Twitter ve Karanfiller

Karel VALANSİ Köşe Yazısı
26 Haziran 2013 Çarşamba

Son haftalarda oldukça farklı yaşıyoruz.

Sabah kalkıp ilk iş Facebook ve Twitter’dan gelişmeleri öğreniyoruz,

Mizah gücümüzü sonuna kadar kullanıyoruz,

Siyahlar, kırmızılar giyiniyoruz,

Parklara çıkıp forumlar düzenleyerek doğrudan demokrasinin ilk adımlarını atıyoruz,

Meydanlarda toplanıp, çiçekler dağıtıyoruz ya da sadece duruyoruz,

Saat 9 olduğunda ışıkları yakıp söndürüyor, olabilecek en akortsuz seslerden en anlamlı, en ahenkli müziği yapıyoruz,

Tepkimizi gösteriyoruz.

Tüm tepkimiz, daha iyi bir gelecek için.

***

Twitter’da yaşamaya başladık.

Daha önceleri Twitter, fikirlerimi ve yazılarımı paylaştığım, düşüncelerine değer verdiğim kişileri ve haberleri takip ettiğim bir mecraydı. Arada bir gittiğim bir konseri veya son okuduğum kitapla ilgili düşüncemi yazsam da, asıl kullanma sebebim dünyada olup bitenleri anı anına yakalayabilmekti. Gezi Parkı olayları ile birlikte Twitter, sabah uyanıp gözlerimi açtığımda ilk baktığım, uyumadan önce ise son kontrol ettiğim yer haline geldi. Hatta daha önce fazla merak etmediğim hashtag’ler, TT’ler de hayatıma giriverdiler bir anda. Sebebiyse son derece basit; bu program, ülkemin içinde olanlarla en önemli bağlantı noktası haline geldi. Fikir özgürlüğü çerçevesinde tepki verebilmenin, dayanışmanın adresi oldu. Ama daha da önemlisi ötekini anlayabilmenin, farklı düşünenlerin fikirlerini öğrenebilmenin kapısını araladı kullanıcılarına. Son zamanlarda oldukça çok kişinin üye olmasının sebeplerinden biri de bu. Hiç tanımadığın, belki de hiç rastlayamayacağın kişilerle fikir alışverişi yapabilmeyi sağlıyor. Birlikte yaşadığımız dünya küçüldükçe, bağlarımız sıkılaşıyor. Bir diğerini anlayabilmek, dinleyebilmek çok daha önemli hale geliyor.

Gezi Parkı ile birlikte bir çok şey değişti. En önemlisi korku eşiğinin aşılması. Halk, taleplerini barışçıl protestolarla ifade edebilme yolunu öğrendi. Bir yandan kutuplaşma artsa da, bir diğer önemli değişim daha yaşandı. Kenetlendik. Birbirimizi daha yakından tanıyabilmek, anlayabilmek için, yıllardır taktığımız siyah-beyaz gözlükleri bir kenara bırakıp renklere de yer verebiliyoruz artık yaşantımızda.

Polislere yasemin dağıtan Tunuslulara benziyordu protestolar. İstanbul’da da karanfil dağıtılmıştı polislere, gökyüzüne fırlatılmıştı bu güzel çiçekler. Türk halkı, adına şiirler yazılmış, şarkılar bestelenmiş mütevazi karanfili seçmişti kendisine sembol olarak. Laleden çok karanfilin bu ülkenin çiçeği olduğunu düşünürüm hep. Bir lokantada masanın tek süsü olarak da karşımıza çıkar, bir cenaze töreninde acılı yakınların göğsünde de.

Benzerlikler olsa da Türk Baharı değil bu hareket. Ortak noktası ise değişim. Değişim isteyen ve üst otoriteye karşı çıkmaktan korkmayıp sesini duyurabilen, bunu dile getirebilen halklar çoğalıyor. Türkiye’de de gençler seçimlerime karışma, beni yargılama, bireysel tercihlerime saygı göster, özgürlüğüm her şeyden önemli diye haykırıyorlar protestolarıyla.

Bir değişim başladı. Her şeye karar veren ve açıklama yapmayan devlet baba algısı yeni kuşakla çözülüyor. Artık sadece siyah ve beyaz yok. Griler olduğu kadar renkler de hayatımıza girmeye başladı. Çünkü konuşuyoruz, düşünüyoruz. Henüz her şey toz pembe değil. Daha çok erken. Ama bu bir başlangıç.