Dünyanın en iyi çöpçüsü

Avram VENTURA Köşe Yazısı
3 Şubat 2010 Çarşamba

İşini seven, çalışmasından keyif alan insanları gözlemlemeyi seviyorum. Garson, boyacı, memur, pazarlamacı, işletmeci, doktor, ev hanımı ya da çöpçü... Mesleği ne olursa olsun, işinin hakkını veren, onu severek ve keyifle yapan o denli az insan var ki... Nerede ve hangi konumda isterseniz bulunun, bu insanlar hemen gözünüze çarpabilir.

Diyelim ki bir lokantaya giriyorsunuz. Daha içeri adımınızı attığınız anda sizi karşılayan, yemeklerini büyük bir beğeniyle tanıtan, damak zevkinize göre öneriler sunan bir garson, hemen ilginizi çekmesi bir yana, o günü olumlu geçirmenize yardımcı olacaktır. Ya da... Başında onu izleyen, denetleyen biri olmamasına karşın, sokakları ıslık çalarak, şarkı söyleyerek, her yanı özenle süpüren çöpçünün davranışı, sizin yaşama bakışınıza da farklı bir anlam katmaz mı?

Çöpçü deyince, Martin Luther King’in şu sözlerini anımsadım:

“Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’in beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes durup ’Burada işini çok iyi yapan, dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş’ desin.”

Mesleğimizi ister severek, ister zorunluluktan yapıyor olalım, kuşku yok ki öncelikli amacımız, çalışmamızın karşılığı elde edeceğimiz para ile belirli bir düzeyde yaşantımızı sürdürmektir. Hepimizin bildiği gibi gelirler her zaman sınırlı, istekler ise sonsuzdur. Daha iyisini ve daha güzelini elde etmek için sürekli çalışıyoruz; ama bu çalışma maddesel olarak bizim için yeterli olsa da, tinsel yanımızı ne kadar doyuruyor? Yaptığımız işi ne kadar seviyoruz? İşimizde yeterince başarılı mıyız? Asıl bunları sorgulamamız gerekiyor. Kendi iç dünyamızda bunu dengeleyemediğimiz sürece, mutsuzluk hiç yakamızı bırakmayacak, bu tutku, bilinç dışı da olsa çalışmalarımıza yansıyacaktır.

Bir psikoloji profesörü, üstünde çalıştığı konuyu kanıtlamak için bir deney yapmış:

Bir adamı, baltanın ters tarafı ile bir kütüğe sürekli vurması için kiralamış. Adama normalde kazandığının iki katı ödeneceği söylenmiş. Adam bu işte yalnızca yarım gün dayanabilmiş. İşi bırakmış ve gitme nedeni olarak da, “çalışırken tahta parçalarının uçuştuğunu görmem gerek” demiş.

Demek ki bir işin bedeli olarak yalnızca para yeterli değilmiş!

Bir oduncu için havada uçuşan tahta parçaları, bir fırıncı için taze ekmek kokusu, bir sanayici için sürekli çalışan makinelerin sesi, bir yazar için klavyeden çıkan tuş sesi ile birlikte ekrana akan sözcükler, onlar için yaşamdan keyif almanın araçları olabiliyor. Market çalıştıran bir arkadaşımın sözlerini anımsadım: “Benim için en güzel müzik, yazarkasanın tıkırtıları!”

Kuşku yok ki hem ruhsal sağlığımız hem de başarılı olabilmemiz için doğru işleri yapmamız önemlidir; ama daha da önemlisi konu ne olursa olsun işleri doğru yapmamızdır!

Martin Luther King’in deyişiyle...

Çöpçü bile olsak, bize dünyanın en iyi çöpçüsü desinler!