Yorumsuz*

Marsel RUSSO Köşe Yazısı
10 Mayıs 2012 Perşembe

Hitler 30 Ocak 1933’te Cumhurbaşkanı Von Hindenburg tarafından Almanya’nın başbakanı ilan edildi. Nasyonal Sosyalist Parti defalarca katıldığı seçimlerden yükselen oranlarda oy alarak üst üste zaferler kazanmıştı. Başbakan seçildikten sonra yaptığı konuşmaların birinde şöyle diyor…

“Ben sadece Kaiser Wilhelm’in Reich Şansölyesi Bismarck gibi bir şansölye değilim. Benim partim var! Ben Führer’im… Tüm kameralar bana çevrildi. Halk attığım her adımı görüyor. Führer bir aktör gibi kitleleri peşinden sürüklemeli; giyim kuşam, mimikleri ve jestleri, bunların hepsi halka örnek olmalı…”

“Çaresiz Alman halkına, en çok ihtiyaç duydukları anda Tanrı’nın takdiriyle bir kurtarıcı olarak gönderildiğim için çok mutluyum.”

Muhalifleriyle, Sosyal Demokratlara, Komünistlere amansız bir savaşa girmişti. Seçildikten kısa süre sonra Reichstag yangınını tezgahladı. Bundan siyasi rakiplerini sorumlu tuttu ve onları tutuklatıp oluşturulan toplama kamplarına kapattı…

“Zamanımızı mahkemelerde harcasaydık, çok işimiz olurdu. Ben hukukçu beylere güvenemem. Paragraf cambazlarını işime karıştırmam… Tutuklamak çok daha pratik… Kendime bu hakkı tanıyorum. Ben kendi kendimin adalet bakanıyım.”

Parti içinden kendisine ileride problem yaratacakları, kendisine karşı girişilen bir darbe söylentisi sonrasında, ilk önce tutuklattı ve sonra ortadan kaldırttı. Bunların aralarında, o ana dek kendisini her platforma desteklemiş Ernst Röhm de vardı…

“Artık benimle dalga geçilmesine izin vermiyorum. Bu olay gizli ve aleni tüm düşmanlarıma bir uyarı olsun. Ben eski türden bir şansölye değilim. Ben Hitler’im! Partinin ve devletin tek efendisi var, o da benim!”

Yaşam alanı Hitler’in öncelikle ele aldığı konulardandı. Avusturya ve Çekoslovakya’nın Südet bölgesinin ilhakını bu anlamda değerlendirmek gerekir. Bu süreçte kendisine karşı çıkanları tehdit etti…

“Almanları üstün ırkın temsilcileri olarak görmeyenler, mülklerinin ellerinden alınması, hapis ve ölümle cezalandırılmalı. Alman iktidarına direniş gösteren köyler yakılmalı ve yerle bir edilmeli.”

Yandaşlarına sıkça ateşli konuşmalar yaptı. Bu konuşmalarda kendi yaptıklarını abartarak, bunları önemli kılarak hasımlarına yüklendi, onları küçük gördü ve sistematik bir şekilde eledi.

“Evet Beyler! Siz büyük bir dönemde yaşıyorsunuz. Böyle ufak işleri aradan çıkarıveriyoruz. Filin minik fareyi eziverdiği, fil ve fare masalını biliyorsunuzdur. Güçlünün zayıfı yutması bir doğa kanunudur.”

Ellinci doğum gününde toplumdaki tansiyonu biraz düşürmek adına bazı muhaliflerini serbest bıraktı. Ancak giriştiği savaş sürecinde kazandığı beklenmedik başarı, bir yandan yeteneklerini abartmasına neden oldu, diğer yanda Alman halkının geleceğine ipotek koydu.

“İktidarı on yıl önce ele geçirmemiş olmam ne kötü. Şimdi elli yaşındayım. Planlarımı daha fazla erteleyemem. Almanya için yaşam alanını ve zenginlik kaynaklarını garantilemem gerekiyor. Bir dahi yüzyılda bir geliyor bu dünyaya. Bu yüzden görevlerimin yerine getirilmesini benden sonrakilere bırakamam. Onların tek görevi olacak: Benim fethettiklerimi ellerinde tutmak.”

Nitekim 30 Nisan 1945’te intihar ettiği sığınağın içinde kaleme aldığı vasiyetinde Alman ulusunun geride kalanına şöyle seslendi:

“Her şeyden öte ulusun yeni liderlerine başlattıklarımızı tamamlamayı görev veriyorum. Irkçı yasaların kesin bir şekilde takip edilmesi ve yaşantımızı karartanlarla etkin bir şekilde savaşılması esastır…”

(*) Alıntılar ‘Hitler Kitabı’ndan yapılmıştır (NTV Yayınları).

Yayına hazırlayanlar: Henrik Eberle – Matthias Uhl

Çeviren: Mustafa Tüzel