Güvercin guruldaması

Sunay AKIN Köşe Yazısı
17 Temmuz 2013 Çarşamba

Venedik’e gidip San Marco Meydanı’nı görmemek olmaz. Salah Cimcoz ile birlikte Kalem adlı mizah dergisini çıkaran Celal Esat Arseven, bu ünlü meydan ile İstanbul arasında şu bağlantıyı kurar: “Sen Mark Alanı’nın Şehzadebaşı çayhaneleri gibi sekiz kişiden çok almayan kahvehanelerinde yaldızlı peykeler ve oymalı Venedik aynaları karşısında insan bulunduğu çağı unutur.”

Selahattin Batu da, San Marco Meydanı ile İstanbul’un bir meydanını aynı arabaya koşar: “Basilica’nın ön balkonlarına tunç atlar yerleştirilmiş. Eski İstanbul’un at meydanından getirilmiş bunlar. Başları, boyunları yürüyüşleri gibi ölçülü; Pegasuslar havaya doğru ağıverecekler sanki...”

Meydanlar toplanma yerleridir güvercinlerin. Oktay Rifat, San Marco Meydanı’nda bir güvercinle dost olsa da, onun için yazdığı şiiri kitaplarına almaz. Oysa bu şiir, İkinci Dünya Savaşı’na karşı yazılmış en güzel şiirlerden biridir:

 

San Marco meydanında dost olduğum güvercin

Bir Alman misillemesinde

Kurşuna dizilmediyse eğer

Venediğe gider

Ben kuşumu bulurum

Ben kuşumu bilirim

Milyon güvercin içinde

 

Güvercinler, bir avuç yem karşılığında çekilen hatıra fotoğraflarının vazgeçilmez figüranlarıdır. Ahmet Haşim, San Marco Meydanı’nda güvercinlerin bu konuda seçici davrandıklarına tanık olur: “Venedik’te San Marco Alanı’nda gezginler, anı fotoğrafı çıkartmak için ellerinde yem, güvercinlerin alçakgönüllülük gösterip yaklaşmalarını beklerler. Bir gün kuşların ilgilerine bir türlü erişemeyen şişman bir kadının sinirden hıçkıra hıçkıra ağladığını görmüştüm. Kuşlar her nedense bu kadını sevmemişti.”

Haşim’e göre güvercinlerin seçicilikleri yalnızca fotoğraf çektirme konusunda değildir. fiair, güvercinlerin İstanbul’da, Mimar Sinan’a öykünerek yapılan çirkin yapılara konmadıklarına değinerek, güzel sanatlar kuruluna bir güvercinin de üye seçilmesini önerir!...

İstanbul güvercinleri simitlerin fırınlardan çıkış saatini de bilirler. Malını satan bir simitçinin evine dönmeden önce tablasını silkelemesi ise gerçek bir ziyafettir güvercinler için. Melih Cevdet Anday’ın “Pencerede kopan alkış” diye tanımladığı bu kuşa Cemal Süreya’nın ilk şiir kitabının adında da rastlarız: Üvercinka.

Cemal Süreya, güvercin kanadını kısaltarak elde eder Üvercinka’yı. Barışı ve aşkı çağrıştıran bu kitap adının şair tarafından tercih edilişinin nedeni kelimeyi zorlayan bir şiir anlayışını benimsemesidir. Kitabın yayımlanışından yıllar sonra kendisiyle yapılan bir röportajda şunları söyler Cemal Süreya: “İkinci Yeni bir güvercin curnatasıdır.”

Bir şiir hareketinin tanımlanmasına yardımcı olan güvercinler, 1995 yılında, İstanbul’daki toplanma yerlerinden biri olan Galatasaray Lisesi’nin önüne gelen bir grup kadının yem satmak düşüncesinde olduklarını sanırlar önce... Ama ellerinde birer fotoğraf tutan kadınların sessizce oturuşlarına bir anlam veremezler. Aralarına Taksim Meydanı’ndan katılan bir güvercin, kondukları tramvay telinden aşağıdaki topluluğa bakan şaşkın arkadaşlarına konuşur: “Benim geldiğim yerde Cumhuriyet Anıtı denilen bir heykel var. Onun, Kurtuluş Savaşı’nı anlatan Harbiye’ye bakan yüzeyinde bir kadın yerde oturur... Ve şunları söyler ayakta duranlara: Beyler, paşalar, sömürüye karşı zafere ulaşacaksınız ama yıllar sonra anneler yine bu vatan toprağına oturacaklar. Hem de, şuracıkta, birkaç yüz metre aşağıda. Üstelik, onların kucağında benim sarıldığım gibi çocukları da olmayacak. Annelerin gözyaşları hiç dinmeyecek bu ülkede.”

Bu sözler üzerine güvercinler, annelerin neden her cumartesi günü toplandıklarını öğrenirler. Cumhuriyet Anıtı’nın üstünde güvercinlerin konmaması için testere ağzına benzeyen demirler konulur. Bu önlem, gerçeklerin güvercinler tarafından duyulmasını engelleyemez. Tıpkı, tek dilekleri gözaltında kaybolan çocuklarının bulunması olan Cumartesi Anneleri’nin yüreklerinde taşıdıkları umudun üstlerine salınan polis köpekleri ve coplarla kırılamadığı gibi!..

Galatasaray Lisesi’nin önündeki güvercinler arasında, Galata Köprüsü’ndeki yaşlı niyetçinin ölmesi üzerine çocukları tarafından salıverilen güvercin de vardır. İstanbullulara uzun yıllar gagasıyla küçük kâğıtlara yazılı dizeler çeken güvercin, anımsadığı bir maniyi tüm arkadaşlarına ezberletir. İşte, güvercinlerin çıkardıkları sesler, aslında, ezberledikleri bu şiiri okumalarından başka bir şey değildir:

 

Anne beni vay beni

Aldı kaçtı tay beni

Niye ağlarsın anne

Doğurmadın say beni