Arşivden bir yazı

Rıfat N. Bali’nin ‘Gayrimüslim Mehmetçikler/Hatıralar-Tanıklıklar’ kitabını yayımlanmasından hemen sonra okumama rağmen “isminden veya gayrimüslim olmandan dolayı bir problem yaşadın mı?” sualini ilk kez irdeleyen, çok sayıda mülakat ve hatırata yer vererek konuya ışık tutan bu yapıttan söz etme fırsatım olmadı. Kitapta yazarın yer verdiği bir anımı yeniden aktarmak istiyorum.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
21 Aralık 2011 Çarşamba

Gazetemizin önceki Yayın Koordinatörü Tilda Levi’ye göre her köşe yazarının yılda bir kez eski bir yazısını yeniden yayınlama hakkı varmış!.. Bu kuralı nereden çıkardığını bilemiyorum ama bu hafta bu öneriyi benimsedim. Öyle işin kolayına kaçmak için de değil, ciddi nedenlerim var.

İlkin İzel Rozental’ın geçen hafta kaleme aldığı; ‘Klişeleştirebildiklerimizden misiniz acaba?’ başlıklı yazısında ‘öteki’ hakkında beyinlerimizde yer alan şablonlara ilişkin aktardığı üç farklı anısını okuduktan sonra geçmişte yaşadığım benzer bir durumu anımsadım.

Rıfat N. Bali’nin nerede ise tüm eserlerini okudum ve değerli araştırmacının kitaplarına ilişkin izlenimlerimi her fırsatta köşemde ele almaya çalıştım. Nedense ‘Gayrimüslim Mehmetçikler/Hatıralar-Tanıklıklar’ kitabını yayımlanmasından hemen sonra okumama rağmen “isminden veya gayrimüslim olmandan dolayı bir problem yaşadın mı?” sualini ilk kez irdeleyen, çok sayıda mülakat ve hatırata yer vererek konuya ışık tutan bu yapıttan söz etme fırsatım olmadı.

Kitabı okuyan genç bir dostumun; ‘Gayrimüslim Mehmetçikler/Hatıralar-Tanıklıklar’da benim ve İzel’in anılarını ‘en çarpıcı örnekler’ olarak nitelendirmesi üzerine 23.Şubat.2005 tarihli Şalom’da, ‘Kimliklerdeki din ibaresi’ başlığı ile yer alan yazımı okumayanlar için yeniden aktarmak istedim.

“Herkesin belleğinde anlatmaktan hep keyif aldığı bir ‘askerlik dosyası’ vardır. Yıl 1971, 12 Mart sonrası, Tuzla Piyade Okulu’ndayım. İsmim tamam da soyadım kafaları karıştırıyor; ‘Barakaş’ oluyor, ‘Karakaş’ oluyor. Tabi diplomaların hazırlanacağı gün ‘gerçek’ ortaya çıkıyor. Kalemde görev yapan yedek subay adaylarından biri kimliğimi görüyor ve bana ‘iyi yutturdun ha!..’ diye yarı kinayeli bir edayla sitem ediyor.

Altı aylık dönem tamamlandı, kuraların çekileceği gün gelip çatıyor. İki bin kişi büyük bir salonda yer alıyoruz. Ben hukukçular arasındayım, 40-50 aday var. O sırada Fransızca özel kuraları çekilmek üzere, katılan sayısı üç. Arkamdan bir arkadaşım iteliyor; ‘Saint-Joseph mezunu değil misin, ne duruyorsun?’ Albaya durumu açıklıyorum, ‘tamam, yalnız dördüncü sırada yer alacaksın’ diyor.

İlk kurayı çocukluk arkadaşım İzak K. çekiyor, dolu; Ankara Genelkurmay Başkanlığı… şansım neredeyse sıfıra iniyor. İkinci çekiyor boş, üçüncü çekiyor yine boş… Salonda korkunç bir uğultu kopuyor. Bana da Kara Kuvvetleri Komutanlığı nasip oluyor. İkimiz de bu merkezlerde görev göremeyeceğimizi biliyorduk, ama en azından Ankara’da olacaktık.  

Tayinimiz Mamak’a çıkıyor, tümende tutuklu olarak kimler yok, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Behice Boran vs. Bir süre ‘azılı’ olmayan siyasileri hamama götürüp getiren Hazır Kıta’da komutan olarak görev yapıyorum, kaçsalar vuracağım…

Ancak bir yıllık hizmet süremin önemli bir bölümünü vekaleten deruhte ettiğim İdari-Hizmet Bölümü komutanı olarak geçiriyorum. Bölükteki erlerin büyük bir bölümü boksör ve güreşçi, başlarında antrenör olarak bir kıdemli çavuş yer alıyor. Ben ise kantine aldırdığım bir tost makinesinde para kırıyorum, bu varidatı da bölüğün bahçe ve binasının boyanmasında, çiçeklendirilmesinde kullanıyorum.

Terhis günü gelip çatıyor, gidip Alay komutanımla vedalaşıyorum. Ayrılırken arkamdan tabur komutanı ile konuşmasını duyuyorum; ‘Yahudi idi, ama iyi bir subaydı…’ Ne de olsa övgü dolu sözler…

Otuz yıllık meslek yaşantımda soyadımdan dolayı ne resmi makamlar nezdinde, ne de özel sektörde, ilişkide bulunduğum üst düzey yöneticiler tarafından dini kimliğime karşı en ufak bir ayırımcılığın yapıldığına, her hangi bir imada bulunulduğuna tanık olmadım.

Avrupa Konseyi Irkçılıkla Mücadele Komitesi’nin Türkiye Raporu’nda nüfus cüzdanlarından din hanesinin kaldırılması tavsiyesi AKP’de olumlu karşılandı.*

Biz bunu yıllar boyu savunduk, Yahudi kimliğimizi gizlemek adına değil, daha laik, daha demokratik bir Türkiye’nin oluşması adına.

Sanıyorum ki, benim kuşağım Muhlis Tekinalp’tan farklı olarak Türk ve Yahudi kimliği ile daha barışık yaşadı, sükutu hayale uğramadı.”

* O gün bugündür bekliyoruz… Ayrıca yeni anayasanın hazırlanma sürecinde ‘eşit vatandaşlık’ kavramının sadece kağıtta kalmaması, farklı inanç sahiplerinin devletin her kademesinde görev alabilmeleri yönünden de konu önem taşımaktadır.