca, Trakya olaylarıyla oradaki Yahudilerin %90’ının kovulup ya yurt dışına, ya da İstanbul’a gelmesiyle sonuçlanmış olaylar. Bu olaylar, Musevilere karşı yapılmış en büyük şiddet hareketidir. Ondan sonra varlık vergisi uygulanmıştır. Evet, Müslümanlara da uygulanmış ama eşitsizlik yapılmış. Musevi 10 birimse, Müslümana 1 birim şartı koyulmuştur. Çoğu Musevi bunu ödeyecek durumda değildi.

Daha sonra 6-7 Eylül olayları var. Azınlıklara karşı bir düşmanlık basıncının patlaması sonucu yaşanmış. Türkiye’de gayri-Müslüm olmak zor olmuştur ama Yahudi toplumu içinde de görüş ayrılıkları var. Kimisi Trakya olayları, 6-7 Eylül olayları, antisemitizm, kimisi de der ki 1942’de varlık vergisi var da Avrupa’da ne oluyordu? 6 milyon Yahudi gaz odalarında yok edildi. Burada paranı aldılar alt tarafı. Bu siyahı beyaz görmek. Gerçekçi olmaya çalışıyorum. Tabii ki orada can alınırken burada paramızın alınmasını meşru kılmayacağım ama bir rölativite var.

İvo Molinas (Röportaj: Pınar Işık Ardor)

http://forumusa.com/interview-roportaj/ivo-molinas-musluman-ulkeler-arasinda-yalnizca-turkiyede-buyuk-bir-yahudi-toplumu-var/

 

  • BEN HAYATIMDA YAHUDİ CEMAATİNİ ELEŞTİREN TEK BİR CÜMLE YAZMIŞ DEĞİLİMDİR AMA ANTİSEMİTİZMİ ELEŞTİREN KENDİMCE SAYISIZ CÜMLE YAZMIŞ VE KONUŞMUŞUMDUR

Siz dediniz ya 2 yıl önce öğrendim diye; çoğumuz hatta şehirli toplumun çoğu en azından Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül olaylarını biliyor. Trakya olayları, 20 kur’a daha az biliniyor ama fakat bir düşünün 20 yıl önce hemen hemen hiç kimse bilmiyordu. 30 sene önce gerçekten kimse bilmiyordu, cemaatin kendisi biliyordu sadece. Ama son 15-20 yılın sonucu bunlar. Bunların artık konuşulabiliyor olması şöyle bir etkinliğe bile neredeyse 30-40 kişinin geliyor olması… Mecliste bile böyle şeylerin konuşuluyor olmasını herhalde büyük ölçüde Kürtlere borçluyuz. Artık konuşulabiliyor. Konuşuldukça kitap çıkıyor, kitap çıktıkça insanlar öğreniyor daha da konuşuluyor. Sessizlik işini önce izah etmek gerek. Bu kadar çok vaka atlatmış bu kadar çok devletten sopa yemiş cemaatler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler…

(…) Buradan çıkarılacak sonuç şudur: Yaygın olarak bu toplumda çıkarılan sonuç, bunlar niye sessiz. İsrail Filistin’e saldırdığı zaman, her türlü vahşeti uyguladığı zaman, genellikle Müslüman cenahtan ‘Yahudiler niye ses çıkarmıyorlar? Neden kınamıyorlar?’ diye bir tepki çıkıyor. Bu tepki yanlıştır arkadaşlar. İki nendenle yanlış. Birincisi, İsrail Devleti’nin yaptıklarıyla burada Yahudi cemaatinin hiçbir alakası yoktur. İsrail Genel Kurmay Başkanı bana danışmıyor. Sanıyorum sana da danışmıyor Eli. Anneme hiç danışmıyor. Hiçbir alakası yok. Bu şuna benziyor: Pakistan Devleti bir bokluk yaptığı zaman, benim gelip Ahmet Şahin’e ‘abi niye ses çıkarmıyorsun, sen de Müslümansın’ demem gibi bir şey, adamın alakası yok. E bizim de İsrail Devleti’yle alakamız yok. Bu nedenle yanlış, haksız bir laf yani. İkincisi Yahudi cemaati ses çıkarmamayı öğrendiyse, bunun suçlusu ona bunu öğretenlerdir, kendisi değildir. Her ağzını açtığında sopa yiyorsa bunun suçlusu sopayı vurandır, sopayı yiyen değil! Demek istiyorum ki, eğer birini suçlayacaksak bu cemaat niye ses çıkarmıyor diye, Türkiye Devleti’ni suçlamamız gerek. Ben bilmiyordum sessizlikle ilgili böyle bir ifade olduğunu. Eğer bunu neredeyse resmi politika haline getirmişse, onu değil, bu politikayı uygulamak zorunda bırakanları suçlamak gerekir. Ben hayatımda Yahudi cemaatini eleştiren tek bir cümle yazmış değilimdir ama antisemitizmi eleştiren kendimce sayısız cümle yazmış ve konuşmuşumdur.

Roni Margulies

http://www.avlaremoz.com/2018/09/16/roni-margulies-ile-ailem-ve-diger-yahudiler-uzerine-soylesi/

 

  • SIĞINMACI DÜŞMANLIĞIYLA AŞIRI SAĞI DESTEKLEYEN GENÇ KUŞAKLAR, 9 KASIM 1938 GECESİNİ, YAHUDİLERİN EVLERİNE, İŞ YERLERİNE VE SİNAGOGLARA KANLI SALDIRILARIN YAPILDIĞI KRİSTAL GECE’Yİ BİLMİYOR YA DA O GECE VE SONRASINDA YAŞANAN ACILARI ANLAMIYOR

Olay Chemnitz’de aşırı sağcıların ayaklandığı sol, grupların da onlara karşı sokağa döküldüğü, ağustos sonlarının o kaotik günlerinde meydana geliyor, ancak yeni ortaya çıkıyor. “Schalom” adlı koşer lokanta siyahlara bürünmüş bir grubun taşlı şişeli saldırısına uğruyor, cam çerçeve iniyor. Taş yarası alan lokanta sahibi Uwe Dziuballa, “Yahudi domuzu defol Almanya’dan diye bağırdılar bana” diyor. Aynı gün kentte gösteriler var; “Sokaktaki aşırı sağcılar tanıdığım insanlar, normalde bana selam veren insanlar” diye ekliyor.

Zihnimde 6-7 Eylül olaylarını anlatanların sözleri canlanıyor; “Evlere saldıranların bazılarını tanıyordum. Pangaltı tarafından gelmişlerdi…” Lefter anlatıyor; “15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. Sonra çok sordular kim yaptı diye, ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim.”

O yakın tarihin utancı hafızalardan silinmiş ya da belleklere hiç yerleşmemiş olmalı ki, “Süperlig sezonuna neden Lefter Küçükandonyadis’in adı verildi” diye laf savuran kendini bilmezler çıkıyor.

Muhtemeldir ki, Almanya’da da Hitler faşizmini, İkinci Dünya Savaşı’nın acılarını yaşamış kuşaklar eksildikçe hafızalar sıfırlanıyor. Sığınmacı düşmanlığıyla aşırı sağı destekleyen genç kuşaklar, 9 Kasım 1938 gecesini, Yahudilerin evlerine, iş yerlerine ve sinagoglara kanlı saldırıların yapıldığı Kristal Gece’yi bilmiyor ya da o gece ve sonrasında yaşanan acıları anlamıyor.

Ayşe Özek Karasu

https://www.haberturk.com/yazarlar/ayse-ozek-karasu/2138362-tuna-boyunda-hacli-seferi

 

  • İKİ YIL SONRA İMZALANAN YENİ BİR MUTABAKAT METNİ “OSLO 2” OLARAK KAYITLARA GEÇERKEN, İSRAİLLİLER MASADA KAYBETTİKLERİNİ DÜŞÜNÜYOR, FİLİSTİNLİLER İSE AŞAĞILAMA VE YOK SAYMA DOLU ON YILLARIN ARDINDAN “BARIŞ”IN BU KADAR KOLAY GELMESİNE İNANAMIYORDU

İmzalar atıldıktan sonra, her iki taraf da karmaşık duygular içindeydi. İki yıl sonra imzalanan yeni bir mutabakat metni “Oslo 2” olarak kayıtlara geçerken, İsrailliler masada kaybettiklerini düşünüyor, Filistinliler ise aşağılama ve yok sayma dolu on yılların ardından “barış”ın bu kadar kolay gelmesine inanamıyordu. Arafat ve ekibinin hangi tavizler karşılığında bu “barış”ı elde ettiği sorusu, Filistin kamuoyuna hâkim olan genel düşünceydi.

Oslo Anlaşması’nın imzalanmasından iki yıl sonra, 4 Kasım 1995’te İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin, başkent Tel Aviv’de düzenlenen bir barış mitingi sırasında vurularak öldürüldü. Rabin’in katili, zannedilebileceği gibi bir Filistinli değil, fanatik düşünceleriyle tanınan yerleşimci Siyonist bir Yahudi’ydi: Yigal Amir. Oslo sürecinde Rabin’e büyük öfke besleyen Amir, Oslo Anlaşması’nı “teröristlere verilmiş bir taviz” olarak görüyordu.

Anlaşmanın imzalanmasından Rabin’in öldürülmesine giden süreçte, İsrail protesto gösterileriyle yankılanmıştı. Şimdi İsrail Başbakanı olan Benyamin Netanyahu, protestoların başını çeken en önemli isimdi. Siyasi sebeplerle de Rabin’den nefret eden Netanyahu, bir miting sırasında Rabin’in öldürülmeyi hak ettiğini bile söylemişti. Netanyahu, suikasttan sonra düzenlenen erken genel seçimde İsrail’in en genç başbakanı olarak Rabin’in koltuğuna oturacaktı.

Filistin cephesinde ise, işler giderek daha sıkıntılı bir hal aldı. Arafat, 11 Kasım 2004’te Paris’teki bir askeri hastanede ölünceye kadar, büyük ölçüde izole edilmiş bir liderdi. Oslo’dan sonra bir “Filistin Yönetimi” kurulmuştu kurulmasına, ama İsrail bu yönetimin özgür olmasına hiçbir zaman müsaade etmemişti. Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün dört bir yanı yerleşimcilerle doldurulmuş, 2000’de yaşanan İkinci İntifada’nın ardından, İsrail işgalinin somut sonuçları sahada daha fazla hissedilmeye başlamıştı.

Taha Kılınç

https://www.yenisafak.com/yazarlar/tahakilinc/25-yil-sonra-2047295

 

  • İSRAİL’İN KENDİ DOĞALGAZ BÖLGESİNDEN ÇIKARACAĞI LİKİD GAZI AVRUPA’YA DENİZALTINDAN BORULARLA DEĞİL, MISIR’DAKİ GAZ RAFİNERİLERİNDE İŞLETİP ORADAN GEMİLERLE İHRAÇ ETMEYİ PLANLADIĞI WASHİNGTON’DA ANLATILIYOR

İsrail’in kendi doğalgaz bölgesinden çıkaracağı likid gazı Avrupa’ya denizaltından borularla değil, Mısır’daki gaz rafinerilerinde işletip oradan gemilerle ihraç etmeyi planladığı Washington’da anlatılıyor. Yunanistan üzerinden boru hattı söylentisinin sadece Türkiye’yi rahatsız etmek için çıkarıldığı da vurgulanıyor Washington’da. Bir ara İsrail’in doğalgazını Türkiye üzerinden boru hatlarıyla Avrupa'ya göndermesi projesi vardı ancak Türkiye’nin İsrail ve Amerika ile ilişkisinin kötüleşmesinden sonra bu projenin yerine Yunanistan üzerinden gönderilme projesinin devreye sokulduğu söylentisi çıkarılmıştı. Ancak perde srkasından konu ile ilgili olarak Mısır ile bir anlaşmya varıldığı da belirtiliyor.

Anlayacağınız güneyimiz de sakinlik bir türlü gelmeyecek, İdlib çözülse Suriye tam barşışa varsa da daha büyük kriz Doğu Akdeniz'de patlamak üzere bekliyor. Dev global güçler gözlerini Doğu Akdeniz'e, kıyılarımıza dikmiş durumdalar.

Serdar Turgut

https://www.haberturk.com/yazarlar/serdar-turgut-2025/2139544-cin-rusya-dev-ortak-askeri-harekati-asil-hedef-dogu-akdeniz-mi

 

 

Netten okumalar

  • NAZİLERİN İŞGAL ETTİĞİ YERLERDEKİ YAHUDİ EŞYALARININ ALMANYA'YA KAÇIRILMASI OLAYI: M-AKTİON

https://seyler.eksisozluk.com/nazilerin-isgal-ettigi-yerlerdeki-yahudi-esyalarinin-almanyaya-kacirilmasi-olayi-m-aktion

 

  • NAZİZM FABRİKA AYARLARINA MI DÖNÜYOR? – AYŞE ÖZAK KARASU

https://www.haberturk.com/nazizm-fabrika-ayarlarina-mi-donuyor-2138383

 

  • YUNANİSTAN’IN EN ESKİ YAHUDİ CEMAATLERİNDEN BİRİNİN GİZEMLİ TARİHİ - KAYNAK: HAARETZ, DAVİD B. GREEN / ÇEVİREN: SELİN TOLEDO

http://www.avlaremoz.com/2018/09/13/yunanistanin-en-eski-yahudi-cemaatlerinden-birinin-gizemli-tarihi/

 

  • BAZI İSRAİL VATANDAŞLARININ PROTESTO İÇİN TOPLUCA ARAPÇA DERSİ ALMAYA BAŞLADIĞI İDDİASI

https://teyit.org/bazi-israil-vatandaslarinin-protesto-icin-topluca-arapca-dersi-almaya-basladigi-iddiasi/

 

  • HAZAN IKE AZOSE’NİN HİKAYESİ: TÜRKİYE’DEN FRANSA’YA, ORADAN AMERİKA’YA -  JEWİSHİNSEATTLE.ORG - ÇEVİREN: NESİ ALTARAS

http://www.avlaremoz.com/2018/09/14/hazan-ike-azosenin-hikayesi-turkiyeden-fransaya-oradan-amerikaya/

 

  • HAYALLER – RİFAT ÖZER

http://www.egedesonsoz.com/yazar/hayaller/12327/

 

  • AZINLIK GAZETELERİ OKUR TOPLULUĞUYLA GÜÇLENEBİLİR

Haftalık yayınlanan Şalom, maddi imkânlar dâhilinde dijitalleşmeye yönelik yeni yatırımlar yapıyor. Gümüşgerdan bu adımları şöyle özetliyor: “Dijitalleşmenin göz ardı edilemeyeceğinin bilincindeyiz. Her şeyden önce internet sitemizi -gazetenin içeriğini bire bir yansıtmakla beraber – gazeteden ayrı bir organ olarak görüp yönetmeye çalışıyoruz. Tüm sosyal medya platformlarında yer alıyoruz. Farklı dijital kanalarda da yer alma konusunda çalışmalar yapıyoruz.”

 

 https://journo.com.tr/agos-salom-jineps-azinlik-gazeteleri

 

  • ‘’İŞÇİ PARTİSİ İKTİDAR OLURSA YAHUDİLERİN % 40’I İNGİLTERE’Yİ TERKEDER’’ - RALF ARDİTTİ

https://www.turkisrael.org.il/single-post/2018/09/12/%E2%80%98%E2%80%99%C4%B0%C5%9F%C3%A7i-Partisi-%C4%B0ktidar-Olursa-Yahudilerin-40%E2%80%99%C4%B1-%C4%B0ngiltere%E2%80%99yi-Terkeder%E2%80%99%E2%80%99

 

  • CHEMNİTZ VAKASI: KSENOFOBİ DEĞİL, FOYGONFOBİ – HALİS YILDIRIM

http://bianet.org/bianet/siyaset/200862-chemnitz-vakasi-ksenofobi-degil-foygonfobi

 

Takılan tweetler

 

Mecra‏ @Mecra 12 Eyl

TARİHTEN BİR KARE Cezayir'in Gardâya şehrinde Yahudi Mahallesi, 1900.

 

https://twitter.com/Mecra/status/1039781207461060608

 

Mustafa Aydoğdu‏ @mustafaaydogdu 10 Eyl

#Mısır’da uzun aradan sonra Yahudi toplumu #Kahire’de şehir merkezindeki Shaar Hashomayim Sinagogunda yılbaşı olarak kutlanan Roş Aşana’yı kutladı. 2. Dünya Savaşına kadar ~80bin yahudinin yaşadığı #Mısır’da, bugün bu sayı 20 civarındadır.

 

https://twitter.com/mustafaaydogdu/status/1039205407527510016

 

RabbiJacob   🕎‏ @MayNeymIsBlond 16 Eyl

Manchester City'nin 102 yaşında,soykırımdan kurtulmuş, yahudi fanatik taraftarı: Vera Cohen

  

https://twitter.com/MayNeymIsBlond/status/1041243670249463808

 

ishak ibrahimzadeh‏ @ishak5723 15 Eyl

@RoniMargulies adlı kullanıcıya yanıt olarak

Sevgili Roni, bir kerecik de olsa bir sinagoga gel, hiç baskı yapmayacağız. Ne aliya laTora, ne mitzvalar, ne mişeberah, hatta tallet tefilin takmasan da laf yok, başına kipa koyarsan mutlu oluruz ama söz baskı yok , istersen seuda da sorunlarımızı da tartışırız. Şavua T v

 https://twitter.com/ishak5723/status/1041001128048173056

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün