Kuzen Moritz

 

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
3 Ağustos 2011 Çarşamba

Yidiş , öğrenmediğime sonradan pişman olduğum bir dil. Ailemin baba kanadının bir bölümü Aşkenaz’dı. ‘Kadın evlenince erkeğin soyadını, erkek evlenince kadının ailesini alır’ misali babam da Yidiş’i genelde sadece duş aldığında söylediği şarkılarda kullanırdı. Aklımda tek bir sözcük yok; ama tınılar hala kulağımda. Bir de tabii ara sıra evimize yemeğe gelen babamın müzmin bekar kuzeni Moritz Moskoviç vardı. Uzun boylu, zayıftı. Tiklerini görmezlikten gelirdim. Salondaki bir koltuğa gömülür ve babamla Yidiş dilinde sohbete başlarlardı. Moritz ‘r’leri ‘ğ’ olarak telaffuz eder, el kol hareketleriyle hızlı hızlı konuşurdu. Tabii dediklerinden bir şey anlamaz ama sözcüklerin melodisi hoşuma giderdi. Gel zaman git zaman Moritz vefat etti. İlk kez o zaman bir mezarlığa gittim. Niye gittiğimi anımsamıyorum zira yaşım küçük olmalıydı. Doğa kanunu, zaman geçtikçe mezarlıklara daha sık gider olduk. Aşkenaz Mezarlığı’nın önünden her geçişimde, ‘Moritz’i ziyaret etmeliyim’ diye aklımdan geçiririm. Ama nedense o gün bir türlü gelmedi.

Şimdiye kadar yazdıklarım Yidiş’in bizim ailedeki yurt içi versiyonuydu. Yurtdışında olduğumuzda ise sihirli bir değnekti Yidiş. Her kapıyı açıyordu sanki. Babam lisanı kiminle konuşabileceğinin kokusunu alırdı. Özellikle otel lobilerinde veya kahvaltı salonlarında kahkahalarla biten uzun sohbetleri olurdu. Anlamadan dinlerdim. Herhalde babamın ebediyen yanımda kalacağını ve er ya da geç bir gün benim de bu lisanı anlayacağımı zannederdim. Öyle olmuyor tabii, Yidiş göz göre göre elimden kayıp gitti. Onun için de yıllar geçip olgunlaştığımda, Judeo-Espanyol’da aynı hataya düşmek istemedim. Elimden geldiğince sarıldım. Zira biz bu lisanlarla, sadece dili değil bir kültürü de yakalıyor ya da kaybediyoruz.

***

6 Ağustos akşamı Büyükada Anadolu Kulübü’nde bir Nino Varon gecesi yaşanacak. Geçen sene katılanlar anımsayacaklardır, müzik hem bizlere, hem de Nino ile bar- mitsva yapan, o zamanın çocukları, bugünün gençlerine de hitap edecek. Uzun zamandır karşılaşmadığımız yaşıtımız dostlarla bir arada olmak eminim bizleri iyi hissettirecek. En güzeli ise müzik düğünlerde olduğu gibi bilmem kaç desibelle insanı tavana fırlatmayacak, konuştuklarımızı duyabileceğiz.

***

Geçen hafta Maden’deki ‘Gözlü Ev’den bahsetmiştim. Daha sonra orayı gezen eşime nasıl bulduğunu sordum. ‘Keşke gitmeseydim’ yanıtını verdi. ‘Neden’ dedim, ‘Yüksek tavanlar, balkon, şahane manzara…’ Meğerse bir vesile ile geçmiş yıllarda içerisini gezmiş. Tavanlardaki fresklerin, duvarlardaki simgelerin beyaz boya ile kapatıldığını görünce üzülmüş. Haklı; restorasyon anlayışımız ne de olsa biraz ticari. Bu arada internet bilgilerine dayanarak ‘Gözlü Ev’in bir mabet görevi yapmadığını yazmıştım. Aldığım uyarılar çerçevesinde, konuyu araştırıp ileri bir tarihte sizlere ileteceğim.

***

Teşa-Beav genelde ağustos ayının en sıcak günlerinde yaşanır. Ve biz Şalom ekibi yıllar önce gene bu sıcaklarda yitirdiğimiz Muhasebe Sorumlumuz, sevgili dostumuz Lizet Cur’u anarız. Sevecenliğinle, iyi niyetin ve güleryüzünle hep bizimlesin Lizet. Mekânın cennet olsun.