Halide’nin Yahudi babası

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
14 Temmuz 2010 Çarşamba

Yazılı basında ‘amiral gemisi’ ve aynı zamanda en yüksek tirajlı olarak bilinen ancak sıralamada üçüncü olan bir gazetemiz var. Söz konusu gazetede üç-dört köşe yazarı haricinde ilgimi çeken fazlaca bir haber olmadığı gibi mizanpajına da pek bayılmam. Ama Sezar’ın hakkını Sezar’a vermeli. O gazeteyi her gün satın almasam bile, bir yerlerden bulur buluşturur, sayfalarını karıştırırım. Neden derseniz, toplumun %99’u ölüm ilanlarını o gazeteye verir. Eskiden şöyle bir göz atardım. Şimdi ise tek tek bakıyorum. Malum yaş ilerledikçe cenazeler de sosyal buluşma yeri oluyor. Geçenlerde ilginç bir vefat ilanına rastladım. Vefat ilanının nesi ilginç olur, demeyin. Sayfada gördüğüm gibi alıntılıyorum: İstanbul efsanesi sirtaki kralı Vasil Vasilyadis vefat etmiştir. Çarşamba saat 13.00’da Kurtuluş Rum Ortodoks Kilisesi’nden kalkacak cenazesi Kurtuluş Mezarlığı’na Buzuki eşliğinde gidecektir.

İçim açıldı doğrusu. İlanların kimi acı kokar, kimi keder. Oysa bu ‘bir tatlı huzur’ veriyordu. Zaten rahmetlinin vasiyeti imiş. Gene de helal olsun bu isteği yerine getirenlere. Toprağı bol olsun.

Doğrusu Vasilyadis’in nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu merak ettim. Tesadüf eseri Rum Cemaati’nden Adalı bir tanıdığa rastlayınca, biraz ayrıntılara girdik. Doksan altı yaşında hayata veda eden Vasilyadis Tophane’de doğmuş. Eski bir kalıpçı ustası imiş. Çok sevdiği müziği ve sirtakiyi bir süre için gittiği Atina’da, kendinden de figürler ekleyerek sürdürmüş. Türkiye’ye geri döndüğünde dans yine yaşamının vazgeçilmez bir parçası olmuş. Bu neşe dolu, hayat adamı sevenlerinin buzuki sesleri ve şarkılar eşliğinde ebediyete uğurlanmış.

***

Haziran-Temmuz yağmur ortalaması ne oldu bilemiyorum ama genel izlenimim yağmurlu günlerde okunan kitap sayfalarının ortalamanın üstünde olduğu.

Benim için bu iki ayın, biri yerli diğeri yabancı iki favori kitabı var. İpek Çalışlar’ın kaleme aldığı ‘Halide’ ve Shifra Horn’dan ‘Dört Anne’. Sonuncusunun mükemmel bir çeviri olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

Halide Edib Adıvar’ın ‘kitaplara sığmayan biyografisi’nin yazarı İpek Çalışlar’la sohbet ediyorduk. ‘Cemaatten hiç ses çıkmadı mı?’ diye sordu. ‘Çıksa bir şekilde duyardım’ dedim. Konu Halide Edib’in babası idi. Selanik kökenli Edib Bey, Bursa’da yaşamış, sonra İstanbul’a yerleşmiş. Yahudi olan Edib Adıvar 25-30 yaşlarında Müslüman olmuş. Halide kitapta babasının, Selanik’in tanınmış ailelerinden olan Şeyh Mahmud ve eşi tarafından büyütüldüğünü yazıyor. Adıvar soyadının da 1933-40 yılları arasında alındığı tahmin ediliyor. Yakın tarih söz konusu. Ancak Edib Bey’in geçmişiyle ilgili hiçbir bilgi yok. Çalışlar’la konuşurken Rıfat Bali’den söz etmeyi düşünemedim. Belki tanıştılar, bilemiyorum. Bir ipucu çıksa çıksa, Bali’den çıkar diye düşünüyorum. Her halükarda fevkalade güzel bir uslupla yazılmış Halide’yi okumanızı öneririm.

Dört Anne’ye gelince, dört nesil boyunca çocuklarını babasız büyüten dört olağanüstü kadının öyküsü dile getirilmiş. Kudüs’te yaşanan olaylar zinciri aynı zamanda kentin panoramasını ve gelişimini sergiliyor. Gözlem’den de temin edebileceğiniz bu kitabı bir daha yağmur yağdığı takdirde üç günde soluksuz bitirebilirsiniz.