Bir başkadır benim memleketim

Rafael ALGRANATİ Köşe Yazısı
30 Mart 2011 Çarşamba

Askere gittiğimde “memleketin nire?” sorusu ile öğrendim “memleket” kelimesinin “ülke” anlamı dışında “insanın doğup büyüdüğü yer; şehir” anlamına da geldiğini. O zamanlar fark etmeye başlamıştım bu soruya cevap verirken başımın omuzlarımın üstünde bir farklı dikleştiğini, kendimi ayrıcalıklı hissettiğimi, İzmirli olmaktan gurur duyduğumu. Aradan geçen uzun yıllar boyunca, zihnimde unutmaya terk ettiğim onca sıkıntılı döneme rağmen İzmir’e olan tutkum sürekli pekişti. Kendi kendime bile “keşke İzmir’de doğmasaydım” demedim hiç. “Keşke İzmir’de yaşamasaydım” düşüncesi hiç geçmedi aklımdan. Aksine; her uzaklaşışımda, gittiğim yerlerin tüm güzelliklerine ve beni çeken bağlarına rağmen büyük bir özlemle döndüm “memleket”ime. Hep mırıldandım Ayten Alpman’ın seslendirdiği Fikret Şeneş’in yazdığı güftenin dörtlüklerinden en azından birini…   

Havasına suyuna, taşına toprağına / Bin can feda bir tek dostuma / Her köşesi cennetim, ezilir yanar içim / Bir başkadır, benim memleketim!...

Cumartesi günü, öğle sularında eşimle Kordon’a hava almaya çıktık. Baharın İzmirlilere göz kırptığı pırıl pırıl bir gündü… Hani güneşte üstünüzdeki incecik mont fazla gelir, çıkardığınızda ise gölgede direnmeye çalıştığınız hafif bir ürperme hissedersiniz ya… Hani uzun bir kıştan sonra “Ahh... Keşke güneş gözlüklerimi yanıma alsaydım” dedirten baharın ilk güneşli günleri vardır ya... İşte öyle! Hayatın ve doğanın tüm güzelliklerinin içinize dolduğunu hissettiğiniz bir gün!...

Müdavimi olduğumuz mekânın boş masalarının birine oturduk. Oturduktan birkaç dakika sonra başlayan bir yürüyüşü, tribünden izler gibi baştan sona izledik. Hayranlıkla!.. Gururla!.. İçimde İzmirliliğimi bir kez daha pekiştiren onlarca duyguyla...

Anadolum bir yanda yiğit yaşar koynunda / Âşıklar destan yazar dağlarda / Kuzusuna kurduna Yunus’una Emrah’a / Bütün alem kurban benim yurduma…

Başımdan geçen küçük bir kazanın meşguliyeti ile hiç haberim olmamıştı… Meğerse haftalar önce planlanan “Vardiya Bizde Platformu”nun düzenlediği “Vatanseverlere Özgürlük” yürüyüşüne denk gelmişiz. 25-30 dakika boyunca binlerce insan geçti önümüzden. Ellerinde bayraklarla, pankartlarla, resimlerle, Ege’nin her tarafından yürüyüşe katılmak için gelen binlerce güzel insan!

Geçenlere odakladım kendimi… Türkiye’nin ya da Ege’nin mozaiğini oluşturan güzel insanlara. Aydını, sanatçısı, öğretmeni, emeklisi, subayı, üniversite talebeleri, bastonları ile zorlukla yürüyen yaşlıları, hamileleri, bebek arabalarına koydukları çocukları ile genç anne ve babaları, torunlarını omuzlarında taşıyan dedeleri, büyükanneleri, arabalarının tekerleklerini iterek katılan engellileri, çiftçileri, kenarları oyalı kar gibi bembeyaz başörtüleri ile yüzlerinden nur akan nineleri, anne ve babalarının ellerinden tutarak onlarla beraber slogan atan çocukları seyrettim.

Alkışlar… Alkışlar ve alkışlar vardı sadece…

Mecnun’a Leyla’sına erişilmez sırrına / Sen dost ararsan koş Mevlana’ya /     Yeniden doğdum dersin derya olur gidersin / Bir başkadır benim memleketim

Bu kadar farklı insan tek bir yürekti sanki… Onlarca farklı görüşü dile getiren gruplar, bir birliği oluşturduklarının sorumluluğu içinde ahenkle, kardeşlik duyguları ile ve en önemlisi bu vatana olan sevgilerini etraflarına yansıtarak yürüyorlardı. Her adımda onlara katılanlarla birlikte bir sevgi seli oluşturuyorlardı.

Gözü pek yanık bağrı, türkü söyler çobanı / Zengin fakir hepsi de sevdalı / Ben gönlümü eylerim gerisi Allah kerim / Bir başkadır benim memleketim!

Yürüyüşe Cumhuriyet İçin Güç Birliği Platformu, Atatürkçü Düşünce Derneği, İzmir Emekli Subay Eşleri Derneği, Cumhuriyet Kadınları Derneği, Devlet Tiyatrosu Opera ve Bale Çalışanları Vakfı üyeleri, Halkın Kurtuluş Partisi, İzmir Tabipler Odası ve daha birçok kuruluş destek vermekteydi. Kuşadası, Burhaniye, Fethiye gibi Ege Bölgesi’nin çeşitli yerlerinden hatta Çanakkale’den gelen kurum yöneticileri ve katılımcılar da vardı.

Birileri kucaklarında zorlukla taşıdıkları bir tomar çiçekten sağa sola çiçek sunmakta, akülü arabasına hoparlör yerleştiren bir engelli “Onuncu Yıl” marşını çalarak herkesi havaya sokmakta, başkaları ise kafelerde banklarda oturanları alkışa ve yürüyüşe davet etmekte idi. Binlerce insan bir oldu, birlik oldu, el ele yürüdü, sel gibi aktı İzmir Cumhuriyet Meydanı’na…

Ne bir taşkınlık!...

Ne bir münakaşa!...

En sonda korteji takip eden bir grup dışında, ne de tek bir polis vardı kordon boyunca.

Bu mudur?

Budur!

Evet, işte budur İzmir!

Havasına suyuna, taşına toprağına / Bin can feda bir tek dostuma / Her köşesi cennetim, ezilir yanar içim / Bir başkadır, benim memleketim!...