Türk anne ve babalara tavsiyeler

Rıfat KARAKÖY Köşe Yazısı
3 Şubat 2010 Çarşamba

Çocuk sahibi olmak herkesin hayal ettiği, çok özel bir olaydır. Herkesin hayalidir sevdiği biriyle evlenmek ve onunla beraber bir çocuk büyütmek, güzel bir yuva kurmak.

Çocuk doğmadan önceki dokuz ayın keyfi ise bir başkadır diye düşünüyorum. Kadın daha hamileyken, bebeğe kıyafetler, oyuncaklar alınmaya başlanır. Bebeğin odası hazırlanır ve onun için daha birçok teferruat düşünülmeye başlanır. Hele bizim toplumumuzda bebek bir de erkek olursa o zaman sohbetler dönmeye başlar, çocuğun ilerde ne olacağına bile karar verilir. Çocuk ya topçudur ya da popçudur artık.

Erkek çocuk doğar doğmaz hemen eline bir top verilir, birazcık büyüdüğü zaman futbol okuluna yazılır. Babası köşeden oğlunu izlerken büyülenmiş gibidir. Oğlunu en büyük takımların formalarının içerisinde hayal etmeye başlar. Genelde erkek çocuklarımıza büyüyünce ne olacaksın diye sorduğumuz zaman hemen cevabı yapıştırır: ‘futbolcu’.

Futbol sevdası daha anne karnından çıkmadan önce başlar Türkiye’de. Daha doğmamış çocuğa futbolu sevmeme hakkı tanınmamıştır bu coğrafyada. Ancak anne babalarımızın maalesef yaptıkları çok büyük bir yanlış var.

Bu hafta futbol kulüplerimiz transferle meşguldüler. Hepsinin gündeminde transfer vardı. Özellikle Galatasaray çok önemli transferlere imza attı. Totthennam’dan Giovanni Dos Santos, Everton’dan Lucas Neill ve Manchester City’den Joe’yu kadrosuna katan Galatasaray, futbolseverlere özellikle de kendi taraftarlarına çok keyifli anlar yaşattı. Bu isimler gerçekten de oldukça tanınmış ve kendini ispatlamış isimler çünkü.

Birazcık daha düşünmeye devam ettiğimde Giovanni Dos Santos’un 19 yaşında olduğu geldi aklıma. Formda bir Mehmet Yıldız’ın ya da Bursasporlu Sercan Yıldırım’ın, Joe’dan ne eksiği olduğunu ve bunun gibi bazı şeyleri tarttım kendimce. Daha sonra da geçen yazımda belirttiğim Türkiye’nin çeyrek final oynadığı U17 Dünya Şampiyonası geldi aklıma. Orada bir sürü Giovanni Dos Santos vardı aslında. Bursasporlu Muhammet Demir’in, Konya Şekersporlu Ömer Ali’nin pek bir farkları yoktu Giovanni’den.

Olayı biraz daha genişletip düşündüğümde neden A Milli Takımı’mızdan bir futbolcunun Avrupa’nın büyük kulüplerinde oynayamadığını düşündüm. Türkiye’de ilah olan Tuncay kümede kalma mücadelesi veren Stoke City’deydi. Türkiye’nin en iyi sol beki olarak gösterilen Hakan Ünsal niye ancak orta sıralarda mücadele eden Blackburn Rovers’ta oynayabilmişti? Neden Nihat Kahveci La Liga’da her sene yirmi gol atarken Villareal’den daha büyük bir kulübe transfer olamamıştı?

Cevabı aslında çok basit.

Bizim kulüplerimiz bile Türk futbolculara gereken önemi ve hak ettikleri paraları vermezken, Barcelona, Real Madrid, Manchester United niye versin ki? Bu yüzden sevgili Türk anne ve babaları size tavsiyem şudur:

Eğer erkek evladınız olacaksa, daha doğmadan önce onun odasını yapmak, ona oyuncak almak gibi şeyleri düşüneceğinize öncelikle, John, Jack, Lucas, Nicholas gibi yabancı bir isim düşünün çünkü Ahmet’le Mehmet’le Ömer’le Ali’yle olacak iş değil bu futbol...