Büyük olmak

On bir sene önce tarih yazan takım şimdi tarihi deyim yerindeyse tersten yazıyor. Vatandaşın aklına da ister istemez şu soru geliyor: Nasıl bir çehre on – on bir sene içerisinde bu kadar terse dönebilir. Galatasaray her şeyi mi yanlış yaptı?

Rıfat KARAKÖY Köşe Yazısı
13 Nisan 2011 Çarşamba

Başlıktan da az çok tahmin ettiğiniz gibi yazımın konusu bu sezonun hayal kırıklığı Galatasaray olacak. Bir kulüp düşününki Türkiye’ye tarihinin kulüpler bazında en büyük sportif başarılarını kazandırmış. Bir kulüp düşününki Avrupa’da yenmediği büyük kulüp kalmamış. İşte o kulübün adı Galatasaray.

Bir Fenerbahçeli olarak yukarıda yazdığım satırları elbette ki çok hoşuma giderek yazdığım söylenemez ancak Galatasaray’ın Türk futboluna kazandırdığı büyük başarıları görmezden gelirsek yalnızca Sarı Kırmızılılara değil Türk futboluna haksızlık etmiş oluruz diye düşünüyorum.

Bu hafta itibari ile o Avrupa şampiyonluğu apoletini takmış İstanbul’un Avrupalı takımı ligden düşme potasının iki sıra üstünde, düşme hattı ile dokuz puan farkı var ve eksi dokuz averajla tarihinde ilkleri yaşıyor.

On bir sene önce tarih yazan takım şimdi tarihi deyim yerindeyse tersten yazıyor. Vatandaşın aklına da ister istemez şu soru geliyor: Nasıl bir çehre on – on bir sene içerisinde bu kadar terse dönebilir. Galatasaray her şeyi mi yanlış yaptı?

Bu süreçteki ilk yanlış bana göre UEFA Kupası imajı çok iyi kullanılmaması oldu. Kupa paraya çevrilemedi. Şampiyon kadro elde tutulamadı. Bunlar ardı ardına yaşanmış hatalar zinciridir. Galatasaray için ikinci kırılma noktası ise Lucescu’nın gönderilmesi olmuştur fikrimce. Bir teknik direktörün takımı şampiyon yaptıktan sonra gönderilmesine gerçekten çok karşıyım. Bir yerde zaten başarı varsa, “bu ondan daha iyi” zihniyetiyle o başarı bozulmamalı. Bir ara Fenerbahçe için söyleniyordu aynı şeyler. Galatasaray’ın son yıllarına baktığımız zaman tıpkı “Eski Fenerbahçe” gibi bir istikrarsızlık söz konusu. Takımın iskeleti sürekli bozuluyor. Sürekli yeni bir takım kuruluyor, ondan dolayı başarısızlık kaçınılmaz oluyor.

En son, en güncel hatalara baktığımız zaman ise UEFA Kupası kahramanlarının takımdan adeta uzaklaştırıldığı ortaya çıkıyor. Bir Hakan Şükür’ün, bir Hasan Şaş’ın takımdan gönderilme şeklini çok yanlış buluyorum. Hagi ve Bülent Korkmaz gibi, isimlerin harcanması da cabası. UEFA Kupası kadrosundan hemen hemen herkes Galatasaray’a hizmet edemeyecek duruma geldi ya da getirildi. Türkiye burası, burada hiçbir başarı cezasız kalmaz.

Galatasaray’ın son ve düşüncelerime göre en büyük hatası ise onun kalbi, evi, her şeyi Ali Sami Yen’i bırakmak oldu. Türk Telekom Arena gerçekten çok modern ve güzel bir stat ancak stadyumun sloganı “mekân oynatıyor” lafı bence Ali Sami Yen için kullanılsa daha gerçekçi bir slogan olurdu. Galatasaray oradan vazgeçmeseydi bence şu an bu kadar güçsüz durumlara düşmezdi.

Cumartesi günü Fotomaç Gazetesi’nin değerli yazarlarından çok sevdiğim abim Bülent Tuncay’ın yazısını okudum. Kendisi yazısında Atletico Madrid gibi, Dormund gibi büyük takımların zaman zaman ne kadar kötü durumlara düştüklerini ancak o günlerden çıkıp yine başarı dolu günlere döndüklerini Galatasarayla eşleştirerek anlatmış. Bu örnekten sonra ise Türk basınının duayen ismi İslam Çupi’nin meşhur sözü “Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte adı konamaz” lafının tüm büyük takımlar için olduğunu vurgulamış. Her büyük takımın bazı dönemlerde bu durumlara düştüğü görünen bir gerçek. Ancak Galatasaray camiası gerçekten Türkiye’nin en güçlü oluşumlarından bir tanesi, ben en kısa zamanda Galatasaray’ın bu durumdan kurtulup bildiğimiz Galatasaray’ı izleyeceğimi umuyorum. Spor Toto Süper Lig’in çok daha renkli geçmesi için bu renklerin içerisinde mutlaka sarı ve kırmızı da olmalı çünkü…