Malafa

Bu hafta aklımda size birkaç hafta evvel katıldığım bir mezuniyet törenini anlatmak varken geçtiğimiz hafta Bulgaristan’ın Burgaz kasabasından dönen İsrailli tur otobüsüne havalimanında yapılan hain saldırı, üstüne yakın zaman evvel okuduğum Malafa isimli roman beni çok da keyif almadığım turizm ve terör konusunda yazmaya itti.

Mois GABAY Köşe Yazısı
25 Temmuz 2012 Çarşamba

Bu hafta aklımda size birkaç hafta evvel katıldığım bir mezuniyet törenini anlatmak varken geçtiğimiz hafta Bulgaristan’ın Burgaz kasabasından dönen İsrailli tur otobüsüne havalimanında yapılan hain saldırı, üstüne yakın zaman evvel okuduğum Malafa isimli roman beni çok da keyif almadığım turizm ve terör konusunda yazmaya itti. Dışarıdan bakanlar için pek zevkli gözükebilen ama içindekilerin çok hassas dengelerle yaşadıkları hangi sektörde ülkemiz her yıl dört nala koşarken acaba neleri göz ardı edebiliyoruz?

Hakan Günday’ın yabancı dillere çevrilmesini hiç arzu etmediğim turizmin günahlarını anlatan ‘Malafa’ isimli bir romanı var. ‘Malafa’ kelime anlamı olarak, kuyumcularda bulunan, uzayıp kısalan ve yüzüğü parmağın ölçülerine göre düzenleyip, numarasını saptamakta kullanılan aletin adıyken, şeklinden ötürü önüne t harfi getirilerek argo anlamındaki kullanımına da rastlanabilmektedir. Roman, Antalya’da Topaz isimli kuyumcu mağazasında bir turist grubunun yaşadıklarını anlatırken, ülkemizde turiste bakış açısı konusunda da ciddi ipuçları veriyor. Asıl amacı turiste hizmet vermek olan bu sektörün zamanla nasıl bir oyuna dönüşüp mağazaların elinde turistin alışveriş tuzağına düşürülüp sonunda kaybedenin yine aldatanın kendisi olduğunun bir göstergesi roman. Bu kitabı bitirdiğinizde bir süre içinizde hazımsızlık yapabilir, satış denen hayat boyu bitmeyecek oyundan, turizmden, acentelerden, dükkânlardan, altından, mücevherden, paradan kısaca dünyevi bütün yalanlardan nefret etmenize neden olabilir. Bu kitabı okuyanlar evlerine bir broşürle gelen üstünde “tatil kazandınız” yazan, parıldayan havuzun merdivenlerindeki elinde kokteyl tutan, gülümseyen bikinili kadının sahteliğindeki broşürlere bir daha aldanmayacaklardır. Bu kitap asıl amacı turizm sektöründe gerçekten servis vermek olan herkesin içini acıtacak. Turizmin gerçeklerini öğrenmek isteyen herkesin okumasını tavsiye ederim.

Ramazan ayının gelmesi ile birlikte Ortadoğu ülkelerinden gelen turistlerin ülkesine dönmesi sonucu, hem İstanbul otelleri hem de ada faytoncuları bir aylık bir nefes aldılar. Her iki ülkenin yetkili ağızlarından “Türkiye’ye gelmeyin” açıklamalarına rağmen İsrailli turistlerin özellikle bu boş dönemde sektöre sağlayacağı katkı konusunda çoğu otelci hem fikirdir. Şehrin turistik merkezlerindeki lokanta ve dükkânları Arapça tabelalar ile donatıp, Talimhane oteller bölgesini Tahrir Meydanına çevirmekle şehrin karakterinin nasıl yok edildiği ise bu yoğunlukta gözden kaçmıştır. Ortadoğu ülkelerine yönelik yaptığı posterinde beyaz entarili bir bey ile kara çarşaflı bir hanımı Kız Kulesinin önünde koyabilen milli havayolumuz ise o ülkelere “Kendinizi evinizde hissedeceksiniz” mesajı verirken diğer ülkelerden gelen misafirlerini ve yerli müşterilerini ise hayretler içinde bırakmıştır. Sizce Avrupa’dan gelen turist sayısındaki azalmanın tek nedeni yaşanan kriz ortamı mıdır? Turizmde asıl kazananın tek bir bölgeye yönelip kendi karakterini değiştirmek yerine kendi yerel tatları, renkleri ile o ülkelerin ilgisini çeken olduğunu fark ettiğimizde arzu ettiğimiz müşteri çeşitliliğini de sağlamış olacağız.

Turizm sektöründe her şey yolunda giderken bir anda tüm dengeleri allak bullak edebilecek en hassas husus ise terördür. Nitekim Bulgaristan’daki saldırının haberi mailime düştüğü sıralarda ben de bir tur grubunu havalimanında beklemekteydim. Bir an için kendimi önce o rehberin sonra da hayatlarının mutlu anlarını geçirmek için tatile gitmiş turistlerin yerine koydum. Bir düşünsenize, sezonluk planlamasını yapmış yüzlerce yatırımcı tıpkı Antalya gibi turistin oluk oluk aktığı bir tatil yöresi, buna bağlı olarak oraya akın etmiş binlerce çalışan ve patlayan bomba sesi ile değişen hayatlar… Bundan birkaç ay evvel Muhteşem Yüzyıl sloganıyla gururla tüm dünyaya sunduğumuz, Osmanlı payitahtının merkezi Topkapı’da kendini bilmez saldırganın etkisiz hale getirilişine kadar nasıl tedirginlikle beklemiş, sonunda derin bir “oh” çekmiştik. İnsanları hayatlarının en mutlu zamanlarında günahsız yere öldürmenin, milyonların hayatını bir anda değiştirmenin nasıl bir açıklaması olabilir? Havaalanı dönüş yolunda yeni tur grubunu almaya hazırlanan otobüsten duyulan bir patlama sesi ile etraf mahşer yerine dönüyor, yaralıların inlemeleri çocuk ağlamalarına karışıyor, çığlıklar duyuluyor, bütün bir şehrin gaz ve duman kokusu içinde bir anda kaderi değişiyor. Kim bilir o otobüsteki kaç kişi o tatilde eşlerine hediyeler aldı, ülkesine ne umutlar ile dönmekteydiler. Patlayan bombalar o insanlar ile birlikte birçok şeyi de alıp götürdü Burgaz beldesinden, artık o tatil merkezinin sihri bozulmuştu bir kere… Geçtiğimiz yıl 135 bin İsrailli turistin geldiği bölgede birçok erken rezervasyonun iptalleri şimdiden gelmeye başlamış. Yaşanan bu acı olay terörün kaybeden ve kazananı olmadığını bir kere daha gösterdi bize; hem de Arjantin Yahudi Kültür Merkezine yapılan saldırının yıldönümünde. 

İçimde bambaşka duygular ile telefonuma ulaşan patlama haberini okudum. Bir yandan turizm bağlamında yaşadığımız zor coğrafyanın gerçeğinde aslında nasıl da tehlikeli bir işin içinde olduğumu, diğer yandan da ölümün ne kadar hızlı ve acısız gelebileceğini düşündüm. Sağ ve mutlu insanların bir saniye içinde patlayan bir bomba ile ölü olabileceklerini hatırladım. Böyle bir saldırıdan yaralı olarak kurtulsam o grubun rehberi olarak ne hissederdim? Bir daha bu mesleği yapabilir, insanlara aynı davranabilir miydim? Neden hangi ülke olursa olsun seyahat edene turist denir de onlarında kendi ülkelerinde bizim gibi insanlar olduğu unutulur? Sessizliğin içindeki sestedir bu soruların cevabı, bir gün bizim başımıza da gelebileceği düşünülüp her beraber tepki verilirse, hakikat yerini bulabilir. Günahın ortaya çıktığı nokta da kıyafetsiz kalmak bir süre sonra bizi de bu günaha ister istemez ortak eder. Bu gibi acı olayların bir daha tekrarlanmamasını ümit ederken ülkemizin de barış ortamında her renkten turisti konuk etmesini dilerim.

 Not: 1- Geçtiğimiz seneki muhteşem iftar davetinin tadı damaklarımızdayken, geçtiğimiz sene tekrarladığım gibi bu seneki iftar yemeğinde dost sofralarında semazenlerin eşlik etmesinin bu kültürler buluşmasında bir yenilik yaratacağına inanıyorum. Her sene alnın akı ile bu organizasyonu yapan Hahambaşılık yönetiminin bu öneriyi dikkate alacağını umuyorum.

2- Malafa isimli romanı okumayı düşünenler için birkaç terminolojiyi de bilmekte yarar var, işte size birkaç ufak ipucu:

Ahçik: kadın, tram: para, dacik: yerli müşteri, paks: kişi sayısı, mart: adam.