Almanya’da Weimar Cumhuriyeti Sendromu

Dünya
20 Mayıs 2020 Çarşamba

Egemen Cantürk / Berlin Notları

 

AB´nin en uysal ve kurallara uyan ulusu Almanlar, pandemi sonrası hükümetin getirdiği kısıtlamalardan rahatsız olmaya başladı. 1949 sonrası kurulan Federal Almanya Cumhuriyetinde 1968 kuşağı ve iki Almanya’nın birleşmesi dışında iz bırakan önemli hiçbir toplumsal olay göremeyiz.(İki Almanya’nın birleşmesinde Federal Almanya toplumunun iç dinamiklerinin belirleyici bir etkisi olmadığını ve Batı Alman toplumunun tam bir mirasyedi gibi davrandığını da hatırlatmak isterim.) Komşu ülke Fransa’nın aksine Almanlar tabiri caizse dut yemiş sessiz bülbülüoynar. Grev görüşmeleri sendika ve işveren temsilcileri arasında sessizce yürütülür, ülke kararlarının alındığı Federal Meclis çoğu kez bir kütüphane gibi sessiz ve ketumdur, metrolarda çıt çıkmaz, hafta içi saat 22.00’den sonra Alman sokakları ıssızlaşır, sarhoşların bile nara atmadığı bir ülkedir burası. Almanya sanki üstüne tılsımlı toz atılmış bir masal ülkesi gibidir. Bu kadar sessiz, kurallara uyan, saygılı bir toplumun aslında ürettiği bir de iç dinamikler vardır ve bu enerji açığa çıktığı zaman - eğer iyi yönetilmez ise - pek çok ulustan daha tehlikeli olabilir. Soğuktur, kuralcıdır, ketumdur ve planlıdır. Enerjisini bir noktada toplar. Akdeniz ülkeleri gibi keşmekeşliğin egemen olduğu, dağınık ve kuralsız değildir bu toplum. 

***

Peki, şimdi neler oluyor? Almanya’da işsizlik son beş yılda sürekli azaldı ve küresel salgın pandemiye kadar da istikrarlı bir seyir izledi. Ancak pandemiyle beraber bütün dengeler alt üst oldu. Kuralları ve statükoyu seven, rahatına düşkün bir toplum için bu alışıla gelmiş bir durum değil. Almanlar pek de antrenmanlı değil bu duruma. Belki esnek toplumlar ve krizlere alışkın ülkeler pandemiden bu kadar etkilenmeyecek. Son bir ayda Almanya’da 400 bini aşkın kişi işini kaybetti. Bu Federal Almanya tarihinde görülmüş bir şey değil. Bu yılın başında yüzde 4,9 olan işsizlik oranı yüzde 6’ya dayandı. Mayıs ayında da işsizler ordusuna 500 bin kişinin daha katılması bekleniyor. Otomotiv sektörü başta olmak üzere her beş işletmeden birinin işçi çıkarmaya devam edeceği belirtiliyor. Rahatına düşkün ve statükocu bir toplum için bu yaşananlar pek çok sosyal ve ekonomik sorunu da körükleyecek. İşte böyle bir iklimde aşırı sağ bulunmaz bir fırsat yakaladı. Belirsizlikleri ve puslu havayı seven aşırı sağcılar aynı Weimar Cumhuriyetindeolduğu gibi popülist politikalarını geniş kitlelere yayma telaşında. Hele iletişim çağının ve sosyal medyanın kılcal damarlarımıza kadar girdiği günümüzde bunu yaymak daha kolay. Aşırı sağ örgütler özellikle hükümetin kısıtlamalarından rahatsız olan bir kesimi kendi yanlarına çekmek için yoğun bir kampanya yürütüyor. Pandeminin Almanya’yı yıkmak isteyen Siyonistlerin işi olduğunu ve Yahudi lobisinin virüsü olduğundan daha tehlikeli göstererek dünyayı ele geçirme planını uygulamaya koyduğunu söyleyecek kadar ileri gidiyorlar. 

IrkçılarSiyon Protokolleriniaratmayan gerçek dışı ve dehşet verici söylemlerde bulunuyor; Yahudilerin Almanya’dan ve Hıristiyan dünyasından intikam almak için bu virüsü özel olarak ürettiği ve seçilmiş ulus Yahudilerin dünyaya zehir saçtığı yalanını yayıyorlar her fırsatta.Aşırı sağ örgütlerin düzenlediği pek çok protesto eyleminde bu yalanlar sıkça dile getiriliyor. Kendilerine III. Yol (III.Weg) diyen ırkçı bir grubun başını çektiği aşırı sağ örgütler AB sürecinin bittiği, ulus devletlerin öneminin anlaşıldığı, sosyal yardımlarla yaşayan göçmen ve mültecilerin ekonominin kamburu olduğu fikrini; toplumun her katmanına yayarak Alman halkının korkularını kaşıyor. 

Kırılma noktasının eşiğine her gün biraz daha yaklaşan Almanya’da usta politikacı Angela Merkel bu süreci nasıl yönetecek? Bunu hep birlikte göreceğiz…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün