Smokin

Köşe Yazısı
25 Ağustos 2010 Çarşamba

Vladi BENBANASTE


Sıcak mı var dediniz? Anlayamadım? Çok mu sıcak…? Yok, canıııım size öyle geliyor. Kaç derece dediniz? Hadi yaaa!!! O kadar olmuş mu? Valla derecedir, nem oranıdır, bağıl nemdir filan, gölgede, güneşte anlamam, feci sıcak bir yaz yaşıyoruz. Bu odayı klimalasak ta mı otursak, yoksa klimalamasak ta mı otursak diyenlere bir haberim var… Boşuna uğraşmayın etrafta satılık klima filan kalmadı, eh artık sıcaklar da bitmek üzere... Seneye bakarız…

Çok sevdiğim yeğenimin Bar-Mitzvası oldu geçenlerde... Bu, sevgili okurumun iddiasına göre benim “sürekli öğüt vererek Yahudi kültüründen uzaklaştırmaya” azmettiğim yeğenim değil (arşivden bakınız: 30 Haziran 2010). Yazımdaki ‘yeğen’ Ezel dizisindeki bir karakter bahsettiğim ‘gerçek’ yeğenim (hanım tarafından )… Eee ailedeniz, herkesten farklı ve şık giyinmeliyiz sitüasyon icabı. Yıldan yıla abartarak geliştirdiğimiz Bar-Mitzva geceleri endüstrisinin çarkları arasına bir girdiniz mi, çıkış yok zaten. Hamama giren terler misali- hoş bu sene hamama girmeyen de terliyor-. Bana kalsa ‘değişik’ olma adına şort mayo ve t-şört ile geleceğim ama ‘şık olma’ konseptini karşılamayabilir miyim bilmiyorum… Sevgili aile meclisinden çıkan karar beklentilerimi karşılamıyor. Oldum olası kravat giymeyi sevememişimdir. Beteri varmış; papyon ve onun vazgeçilmezi smokin.

İstanbul’da klimalı alışveriş merkezlerinde yaptığım bir araştırmalar sonucunda “bu saatte smokin mi kalır be güzel arkadaşım” şeklinde sitemle karsılaştım… Neymiş? Yaz mevsimiymiş… Mezuniyetti, düğündü, derken ‘smokin’ kalmadığını öğrendim. Feci bir durum… Belki bi şort bi t-şort konseptine geri dönebiliriz. Ünlü / ünsüz birçok mağazaya girdim. “İyi günler beyefendi smokin bakacaktık.” Satıcıdan bir tepki, “Hımmmm… Sizin için mi?” Soruya bak şimdi. Yok, benim için değil Ezel için… “Hobimdir komşularıma alıyorum…” Nihai cevap genelde aynı, “Sizin için biraz zor. Bedenlerimiz tükendi de…” İçimden, “Ne yani, sen bana ne demek istiyorsun? ” diyorum. Tamam, biraz kilolu olabilirim yani ama o kadar da değil gibime geliyordu taaa ki birkaç sene önce kalp doktoruna gidene kadar. Sevgili doktorum ölçtü biçti, sorular sordu; sıra dosyamı doldurmaya gelince doktor bey sekreterini çağırdı, “Yaz kızım; adı:Vladi (tabii ki, tek kerede anlaşılmadı, “Van”, “Laleli”, “Ankara”, “Diyarbakır”, “İstanbul” şeklinde hallettik), soyadı: Benbanaste… ???” Sekreterle bir süre bakıştıktan sonra “ver kızım ben yazayım” dedim. Bu geleneksel ‘ismimi anlatamama’ merasiminden sonra doktor devam etti “Yaz kızım; kilo: obez…” “Ama doktor bey” filan diyecek oldum, “Onu yerken düşünecektiniz efendim” şeklinde itirazım reddedildi. Bana göre fil-inta isem de ‘tıp diline göre’ obezliğim kayıtlara geçti. Şansımı bir de iş icabı gittiğim Ankara’da denemeye karar vardım. Otelimin yakında bildik, kaliteli markalardan bir mağaza var. Yürüyüş mesafesinde… Hava sıcak mı sıcak, İstanbul’dan beter… Şimdi gireceğim içeri , ‘smokin’ filan diyeceğim, hani son umudum olumsuz cevap almaktan biraz da çekinerek… Adam kısık gözleri ile beni yukarıdan aşağı bi süzecek “Beyefendi maalesef size uygun bedenimiz kalmadı” diyecek. İyimsi mi gitmeyeyim… Yatıp uyuyayım uçak saatine kadar. Derken… Belki şort – t- şörte döneriz…

Mağazadan içeri girdiğimde yürüdüğüm 150 metrenin etkisi ile gömleğim üzerime yapışmıştı bile... İçerisi cennet, göz ucu ile klimanın nereden olduğuna baktım, satıcıyı klimaya yakın tutmaya gayret ediyorum ki bir nefeslenip ferahlayayım. “Smokin bakacaktım” dedim. Aynen hayal ettiğim gibi adam beni bir süzdü ‘içime’ çekmeye çalıştığım göbeğime takılan gözlerinin ardından sordu: “Kaç beden?”. “Arkadaş ben ne biliim kaç beden o da senin işin” diye içimden geçirirken, tezgâhtar; “üst kata buyurun. Size göre bir kaç parça smokinim var.” Yaşasın! Hem de birkaç parça… Üst katta klimaya yakın bir yere konaçlanıyorum. “Bir şey içer miydiniz? Buyurun oturun.” Sonuçta biraz tadilat, biraz drop desteği ile a’dan z’ye tam takım smokinimi Ankara’dan alıyorum… Görev tamamlandı.

Aylar süren hummalı çalışmalardan sonra Bar- Mitzva günü geldi çattı, denize bitişik bahçesi olan güzel bir mekânda kokteyl ile başlayıp içeride ‘klimalı ortamda’ devam edeceğiz geceye… İyi güzel de ben diyeyim ‘35’ siz deyin “hissedileni kaç?” Öbürü desin “Nem yüzde kaç?” Koyun üst üste;  sonuç, smokin filan giyilmez bu havada. Mızmızlanmak nafile; buharlaşacağımızı bilsek giyeceğiz.  Bayanlar? Rahat; kısa bi etek, sreples bir üst giydiler mi ‘giyinik’ sınıfına giriyorlar. Klimalı ortamdaki soğuğu ceplerime doldurup siyah üzeri beyaz papyonumla bahçeye çıkıp açık olan fırın kapağından kokteyl alanına süzüldüm… Size hissetliğimi anlatayım, ‘kutuplardan getirilmiş sıcak bir ortamda sergilenen bir penguen gibiyim’, beyaz gömlek, siyah smokin ve papyonumla. Bir de şipşirin gözükmeliyim, güler yüzlü ve kibar olmalıyım… “Oooo hoş geldiniz” ,“ Nasılsınız” gibi ‘mini’ sohbetler de işin olmazsa olmazlarından… Bir de yazılarımı beğenip, övgülerini sunanlara ‘en mütevazi’ halimle teşekkür etmeliyim. O anda zannedersin ki yılın en çok satan kitabının yazarıyım… Ööööyle hoşuma gidiyor… Bizimki de böyle bir avuntu işte…

Şükür salona geçebildik… “Oooh! Artık gece benim” diyebilmeyi isterdim ama görevliyim. Dile kolay, g41 klanının her Bar- Mitzva’sında şovlara iştirak etmiş, dans etmiş bir dansör var karşınızda. Derhal penguen kılığından çıkıp, dans kıyafetlerimi giyiyorum… Yemek? Bize daha yok… “Show must go on…” Dansımızı başarı ile icra ediyoruz. Dans ekibimizin en büyük özelliği candan arkadaşların yanı sıra üç kuşak aile fertlerinin de yer almış olması… Bu sık rastlanan bir durum değil… Allah nazardan saklasın…

Dans sonrası, tekrar penguen kılığında mum törenini bekliyorum… Sonra ne papyon ne ceket… Özgür olacağım… Canım yeğenim; mum törenine başlıyor… Daha doğrusu ‘geleneksel’ mum törenine... Bilirsiniz biz geleneklerimize çok bağlı bir toplumuz. ‘Gelenek’ dedin mi, akan sular durur… Bu mum geleneği ne zaman başladı bilinmez ama tüm geleneklerimizin önünde hiç aksatılmadan, büyük bir bağlılıkla uygulanıyor. Eminim damdaki kemancı ‘Tevye’ de torunlarına rüyasında görüp böyle ‘geleneksel’ Menora törenleri düzenlemiştir.

Mum töreni ‘geleneksel olarak’ “zıplayan Hezdi, hoplayan Mordi, yaz günlerin vazgeçilmezi Heymi, kızların yakışıklısı Cermi” olarak başladı. Yavaş yavaş sıra aileye geldi, sıra bana geldiğinde kameralar üzerimde, şahsıma dizilen methiyeleri dinlerken; ilk defa duyuyormuş gibi anlamlı, gözlerinin içinden gülümseyen mutlu ve gururlu bir ifade dinliyorum… Eşimi elinden tutup bir geleneklere bağlı olarak bir türlü yanmak bilmeyen mumun önünde saygı duruşunda bulunuyor, foto, alkış vs yerimize geçiyoruz… İşin güzel yanı Bar- Mitzva çocuklarının bu geleneksel mum törenindeki yazılara misafir sanatçı olarak katılmaları ve kendileri yazmışçasına bir güzel, bir vurgulu, bir içtenlikle okumaları…  Yıllardır bu mutlu ve gururlu günü bekleyen anne- baba ve büyük anneler- büyük babalar için gelenek ne? Hafif nemli bir göz… 

Güzel şeyler bunlar… Hep güzellikler yanımızda olsun… Hep iyi şeyler için bir arada olalım… Bir de, noolur havalar biraz serinlesin…

Sevgiyle kalın…

 

Not: Tadı damağımızda kalan Antakya yazı dizimizin son bölümü 15 gün sonra sizlerle... Bizler burada olacağız... Bekleriz efendim...