Bir futbol adamı, bir aktör ve yeni yıl…

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
5 Ocak 2011 Çarşamba

Gün 1 Ocak 2011, daha doğrusu gece…

Yer: Bodrum.

Kişiler: Biri Türk sinemasının devi Şener Şen, diğeri Galatasaray Başkanı Adnan Polat.

Onları önce yılbaşı gecesi Bodrum, Neyzen Tevfik Caddesi’nde Tango’nun önünde kalabalık bir dost grubuyla yeni yılı karşılarken gördük. “Hemen yanlarına gitmeliyiz,” dedim. Av Mevsimi muhteşemdi. Hayatta güzel işlerin sahiplerine bunu anlatmak, teşekkür etmek, onları tebrik etmek gerekirdi. Şener Şen’le konuşmak istedim, ona düşüncelerimi anlatmak istedim.

Ve Adnan Polat’a da. Tuttuğum takımın başkanı… Ne düşünür, ne hisseder, planları neler?

Bazen merak eder insan, tanımak ister, konuşmak ister, sorularına cevap bulmak ister.

Hele de yepyeni bir yılın başındaysa, hele hava sıcacık, hele Bodrum’daysa…

Eşlerimizle yanlarına yaklaştık. İyi seneler diledik. Son derece nazik karşıladı Şener Şen bizi… Body Ekrem’in sevimliliği, İkinci Bahar’daki Ali Haydar’ın derinliği ve Züğürt Ağa’nın muzip ifadesiyle biraz şaşkın, biraz alışık baktı bize ve dinledi bizi.

“Güleceğimizi zannediyorduk; fakat ağladık. Nasıl bir film, nasıl bir oyunculuk! Tebrik ederiz.” dedik. Av Mevsimi, yılın en iyi filmlerinden biriydi. Doğru bir yönetmen, doğru bir oyuncu kadrosu ve çok doğru bir ekiple çekilmişti. Şener Şen, bir kez daha sinema tarihine bir yapı taşı eklemişti.

Son derece mütevazı, gülümsedi. Teşekkür ederim, dedi. Beyaz saçları, aydınlık gözlerine çok şey sığan ifadesiyle herkesin yüzüne ayrı ayrı bakmayı bilen olgunluğuyla…

Adnan Polat… Galatasaray’ın efsane başkanı bizi dinliyordu. “Ne olacak bu durum Başkan?” dedik. “Galatasaraylı mısınız?” dedi. “Evet,” cevabını alınca o da gülümsedi; “inanın sizi bile utandıracağız,” diye cevap verdi bize.

İnsanlar vardı Bodrum caddelerinde…

Düşünene, yürüyen, eğlenen…

Bazıları tanıdık, bazıları yabancı…

Bazıları bize tanıdık, biz onlara yabancı.

Şen Şen ve Adnan Polat gibi.

Tanınmış yüz olmanın, herkes tarafından bilinmenin, sevilmenin, konuşulabilir olmanın tatlı yorgunluğu, keyifli zorluğunu yaşıyorlardı şüphesiz.

Aynı kadro, yeni yılın ikinci günü bir deniz kenarında balık yerken rastladık. Fotoğraf çektirmek istedik bu sefer. Bizden kurtuluş yoktu. Yine o tanıdık samimiyetle önce Sayın Şener Şen bizim Adnan Başkan’la fotoğrafımızı çekti. Sonra da Başkan bizi Şener Şen’le.

Yerime otururken düşünüyordum.

Biz onlar için hiç kimseydik; ama onlar bizim için başarılı isimlerdi, adlarını, hayatlarını, yaptıklarını biliyorduk.

Onarlın yerine zaman zaman kararlar alıyor, onları takdir ediyor, belki bazen kızıyorduk onlara.

Unuttuğumuz en önemli nokta şuydu:

Her insan bir hikâyeydi.

Ünlü de olsa yolda yürüyen ünlü olup olmadığı hakkında hiçbir fikrimizin olmadığı biri de olsa, hiç kimse de olsa…

Önemli olan güler yüz, tatlı dil sahibi olmak; yeni bir yılı sokakta, herke gibi kutlamayı bilen sanatçılardan, yöneticilerden olabilmekti.

Bir fotoğraf karesine aynı gülümseyişlerle sığabilmekti.

Yalnızca iş konusunda değil, hayat konusunda da başkalarına örnek olabilmekti.

Bu ülkede yaşamak güzel…

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı oluşundan güzel…

İnsanının kalbinin güzel oluşundan güzel…

Sanatçısı halk olan, halkı da sanatçı ruhlu olduğu için güzel.

Hepinize güzelliklerle dolu bir yıl dilerim.