Yükü umut olan vapur

Sunay AKIN Köşe Yazısı
20 Mayıs 2015 Çarşamba

İngiltere’nin Glasgow yakınlarında bulunan Paisley’deki H. Mac Intyre Tersanesi’nde yapılan şilebe ‘Trocadero’ adı verilir. 1878 yılında yüzdürülmeye başlanan Trocadero, 47 metre uzunluğunda, bir bacası ve iki direği olan şık bir vapurdur.

Yedi yıl sonra, Atina’da bulunan bir şirket tarafından satın alınan vapurun adı ‘Kymi’ olarak değiştirilir. 1891 yılının 12 Aralık günü, Erdek’te kayalıklara çarparak batan 279 grostonluk vapur, kurtarıldıktan sonra onarım görür ve yeniden yüzdürülür. Şirketin ilk fırsatta elinden çıkardığı vapurun kayıtlı olduğu yeni liman İstanbul’dur. P. Derasemo Kumpanyası, Yunanlılardan aldığı vapuru 1894 yılında İdare-i Mahsusa’ya satar. Dalga yorgunu vapur, Mürefte’den Şarköy’e posta seferi yaparken E-11 İngiliz denizaltısının saldırısına uğrar. Zavallı vapur, Silivri’nin 10 mil açığında torpillenerek, bir kez daha balıkların dünyasına “merhaba” der.

Ama, umut kesilmez emektar vapurdan. Denizden çıkartılarak onarım görmesine karar verilir. Martıları peşinden yeniden koşturacak duruma gelince de Haliç’e bağlanır. Kaptanlığına da, usta denizci İsmail Hakkı Durusu getirilir. 48 yaşında olan İsmail Hakkı Kaptan, birçok gemide çalışmış bir deniz kurdudur. Batan bir gemiden kurtulmayı başarıp, verdiği savunma sonrasında suçu bulunmadığı anlaşılınca, 1 Mayıs 1919’da geri döner mesleğine... Ve kaptanlığını yaptığı yeni gemisiyle, 16 Mayıs gününün akşamüzeri, İstanbul’dan ayrılır. Karadeniz’e doğru yol alan vapurun, daha önce ‘Trocadero’, ‘Kymi’ ve İdare-i Mahsusa’ya kaydolunca ‘Panderma’ yazan küpeştesinde, 1910 yılında Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi’nin kurulmasının ardından konulan yeni adı okunur: ‘Bandırma...’

Kıyıya çok yakın bir yol izleyen İsmail Hakkı Kaptan, bir İngiliz gemisiyle karşılaşmaları halinde Bandırma’yı karaya oturtmakta kararlıdır. Çünkü, hareketten bir gün önce Mustafa Kemal Paşa’nın Şişli’deki evine gitmiş, kendisine yolculuk hakkında bilgi vermiş, her olasılığı en ince ayrıntılarına kadar konuşmuşlardır. Böylesi bir durumda, yolcular karaya çıkacak ve gizleneceklerdir. İstanbul’dan ayrılışlarının ertesi günü, 17 Mayıs’ta, İngilizlerin bir savaş gemisiyle 100 kadar askeri Samsun’a çıkardığı haberi gelince, Mustafa Kemal Paşa, 18 Mayıs’ta Sinop’ta karaya çıkar. İngilizlerin, 9 Mayıs gününde de, asker göndermiş olduğunu çok iyi bilen Paşa, Sinoplulara Samsun’a karadan yol olup olmadığını sorar. Aldığı olumsuz yanıt üzerine de İsmail Hakkı Kaptan’ın yanına geri döner.

Ders kitaplarında Atatürk’ü Samsun’a götürenin pusulasız, son derece çürük bir vapur olduğu anlatılır. Bu bilgiler, Falih Rıfkı Atay’ın bir gazetede yayımlanan yazısında yer alır. Atay, kaptanın Karadeniz’e ilk defa çıktığını, rota belirlemediğini, Atatürk’ü de ilk kez vapurda gördüğünü yazar. Oysa, İsmail Hakkı Kaptan’ın torunu bu konuda şunları söyler yıllar sonra: “Yapılan yayınlarda, dedemin rencide olmasına yol açan bazı yanlışlar yer aldı. Bunların başında dedemin Karadeniz’e ilk defa çıktığı ifadesi gelmekteydi. Kendisine acemi kaptanlık yakıştırması dedemin çok ağırına gitmiş. Annemden çok dinlediğime göre dedem, Karadeniz’i avucunun içi gibi bilen, tecrübeli, dirayetli bir deniz adamıymış.”

İsmail Hakkı Kaptan, Falih Rıfkı Atay’ın yazısının çıktığı gazeteye gönderdiği düzeltme yazısının yayımlanmasını bekler... Bekler ama boşuna! Cesur kaptan, 1940 yılında, gözlerini vapur dumanlarına 69 yaşında kapatırken, gerçekleri yazdığı yazısının yayımlandığını göremez. Böylelikle, Atatürk’le yaptığı görüşmeden, Karadeniz’e birçok kez sefer yaptığından, Bandırma’nın iki pusulası bulunduğundan kimselerin haberi olmaz. İsmail Hakkı Kaptan, çok az olan emekli maaşının düzeltilmesi için de, hiçbir ricada bulunmaz. Oysaki, Atatürk’le görüşen kamarotu kendisine İsmail Hakkı Kaptan’ın maaşının üç katını bağlatır!..

Bandırma vapurunun kaptanı kırgındır Atatürk’e. Bunun nedeni de, büyük olasılıkla, Atatürk’ün o günleri şöyle anımsamasıdır: “Artık Şişli’deki evi bırakmak üzereyiz. Bandırma vapuru rıhtımda hazır. Karargâhımızdan olanlar muayyen saatte rıhtımda toplanmış olacaklardı. Otomobil kapının önünde idi, evde, vedaları bitirmiştim. Tam o sırada gelerek beni büroma götüren bir dostum, aldığı habere göre benim hareketime ya müsaade edilmeyeceğini veya vapurun Karadeniz’de batırılacağını söyledi. Yıldırımla vurulmuşa döndüm. Daha sonra vaktiyle uzun süre yanımda çalışan bir kurmay da gelerek, yanında çalıştığı bir damattan aynı şeyleri öğrendiğini bildirdi. Bir an yalnız kaldım ve düşündüm. Bu dakikada da düşmanların elinde idim. Bana her istediklerini yapamazlar mıydı? Beynimden bir şimşek geçti. Tutabilirler, sürebilirler, fakat öldürmek! Bunun için beni Karadeniz’in coşkun dalgaları arasında yakalamak lazımdır. Hemen karar verdim. Otomobile atlayarak Galata Rıhtımı’na geldim. Baktım ki, yanaşmış olacağını sandığım vapur uzaklardadır. Sandallarla vapura gittik. Kaptana yola çıkmak için emir verdimse de Kız Kulesi açıklarında muayeneye tâbi tutulduk. Birkaç yabancı subay ve asker bizi yoklayacaklardı. Muayene uzayıp gitti. Gelip gidildiğine göre acaba bunlarla şehirdekiler arasında bir muhabere mi vardı? Maksat beni tevkif etmekse, bütün bu şeylere gerek yoktu. Sıkılıyordum. Bir kararsızlık da olabilir diye düşündüm. Bundan faydalanmak için kaptana hareket hazırlıklarını çabuklaştırmasını söyledim. Yirmi yedi yıllık kaptan demir almaya başladı. Ben kaptan yerinde idim. Subaylar ve askerler dışarı çıktılar, hareket ettik. 16 Mayıs 1919, İstanbul Boğazı’ndan çıkarken, kaptana tehlike ihtimallerini anlattım. Cevap verdi. ‘Ne aksi, bu denizi pek iyi tanımam. Pusulamız da biraz bozuk...’ Mümkün olduğu kadar kıyıları takip etmesini tavsiye ettim. Çünkü bundan sonra benim tek isteğim Anadolu’nun herhangi bir kara parçasına ayak basmaktan ibaretti.”

1871 doğumlu olan İsmail Hakkı Durusu’nun, 20 yaşındayken Leyli Ticaret-i Bahriye Mektebi’nden stajyer olarak diploma aldığını düşünürsek, Nutuk’taki “yirmi yedi yıllık kaptan” tanımlamasının doğru olduğu ve Atatürk’ün kaptanı tanıdığı açıktır. Ayrıca, İsmail Hakkı Durusu’nun Karadeniz için söylediği “pek iyi tanımam” sözünden bu denize daha önce çıkmış olduğu anlaşılır. Bandırma’nın pusulasının “biraz bozuk” oluşu da, yeterli verimi alamamak tasasının dışa vurumudur. İsmail Hakkı Kaptan’ın kırgınlığı, Atatürk’ün Şişli’deki evine yaptığı ziyaretin anımsanmadığından ya da anlatımda bu karşılaşmaya yer verilmemesinden kaynaklanıyor olsa gerek. Tüm bu varsayımlar, Bandırma’nın iki kere batmış bir gemi olduğu gerçeğini değiştirmez. Böylesi bir gemiyle, bir kez daha batırılma tehlikesi altında yapılacak olan yolculuk elbette ki zorlu geçecektir.

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanılır ama, Samsun’a doğru yol alan Bandırma vapurunun yolcuları gibi sömürüye, mandacılığa karşı olan, yüreklerinde bağımsız ve demokratik bir ülkenin umudunu taşıyan üç genç darağacında asılır. Onlarla aynı düşüncede olan, kardeşliği, eşitliği savunan nice gencin durumunu da Can Yücel’in dizelerinden öğrenelim:

 

Bugün On Dokuz Mayıs,

Mayısın on dokuzu!

Sen ey Türk istiklalinin koruyucusu,

Sen ey ülkemizin geleceği,

Ulusumuzun gözbebeği,

Sen ey demir parmaklıklarda barfiks yapan

Ranzalarda perende atan

Sportmen ve kahraman Türk Gençliği,

Önünde senin bütün Kilit-bahirler açık,

Ama her zaman Samsun’a çıkılmaz,

Bu sabah da avluda volta atmaya çık!

1927 yılının 1 Temmuz günü, Mustafa Kemal Atatürk, İzmit’ten bindiği Ertuğrul yatıyla İstanbul’a hareket eder. Sekiz yıl aradan sonra ilk kez geldiği Boğaz’ın girişinde bayraklarla süslü gemiler arasında Bandırma’yı göremez ve yanındakilere nerede olduğunu sorar. Aldığı yanıt şudur: “Seferde ya da bakımda efendim.”

Bu sözlerle Bandırma vapuru bir kez daha birilerinin yalanına alet edilir. Emektar vapur üç yıl önce, 1924’te kadro dışı bırakılarak sökülmüş ve hurda olarak satılmıştır!..