Zaman zengini

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
2 Şubat 2011 Çarşamba

Farkında mısınız? Artık çoğu şeye vaktimiz yetiyor. Trafiğin çıldırtıcı seviyeye çıkması bile vaktimizin fazlasıyla artmasına mani değil. İş yapma ve kazanç araçları 20. yüzyıldan daha fazla teknolojiye dayalı olduğundan mıdır nedir, iş süreçlerinin hızlandığını ve kendimize ayırabildiğimiz vaktin fazlalaştığını gözlemliyorum. Bu fazla vakit, yeni bir yaşam tarzı oluşturuyor.  İnsanlar algılarını açık tutarak iş yerinde kullanamadıkları ekstra bir birikime sahip olmaya başladılar.  Eskiden yorgun argın işten dönen kişi, televizyon başında vakit geçirerek dinlenme ihtiyacındaydı. Ancak artık elimizdeki minik telefon ve tabletler aracılığı ile sürekli bağlantı halinde olduğumuzdan ne zaman iş, ne zaman dinlencede olduğumuzun tam bir ayrımı olduğunu sanmıyorum.  Boş zamanımızın tanımı değişti.  Sınırlar net değil.

Dinlenmeye geçmek tam olarak ne yapmak? Aile ile de ilgilendiniz, arkadaşlarla da sosyalleştiniz. Hatta normal günün akışından ayrı kaçamak bir keyif de yaptınız. Ama hala vakit var! Uykuda ihtiyaçtan fazla vakit geçirmek de çözüm değil…

Clay Shirky adlı Amerikalı yazar yakında çıkacak olan kitabını bu konuya ayırmış. Başlık: Cognitive Surplus. Yani bilişsel fazlalık. TED adlı sitedeki bir konuşmasını dinledim. Kısaca şunları demiş:  Zamansal separasyonların bitmesi ve insanın kullanmaya ihtiyaç duyduğundan daha fazla bilgi ve beceriye sahip olması, onu verici olmaya sevk ediyor. Pasif dinlenme yerini artık aktif paylaşıma bırakıyor. Şöyle ki Wikipedia gibi aktif katkılarla gelişen pek çok site var. İnsanlar yarattıkları her şeyi, minik sevimli kedi resimlerini,  çektikleri videoları, sundukları tezleri vermek, paylaşmak çabasında. (örneğin:  Wikipedia tahmini 100 milyon saatlik bir kolektif emeğin ürünüymüş) Ushahidi .com gibi sitelerin de gelişmesi  benzer katkılarla oluşuyor.

Serdar Turgut geçen haftaki bir yazısında  bu konuya değiniyor ve Türkiye’nin bu yeni aktif kültürden nasibini alamayacağına dair endişesini dile getiriyordu. Türkiye’de özellikle gençler arasında bu global stoğa katkıda bulunma potansiyelinin var olduğunu ama “Batı’ya düşman olup bilincini Doğu’ya çeviren nesil nedeniyle bu büyük potansiyeli de harcayacağımızdan korktuğunu” anlatıyordu.

Türkiye’deki Beyaz Türkleri bir kenara bırakırsak genel kitlenin sosyal medya kullanımına geçmesini ben de açıkçası henüz uzak görüyorum. Hala ülkemizde ortalama televizyon izleme süresi günde 4 saatin üzerinde. Yani Amerika’daki 2,8 gibi trajik sanılan rakamın epey üzerinde... Sosyal paylaşım,  tek yönlü bilgi aktarımından, çift yönlü ve eş zamanlı bilgi paylaşımına geçiştir. Bu tür platformlarda insanlarla buluşup ve iletişimde bulunmak mümkün. Bu bakımdan sosyal medya informal eğitim yollarından bir tanesidir.

Ülkemizde çoğunluk,  bilişsel birikimini oluşturmak/paylaşmak  yerine hala pasif konumda. Bu da fazlasıyla zaman zengini olan insanları, doyumsuz hayatlarını çeşnilendirmek için daha fazla verileni izlemeye, daha fazla vaaz dinlemeye yönlendiriyor. Tarihi, gerçekleri, televizyondan sinemadan nutuklardan takip ediyor. Bir rapor alıp okuyan yok,  demagoji hala mümkün…

Hayalim, herkesin artık değerlerini paylaşabileceği ortamlar bulması, pasif dinleyicilikten ve körü körüne takipten, katkıda bulunan paylaşan sosyal kişiliğe geçebilmesi…