Bir sosyal aktivist

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
10 Kasım 2010 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta gazetede okuduğum bir vefat ilanıyla sarsıldım. Ruth Fayon’un uzun süredir rahatsız olduğunu biliyordum, ama gene de bir tuhaf oldum. Genç değildi; 82’sindeydi. Yaşamı boyunca çevresine yansıttığı enerji öylesine yoğundu ki… Erken yaşta beyazlaşan saçlarına ters orantılı olarak her zaman kullandığı kırmızı ruj onun alamet-i farikasıydı. Hayat karşınıza bazen öyle insanlar çıkarır ki, bu kişileri tanımak sizin şansınızdır. Onlardan biriydi Ruth Fayon benim için.

Çocukluk yıllarımda tanıdığım Ruth ve Moni Fayon annemle babamın arkadaşlarıydı. Yurtdışında okuduğum dönemlerde zaman zaman hafta sonlarını evlerinde geçirdim. Hep sıcak karşılandım. Bende ‘buz’ etkisi yaratan tek ‘ayrıntı’ Ruth’un kolunda gördüğüm rakamlardı. Ruth Fayon hayatımda karşılaştığım ilk Holokost kurtulanıydı. Ve tabii zihnimde/kalbimde ayrı bir yeri vardı. 12-15 yaşları arasında Theresienstadt, Auschwitz ve Bergen-Belsen’de bulunmuştu. Orada yaşadıklarını yıllar boyunca okullara giderek öğrencilere anlattı; üşenmeden. Holokost inkârcılarından gelen bazı ters tepkilere aldırış etmeden, çağrıldığı her ülkede konferanslar verdi. 2006 yılında İstanbul’da davet edildiği bir konuşma sonrasında da, Şalom’da onunla yapılan bir söyleşi yayınlanmıştı.

Ruth’un sesi kulaklarımdan hiç gitmeyecek. O elinden alınan çocukluğunu belki bir nebze de olsa evlatları İlona, Sam ve Luc’u büyütürken yaşadı. Ama gerçekte sanki ufaklıktan beri ayakları yere basan bir erişkin, çok yönlü bir sosyal aktivist ve yüreği sonsuz sevgiyle dolu bir insandı. Mekânı cennet olsun…

* * *

Ester Almelek, İnkılâp Yayınları’ndan çıkan son kitabı, ‘Venedik’te Sanatın Gölgesi’nde Aşk’ı imzalayıp gönderme inceliğinde bulundu. Kitabı geçen akşam eve götürdüm ve soluksuz okumaya başladım. Kullanılan yazı üslubunun yanı sıra kurgusu o denli sürükleyici ki, kitap bitiminde kendimi yalnız Venedik sokaklarında değil, kahramanları Francesca ve Can gibi sanatın tüm çizgilerinde yoğunlaştırdım adeta.

Büyük keyifle okunacak bu kitabı bir an önce edinmenizi öneririm.

* * *

Pazar günü katıldığım Limmud Kültür Festivali organizasyonunu gerçekleştirenleri ve onca kişiye kusursuz bir öğle ve akşam yemeği ikram eden Barınyurt’u bir kez daha kutluyorum.

Güne birinci katın koridoruna yerleştirilmiş Nesspresso’nun makinesinden bir expresso içerek başladım. Ne keyifliydi bilemezsiniz. Etkinlik süresince ‘hayallerimin peşinde’ koştum. Kimi kez ‘ah şu sınıf biraz daha büyük olamaz mıydı’, kimi kez, ‘şu konuşma biraz daha süremez miydi,’ diye söylendim durdum. Dinlediğim, birbirinden ilginç birkaç konuşmacıdan sonra, Sara Aji’nin seramik atölyesinde yaratıcılığın doruğunda(!) sekiz arkadaş toprak ve kille yoğrulduk. 17:30’dan sonra yoğun bir bilgi yüklemesinin ardından günü bitirdim.  Ama avluda toplananlarla kaynatma/bilgilendirme sohbetine katılmayı da ihmal etmedim.

Akşam eve döndüğümde, Limmud kitapçığının hemen başında yazılı olan Tora’dan alıntı şu cümleleri bir kez daha düşündüm:

Tanrı Avraham’a seslendi:

- Avraham!

Ve Avraham yanıtladı:

- Ben buradayım. (Yaratılış 22)

 

Not: Geçen haftaki köşe yazımda Hayim Pinhas’ın 1950 yılında işe başladığını ifade etmiştim. Doğrusu 1935 olmalıydı. Düzeltir, özür dilerim.