Güler yüzlü bir adamın ardından

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
8 Haziran 2016 Çarşamba

Ben onu, İzi Erbeş Kültür ve Sanat Etkinlikleri başladığında tanımıştım. Sevgili Perla Erbeş, her yıl etkinliklere onu da davet ediyordu. Genellikle orta sıralarda bir yerde oturuyor, adını anons ettiğimde sakin bir şekilde yerinden kalkarak sahneye geliyor, ödül alan öğrenciye ödülünü veriyor, yerine geçiyordu. İlk seneden itibaren bu, hep böyle olmuştu. Her seferinde tören bitinceye kadar oditoryumda kalıyor, sonra yanıma geliyor, Tülay Hanım, ne kadar duygu dolu ve güzel bir sunum oldu, sizi tebrik ederim, diyordu.

Adı ve soyadından başka hiçbir şey bilmediğim bu zarif beyefendinin, yirmi beş yaşından itibaren gençlik derneklerinde başkanlık yaptığını, Kisba Komisyonu’nda aktif görevde bulunduğunu bilmiyordum. Yıllar içinde kendisini Cemaat Başkan Yardımcısı ve Başkan Vekili olarak sunacaktım, sonrasında da “Sayın Cemaat Başkanımız” olarak…

Cemaat Başkanı olduğunda Onursal Başkanımız Bensiyon Pinto’ya: “Bensiyon Bey, haydi bir gün yeni başkanımızı ziyarete gidelim”, dedim.

O kadar yakışmıştı ki o koltuğa, o kadar iyi tanıyordum ki artık onu, beyefendiliğini, güler yüzünü, nezaketini, kararlı duruşunu ve samimiyetini ve aynı zamanda sahip olduğu farkındalık ve ciddiyeti o kadar iyi biliyordum ki gidip kutlamak, yeni görevinde başarılar dilemek istemiştim.

Gidelim Tülay, dedi Bensiyon Bey. “İnan bana, çok sevinecek.”.

Gerçekten de çok memnun olmuştu ziyaretimize. Küçük bir armağan almıştım ona. Cemaatimizi temsil edeceği özel gecelerde takması için kırmızı-beyaz bir kravat…

Armağanımı seçme amacımı dinlerken gözlerinin içi gülüyordu. “İnanın Tülay Hanım, ilk görevimde takacağım bu kravatı”, diyerek beni çok mutlu etmişti. Kahvelerimizi içtik. Sonra bize iş yerini gezdirdi. Sergilenen ürünlerin kalitelerinden, nelerden yapıldıklarından, malzemelerinin nasıl seçildiklerinden söz etti. Bu açıklamaları yaparken adeta beni de işe dâhil etmek istercesine hiçbir noktayı atlamıyor, her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatıyordu.

Sonra defalarca karşılaştık. Kitabımızın uluslararası bir sitede satışa sunulması konusunda, oğlu ile birlikte defalarca bizimle bir araya gelmiş, fikirler vermiş, onca işinin arasında bize de zaman ayırmıştı. Üstelik bunu içinden gelerek, gerçekten isteyerek yaptığının farkındaydım.

Sahici bir adamdı çünkü...

Sonrasında zarif eşiyle düğünüme gelerek beni onurlandırdı. Farklı zamanlar ve mekânlarda, farklı güzel sebeplerle bir araya geldik hep… Hep aynıydı o…Yüzünde hep aynı gülümseme, hep aynı nezaket; sesinde hep aynı dostluk…

Bayramlarda yazdığım kutlama mesajlarına her zaman aynı sıcak samimiyet ve güzellikle cevap verirdi. Bu sene Pesah Bayramı’nda yine yazmıştım ona:

“Sizin, değerli eşinizin ve tüm ailenizin Pesah Bayramı’nızı kutluyoruz Cezmi ve ben, hag sameah.”

Ertesi gün telefonum çaldı. Ekranda onun adı yazıyordu. Yüzümün kızardığını hissettim birden. Ne kadar ayıp olmuştu! Ben tebrik mesajı yazmıştım, o ise cevaben beni aramayı tercih etmişti. Telefonu hemen açtım.

Sesi biraz yorgundu ama yine aynı tatlı samimiyet, aynı nezaket ve aynı beyefendilikle teşekkür etti.

Daha nice güzel günlerde görüşmek, beraber olmak dileğiyle, dedi.

Daha nice güzel günlerde,  beraber olmak dileğiyle…

Sevgili Sami Herman…

Daha nice güzel günlerde beraber olacağız sizinle… Hep güzelliklerle, iyi niyetinizle, hoşgörülü tavrınız, samimi, yapıcı yaklaşımınız, barış dolu dünya görüşünüz, centilmenliğinizle hatırlayacağım sizi…

Yaptığımız bu telefon konuşması bizim için son olmayacak. Ben sizi; cemaatimize yaptıklarınızla, duruşunuzla, örnek kişiliğinizle öğrencilerime hep anlatacağım. Bu zaman için ne kadar eşi bulunmaz bir insan olduğunuzdan, bu cemaatin sizin gibi dik duruşlu, sağlam insanlara her zaman ihtiyacı olduğundan söz edeceğim. Sizi hep güzel günlerde anacağım.

Ve sizin hep o minik bebek eşyalarıyla dolu olan iş yerinizde olduğunuzu düşüneceğim…

Nurlar içinde yatın…