Aşırılıklar

Avram VENTURA Köşe Yazısı
14 Kasım 2012 Çarşamba

Kendimi bildim bileli, belirlediğim sınırlar içinde yaşantımı sürdürdüm. Bu, bilinçli bir seçim miydi? Kesinlikle hayır! Ama dönüp geçmişime baktığımda -kuşkusuz kendime göre- yaşantımda hiçbir aşırılığın yer almadığını görüyorum. Hani insan kendinden geçip bir kez sarhoş olmaz mı? Olmadım! Bütün bir gece uykusuz kalıp sabaha kadar eğlenmedim! Hiçbir şeye kendimden geçercesine tutkuyla bağlanmadım!

Yapmadıklarımı ya da yapamadıklarımı saymayı sürdürsem, kim bilir ne çok kişi beni küçümseyen bakışlarıyla bu yazdıklarımı okuyacak, geçirdiğim tekdüze yaşam için eleştiri oklarını yönelteceklerdir. Kimi zaman bu katı tutumum yüzünden benim de kendime kızdığım olmuştur, ama sınırlarımı genişletecek adımları her nedense atmadım, atamadım. Bu yaştan sonra da yapabileceğimi hiç sanmıyorum. Sakın ola ki bu sözlerimle durumumdan yakındığım ya da hayıflandığım anlaşılmasın; ancak kimi aşırılıkları yaşamış olmanın getireceği deneyim, kuramsal yaklaşımlardan bazen daha etkin olabilmektedir. Hiç zarar görmeden, kısa bir süre için aşılmış olan sınırlara, geriye çekilmenin keyfini yaşayarak...

Delfi’deki Apollon Tapınağı’nın girişinde yer alan iki söz vardır. Birini hepimiz biliyor, sıkça kullanıyoruz: “Kendini bil!” Bu sözü Sokrates hem yapıtlarında yinelemiş hem de anlamını genişletmiştir.

Tapınakta yer alan ikinci sözün varlığını da gençliğimde değil, ileri yaşlarda öğrendim ki, bu da en az diğeri kadar önemli: “Hiçbir şeyde aşırılığa kaçma!” Aslında her ikisi birbirini tamamladığı gibi insan karakterinin oluşmasına ve erdem kurallarını uygulamasına katkı sağlamaktadır. Nitekim Sokrates, “Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez.” diyordu. Başta İslam’ın Sufi felsefesi olmak üzere, Doğu’da gelişen her türlü inancın mistik öğretisinin temelini de bu iki kavram oluşturmaktadır.

Konunun düşünsel yaklaşımı bir yana...

‘Aşırılığa kaçma’ sözü her birimiz için mutlaka bir anlam taşımaktadır. Günlük yaşantımızdan ilişkilere, düşünsel alanımızdan inançlarımıza, sözlerimizden davranışlarımıza kadar... Ancak bana aşırı görünen bir olay, bir düşünce, bir yaklaşım ya da bir davranış, bir başkası için sıradan ya da çok doğal görünebilir. Kuşkusuz bu konudaki eğilimimizi belirleyen etmenlerin başında, yetişme ortamımız, deneyimlerimiz, birikimlerimiz, inançlarımız, dünya görüşümüz yer almaktadır.

Sözlükler aşırılığa kaçmayı, çoğunlukça benimsenmiş, genel kabul görmüş bir tutumun, davranışın dışına çıkmak, ölçüyü kaçırmak olarak tanımlıyor.

Bu tanımdan da, aşırılığın karşıtı olarak ölçülü olmak gereğini anlıyoruz.

Grigory Petrov’un, Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitabındaki şu sözleri okuyalım:

“Hiçbir şeyde aşırıya kaçmamalı... Hiçbir şey tek yanlı, tek gözlü olmamalı... Her şey ölçülü olmalı, zamanında ve yerinde yapılmalı.

Herkesten ölçülü olunmasını beklemek, aşırılıkların törpülenmesini istemek ne denli doğal görünse de, karşıtlıkların her alanda var olduğu bu dünyada, gerçekliliği tartışılmaya değer!