Sertlikten yana

Avram VENTURA Köşe Yazısı
28 Temmuz 2010 Çarşamba

Bu yaşıma değin ne bir kavgaya karıştığımı anımsıyorum ne de gerilimli ortamlarda bulunmaktan hoşlandım. Çoğu kez uzlaşmacı yaklaşımlarım nedeniyle, kimi ilişkilerde maddesel zararlarım kadar duygusal zedelenmelerim de oldu, ama hiç yakınmadım. Bu davranışlarım yüzünden yakın çevremden bile hak etmediğim nitelendirmelerle karşılaştıysam da, her zaman sertliğin ya da dövüşkenliğin öncelikle beni kıracağını, mutsuz edeceğini söylemişimdir. Sakın bu tür eylemsiz davranışlarımla kendimi savunduğum anlaşılmasın! Yani sağ yanağıma atılan bir yumruk karşısında sol yanağımı uzatmaktan da söz etmiyorum. O çok daha farklı bir yaklaşım!

Yanlış düşünüyor da olabilirim, ama özellikle sevdiğim ve kendime yakın gördüğüm insanlarla, haklılığımı kanıtlamak için kavga edip mutsuz olmaktansa, kimi zaman suskun kalıp olumsuzlukları unutarak mutlu olmayı seçebiliyorum. İsteyen bunu, benim zayıf bir yanım olarak da görebilir.

Daha da önemlisi, karşımdaki insanı bilerek ya da bilmeyerek kırma bir yana, bunun düşüncesi bile beni rahatsız eder. Bu söylediklerim, köşemde yer verdiğim insanlar için de geçerlidir. Sevdiğim bir kitaba, bir insana, bir davranışa, bir söze yazılarımda yer verir, okuyucularımla etkilendiğim konuları paylaşmak isterken, sevmediklerimi eleştirmek yerine görmemezliğe gelebiliyorum.

Tüm kitle iletişim araçları bizi hüzünlendirmek, içimizi acıtmak, umutsuzluğa düşürmek için nasılsa ellerinden geleni yapıyorlar. Ne diyelim, bu tür bir yayın politikası belki de onların geçim kapısı! Siyasal ortama baktığımızda, sürekli bir gerginlik içinde... Bireysel ilişkiler, pimi çekilmiş, her an patlamaya hazır bir el bombası gibi... Böyle bir olumsuzluk ortamında etkilenmemek olanaksız görünüyor. Öyle ki, herkes sahip olduğu bedensel ya da ekonomik gücü sertlikten yana kullanmaktan çekinmediği gibi bunu da doğal görebiliyor.

Tabloyu daha çok karartmadan, yüzyıllar öncesinden bir öykü anlatalım:

Ünlü düşünür Lao-Tse bir gün oldukça yaşlı bir arkadaşının ziyaretine gitmiş. Shang Yung ismindeki arkadaşı ile insanlara gençlik veren otlardan, ilaçlardan konuşmaya başlamışlar. Lao-Tse dostunun uzun yaşını neye borçlu olduğunu merak etmiş. Bunun üzerine yaşlı adam ağzını bir karış açarak sormuş: “Bak bakalım, dişlerim hâlâ yerinde duruyor mu?”

Lao-Tse, eğilip baktıktan sonra, “Hayır durmuyorlar!” diye yanıt vermiş. Bu kez, “Peki, dilim eski yerinde mi?” diye sorduğunda Lao-Tse, “Evet, elbette eski yerinde duruyor.” demiş. “Öyleyse bundaki sırrı anladın mı dostum?” sorusunu da, “Sanırım ki anladım. Yumuşaklık her zaman sertliğe üstün gelir. Öyle değil mi?” diye yanıtlayınca Shang Yung şöyle demiş: “Evet dostum, çok iyi bildin. Yaşamın felsefesi de işte bundan başka bir şey değildir.”

Sertlikten yana olanlar için bu öykünün ne anlamı olur bilmiyorum, ama yaşamına bir anlam katmak isteyenlerin gerekli dersi alabileceklerini düşünüyorum.