Yeni TTK’da azınlıklara sürpriz…

Yeni Türk Ticaret Kanunu ile kurumsal yönetim ilkeleri büyük önem kazanmakta ve sermaye şirketleri halka açık şirketlere yakınlaşmaktadır. Şeffaflık ilkesi ile bilgi toplumu hizmetlerinin verilmesi sağlanmaktadır. Ancak ticari yaşamda Türkiye’ye çağ atlatacak ve her kesimi ilgilendiren yasadaki bir hüküm tedirginlik yarattı.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
29 Şubat 2012 Çarşamba

17 Ağustos 2011 tarihinde gazetemizin Ekonomi-İş sayfasında; “Yeni Türk Ticaret Kanunu iş dünyasına yeni olanaklar sunuyor” başlığı ile yazdığım yazıda; 1956 yılında oluşturulan ve ‘Hirsch Kanunu’ olarak bilinen Türk Ticaret Kanunu’nun, 56 yıl sonra ‘Tekinalp Kanunu’ olarak değiştirildiğine değinmiş, yeni yasada şeffaflaşma ve kurumsal yönetim ilkelerinin büyük önem kazandığını belirtmiştim.

 Prof. Ernest Hirschkimdir? Yargıtay Ticaret Dairesi Eski Başkanı İsmail Doğanay profesörün ölümünün yirminci yıldönümü vesilesiyle kaleme aldığı bir yazıda hocasından şöyle söz eder; “Hitler’in bilmeden biz Türklere yaptığı en büyük iyilik, üstün ırkçılık iddiası ile ülkesinden kovduğu Yahudi asıllı fakat dünyaca ünlü 45-50 kadar bilim adamının bize sığınmasına neden olmasıdır. İstanbul Üniversitesi’ne gelen bu bilim adamları içerisinde Türkçeyi en erken öğrenen ve öğrencilere ilk kez ‘Türkçe’ olarak ders vermeye başlayan aziz hocamız Hirsch’tir. Değerli hocamız Türkiye’de kaldığı yirmi yıl içerisinde sadece hocalık yapmakla kalmamış, aynı zamanda, halen yürürlükte olan ‘Türk Ticaret Kanunu’ tasarısını da -karşılığında hiçbir ücret almadan- tek başına hazırlamıştır.” (Cumhuriyet 30.03.2005)

Ve 65 yıl sonra yeni yasa tasarısını hazırlayacak kurula başkanlık etme görevi Hirsch’in öğrencisi Prof. Dr.Ünal Tekinalp’a verildi. Tekinalp, Hirsch ile başından geçen bir anıyı şöyle aktarır: “Yıl  -büyük olasılıkla- 1983’tü. Sömestr tatili sebebiyle birkaç günlüğüne eşimle Hirsch’lerin Königsberg’deki evlerinde konuğuz… Bir akşam yemeğinden sonra profesör ile çeşitli konular üzerinde konuşuyoruz; profesör, konuşmasını Türk devrimlerinin, özellikle hukuk ve üniversite devriminin tehlikede olup olmadığı sorusuna odaklıyor. Hirsch bir bilim adamının hiçbir zaman - kendi ifadesi ile - ‘superlative’ yani en üstünü belirten sıfatlar kullanmaması gerekliliğini söylerdi. Ona göre, sadece en üstünü belirten sıfatlar değil, ‘çok önemli’, ‘olağanüstü’, ‘sıra dışı’ ve ‘emsalsiz’ gibi güçlü sözcükler de görüşün yetersizliğini ifade eder. (…) Hirsch Türkiye’de bir ticaret hukuk bilgini olarak tanınır. Oysa onun bir de hukuk sosyologu kimliği vardır.”

İlginç olan 1956 tarihli Almanya Ticaret Kanunu’ndan uyarlanan yasanın bu ülkede dört yıl sonra terk edilmesine rağmen ülkemizde altmış yıl daha yürürlükte kalmasıdır.

Bu köşe yazısında amacım, sadece Nazizmin pençesinden kurtulup Türkiye’ye sığınan değerli bilim adamı Hirsch’in istisnai kişiliğini vurgulamak değil. Seleften halefe devam eden bu serüvende -Türk Ticaret Kanunu’nun oluşumunda- önemli gördüğüm bir konuya değinmek istedim.

2002 yılında yeni bir kanunun hazırlanması yönünde başlatılan çalışmalar yıllar sürdü ve en nihayet yasa 13 Ocak 2011’de meclis tarafından partiler arasında varılan mutabakatla kabul edildi. Kanunun yürürlük tarihi ise 1 Temmuz 2012 olarak belirlendi. Ve bilinçli, bilinçsiz bir eleştiri bombardımanı başladı.

Yasanın 39. maddesinin 2. fıkrasına göre anonim ve limited şirketler her türlü kâğıt ve belgede daha evvelce yer alan bilgilerin dışında internet sitesinin adresini, yönetim kurulu üyelerinin, müdür ve yöneticilerin isim ve soyadlarını göstermekle yükümlü tutulmaktadırlar.

Şükrü Kızılot, bu hükmü “matbaacılara iş çıktı” diyerek eleştirmekte. Her zaman birilerinin mutsuzluğu diğerlerinin mutluluğuna yol açar. Ancak söz konusu düzenleme oldukça ciddi ve endişe verici.

Yıllardır kimliklerdeki din hanesinin kaldırılmasını savunduk. Bu kez şirketlerce düzenlenen her belgede, örneğin faturalarda, yönetim kurulu üyelerinin tek tek belirtilmesi zorunluluğu getirilerek deşifre olmalarına yol açılmaktadır.

Ortada bir ayırımcılığın söz konusu olmadığı, yasa hükmünün genel bir nitelik taşıdığı açık. Hatta öngörülen uygulamanın şeffaflık ilkesinin bir gereği olduğu ileri sürülebilir. Sermaye şirketleri halka açık şirketlere yakınlaştırılırken tüm bu bilgilerin şirketin internet sitesinde yayımlanması da zorunlu tutulmaktadır. Ne var ki kötü niyetli amaçlarla kullanılmaya elverişli olan bu uygulama hem genelde, hem de azınlıklara mensup şirket yönetim kurulu üyeleri arasında son derece tedirginlik yaratmaktadır.

Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı TTK’nın kutsal bir kitap olmadığını, ikincil düzenlemelere ilişkin çalışmaların sürdürüldüğünü, piyasanın aktörleri ile görüş alışverişinde bulunulduğunu, ancak yasanın belirlenen tarihte yürürlüğe gireceğini, herkesin hesabını buna göre yapması gerektiğini belirtti.

Umarım sözünü ettiğimiz hüküm de değiştirilecek maddeler arasında yer alır.