Bedensel ve ruhsal güzellik

Son aralar kendimden fazlaca söz ediyorum. Yaşlılık belirtisi belki de… Ne var ki insan ne denli yaşlansa ruhu, duyguları hep genç kalıyor. Bunca sorun içinde bedensel ve ruhsal güzellikten söz etmek güncel siyasal gelişme ve sıkıntılardan bir kaçış yolu mu? Belki de öyledir.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
7 Eylül 2011 Çarşamba

Uzun bir bayram tatili sonrasında bende iz bırakan olaylar: Dünya Atletizm Şampiyonası’nda protez bacaklarla koşan Oscar Pistorius’un azmi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın azınlıklara düzenlediği iftarda ezanlı, çanlı, hazanlı mesajı ve Ertuğrul Özkök’ün; ‘Bana bunu yapmayacaktın Gila’ başlıklı yazısında; “Ve o yüzden artık Yahudilerden nefret ediyorum” şeklindeki söylemi ile kasıtsız da olsa hem gazete mensubu bir yazarın Yahudi kimliğini afişe etmesinin, hem kime öykündüğü belirsiz o anlamsız şakasının yarattığı üzüntü…

Tatilin son günü açıklanan ‘Palmer Komisyonu’nun raporu ise üzüntüden öte Türkiye-İsrail ilişkilerinin yakın gelecekte düzelmesi ve yeni gerginliklerin yaşanmaması yönündeki tüm umutlarımı yok etti. Umarım yanılmış olayım.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un; bölgede gelecekte sağlanacak barış adına Türkiye ve İsrail arasında iyi ilişkiler kurulmasının büyük önem taşıdığının altını çizerek taraflara ilişkileri düzeltme ve Palmer Raporu’nun tavsiyelerini dikkate alma yönündeki çağrısının sağduyu içinde değerlendirilmesini isterdim.

***

Son aralar kendimden fazlaca söz ediyorum. Yaşlanmaya yüz tutmanın bir belirtisi mi bu acaba?.. Ne var ki insan yaşlansa da ruhu, duyguları hep genç kalıyor.

Bir süre önce belli ölçüde görüşümü engelleyen gözaltı ve üstü yağ torbacıklarını aldırdım. Pek çok dostum gençleşmişsin, ne yaptın bıyığını mı kestin -otuz yıldır bıyığım yok- gözlüklerini mi çıkardın diye sorduklarında basit bir estetik ameliyatı geçirdiğimi söylüyorum. Peki, gerçek güzellik insanın içindeki, ruhundaki güzellik değil midir? Doğru, ancak insanın kendi ile barışık olması bu içsel güzelliğin az veya çok yüzüne veya vücuduna da yansımasına bağlı.

Yahudilikte ‘mitsva’ların yerine getirilmesi, ‘sadaka’ yapılması ile insanın iç dünyası da güzelleşmekte. Ancak dini metinlerde doğrudan fiziki güzelliklere referans yapan kaynaklar da mevcut. Örneğin Talmud’da Rabbi Yohanan için; “vücudu o denli ışın ışın ve pak idi ki sadece kolunu hareket ettirdiğinde karanlık bir odayı aydınlatırdı” diye yazar. Keza ‘Midrash Tanhuma’da, Yosef; “Yüzü ve endamı ile güzel” diye betimlenir. Kral Davud’un da güzel kadınların çekiciliğine karşı ne denli hayranlık duyduğunu bilmekteyiz. Gerçekte, Yahudilik ile estetik arasında bir bağdan söz etmek mümkün.

Kadınların estetik ameliyatlar yaptırmalarından bu yana yarım yüzyıldan fazla bir zaman geçti. Başlangıçta ravların görüşleri alınırdı. Estetik ameliyatı geçirmek isteyen Ortodoks bir Yahudi kadınının başvurusuna Rav Moshe Feinstein’ın (1895-1986) yanıtı dikkat çekicidir: “Öngörülebilecek tehlikelere rağmen bu şahsın sonuçta evlenmesine yol açabilecek olan estetik bir ameliyat geçirmesini onaylıyorum.” Dinin güncel gereksinimlere ne denli pratik çözümler getirebildiğini bu örnekte görebilmekteyiz.

Bir Alman Yahudisi olan Dr.Jakob Lewin Joseph’in burnu antisemit hakaret ve alaylara konu olan bir kadına, 1898 yılında gerçekleştirdiği estetik ameliyat, tıp tarihinde plastik cerrahi dalında bir ilk oluşturacaktı.

1912 yılında da ünlü oyuncu Sarah Bernhardt hem Amerika’da, hem de Fransa’da yüz estetiği ameliyatı oldu.

Günümüzün gelişen dünyasında estetik kavramı giderek evrenselleşti, teknolojik yenilikler sayesinde kadın erkek ayırımı olmaksızın plastik cerrahi insanı güzel olmaya, zamana dur diyebilme arayışına iteledi. Estetik kaygılar kişisel mutluluğu doğrudan etkileyen bir kavram olarak karşımıza çıktı.

Fiziki estetiğin yanı sıra iç dünyamızı da güzelleştirmenin bir yolu da hemcinsine yardımdır. Önce en yakınımızdaki ihtiyaç sahibinden başlayarak, Somali gibi her gün binlerce kişinin, bebenin açlıktan kırıldığı dünyamızın çirkin yüzünü değiştirmek için de elimizden geleni yapalım.