Değişim zamanı

Nur ŞAUL BARAKAS Köşe Yazısı
3 Kasım 2010 Çarşamba

Geçen hafta mail kutuma düşen e-postalardan bir ide işyerindeki mutlulukla ilgiliydi. Yenibiriş.com adlı web sitesi anket bölümünü güncellemişti. Genel olarak bu tarz anketleri okumadan silerim ama o anda müsait bir vaktim oldu ve sorulara bir göz attım. Hazırlanan yanıtlar şıklardan oluşuyor ve bunların çoğu adaletsizlik, takdir edilmeme, rahat bir çalışma ortamından uzak olma, yeterli sorumluluk verilmeme ve ekip arkadaşları ile ilgili uyumsuzluğu işaret ediyordu.

Soru- cevap tarzı anketler veya kâğıtlar gördüğümde bende ilk çağrışım yapan lise sınavlarıdır. Çoğu zaman sanki o yıllara geri döner kendimi sorulara konsantre eder ve cevaplarım. Bu anketin ise bir farkı vardı, ne üç yanlış bir doğruyu götürüyor ne de hatalı cevaplar sonucunda bir kaybım olacaktı. Uzun lafın kısası ben bu anketi çözdüm. Bir hafta sonra anket değerlendirmesine rastladım. Sonuçlar toplumsal anlamda düşündüğümden farklı değildi. Genel anlamda bireyleri işyerlerinde en çok üzen konuların başında takdir edilmeme, adaletsizlik, ekip içi uyum sorunu geliyor. Verilen cevaplara bir göz gezdirdiğimde farklı sonuçlarla da karşılaşabiliyorum.

Bu sonuçlardan ilki, yöneticim tarafından nice fedakârlıkla yaptığım işlerin takdir edilmemesi  geliyor. Sabahlara kadar proje teslimi için çalışanların karşılığında hiçbir motive edici sürprizlerle karşılaşmaması çalışanın şevkini olumsuz yönde etkiliyor. Aynı zamanda karşılıklı güvensizlik sorunlarını da beraberinde getiriyor.

Diğer bir konu ise ekip çalışanları arasındaki uyumdu. Çalışma arkadaşlarıyla anlaşabilmek, onlarla gerek iş adına gerekse sosyal yaşantımızda bir bağ kurabilmek çalışana iş dışında da sosyalleşme imkânı sağlar. Bunu takiben disiplinli bir takım çalışması, herkesin kendinden sorumlu olduğu bir ortam doğurur.

Öte yandan, her türlü fedakârlık ve özveri sonrasında, terfi etme olasılığının yüksek olduğu durumlarda anlaşamadığınız kişilerle politik bir yaklaşım içinde olmamanız kayıp olarak nitelendirilebiliyor.

Anket sonucunun yanı sıra insan kaynakları uzmanlarının görüşü, kariyer olanakları, insana verilen değer ve takdir edilme unsurlarının çalışanları en çok mutlu eden üç nokta olduğu söyleniyor. Şirket ortamı ne kadar iyi olursa olsun çalışanların beklentisi yüksek ise negatif sonuçlar doğurabiliyor. Çalışana verilen ücretin piyasa koşulları ile uyumlu olması, terfi etme imkânı bireylerde olumlu bir hava yaratıyor.

Amerika’da yapılan başka bir ankette çalışanları yüreklendiren en önemli üç ihtiyaç noktası belirlenmiş. Dürüstlük, adalet ve güven.

Dünyanın neresinde olursak olalım, mutlu çalışanlar daha büyük bir istekle işe gelirler, projelerini tamamlarlar, iletişim yetileri güçlü ve iyi bir dinleyici olurlar. İçinde yer aldıkları sosyal çevrelerde pozitif enerji saçarlar. Bu da işlerine yansır. Sorunlarla baş ederken ilk amaçları çözüm üretmek olur. Sorunun neden, niçin ve kimin tarafından olduğu üzerinde çok yoğunlaşmazlar. Her sabah ofise geldiklerinde yüzlerinde yeni bir gülümseme olur. İşlerin en yoğun olduğu saatlerde bile ekipte mutlaka kısa süreli bile olsa gülecek bir şey bulurlar.

Kurumsal şirketlerde yeni bir bölüm açılıyormuş. Chief Happiness Officer (CHO) yani Mutluluktan Sorumlu Şefler. Türkiye’nin bu terime alışması zaman alsa da dünyada birçok şirket bunu uygulamaya başladı bile. Çalışanların mutluluğu beraberinde şirketin projesel anlamda başarılarını getireceği gibi kar oranlarını da yükseltecektir. Mutlu çalışanlar ve karlı şirketler ekonomiye de katkıda bulunacaktır.

Siz iyisi mi mutlu olacağınız yerlerde çalışmaya gayret edin, şans mutlaka sizi bulacaktır. Ya sektörel olarak işinizi ya da işyerinizi değiştirin! Hayat sürprizlerle dolu…