Sıra dışı, Özgün: Hayalci Edebiyat

Eran SABANER Köşe Yazısı
15 Ekim 2014 Çarşamba

Stephen Chbosky’nin ‘Perks of Being a Wallflower’ kitabını ilk okuduğum zamanı hatırlıyorum. Henüz filmi çıkmamış olan bu kitabı elime aldığımda, ana karakter Charlie gibi ben de yeni liseye başlamıştım ve J.D. Salinger’ın ‘Gönülçelen’ kitabının etkisinden çıkamayan her genç gibi ben de o dönemki duygularımı en iyi yansıtacak kitabı arıyordum. Perks of Being a Wallflower, kitabı elime aldığım o ilk günden itibaren, başucumdan ayırmadığın kitaplar arasına girdi. Hâlâ da altını çizdiğim cümleleri tekrardan okuyorum. Kitabın, Gönülçelen gibi edebi bir değeri yok, ama benim için önemi çok büyük. Edebiyat düşkünü Charlie ve onun idealist, özgür ruhlu ve kreatif arkadaşları benim için bir kaçış noktası. Hiçbir zaman Charlie’nin arkadaş grubu ile tanışamayacağımı bilsem de, bu grubun diyaloglarını gözlemlemek, hikâyelerinin bir parçası olmak hoşuma gidiyor. Bu bağlamda, her ne kadar klişe bir deyim olsa da “Kitaplar beni farklı diyarlara götürüyor” sözüne katılıyorum.

İngilizcede ‘escapist fiction’ diye adlandırılmış bir edebiyat türü var. Biz onu Türkçeye ‘hayalci edebiyat’ olarak çevirelim. Hayalci edebiyat, sizi gündelik yaşamdan uzaklaştıran kitaplara verilen genel bir isim. Bilim kurgu ve kahraman kitaplarına da ‘hayalci edebiyat’ etiketi takabiliriz, “Onlar ermiş muradına...” ile biten romantik kitaplara da... Hayalci edebiyat, tarz konusunda geniş bir yelpazeye sahip olduğu gibi, okuyucudan okuyucuya da değişen bir yapıya sahip. Örneğin kimilerinin hayalperest edebiyat listesinin başına gelecek Yıldız Savaşları, benim için pek de bir anlam ifade etmiyor.

Lise birinci sınıftan bu yana edebiyat zevkim değişti, olgunlaştı. Şimdi parçası olmak istediğim kitaplar, yani benim hayalci edebiyat örneklerim arasında Tolstoy’un Anna Karenina’sı, Evelyn Waugh’nun Son Gidiş’i, Edith Wharton’un Masumiyet Çağ’ı var. Ancak bu kitapların her unsuru ‘hayalci’ bir deneyim vaat etmiyor. Anna Karenina, her ne kadar Rus sosyetesini ihtişamla betimlese de, kitabın ikinci yarısında bağlılık ve aşk arasında seçim yapmış birinin manik ve depresif ruh halini inceliyoruz. Son Gidiş romanı ise, başta üniversite hayatından renkli kareler sunsa da, büyük çoğunluğunda çarpık Flyte ailesini konu alıyor. Perks of Being a Wallflower’ın ele aldığı konulardan bazıları kürtaj, toplumsal baskı, çocuk istismarı, depresyon...

Günümüzde kendisini hayalci edebiyat türü olarak pazarlayan onlarca kitap var. Bu kitaplar, yukarıda verdiğim örneklerin aksine, hayalci edebiyatı kesitlerle değil, bütünüyle canlandırıyor. Ancak, bu tür kitapların edebi değerlerden uzak, hayalciden ziyade ucuz fantezi kitapları olduğunu belirtmek lazım. Hayalci edebiyatının kıymetlisi, hayalperest unsurlara tıpkı gerçek hayat gibi yer yer veren kitaplardır. Örneğin Yüzüklerin Efendisi, okuyucusunu bambaşka bir dünyaya götürürken, topluma ait eleştirisini de sıkça yapmıştır. İyi bir kitap, bizi gündelik hayattan uzaklaştırmalıdır; gerçeklerden değil. Hayalci edebiyatı keşfederken, bu kriteri göz önünde bulundurmak ve ona göre farklı diyarlara yönelmek gerek.