2010 için iyimser olmak istiyorum

Olumsuzlukların ağır bastığı, tüm dünyada karamsar bir havanın kendini oldukça fazla hissettirdiği bir yıl oldu 2009. Oysa ben 2010 yılında kaleme aldığım ilk yazımda her şeye karşın iyimserliğimi korumak istiyorum.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
6 Ocak 2010 Çarşamba

2009 yılı karamsarlığın egemen olduğu, bir yandan ekonomik krizin ağır baskısını hissettiğimiz, diğer yandan ‘Dökme Kurşun’ operasyonu sırasında bölgede yaşanmış olan dram nedeniyle zaman zaman gerginleşen Türkiye-İsrail ilişkilerinin Türk Yahudilerinde ciddi boyutlarda tedirginlikler yarattığı, iyi ki bitti dediğimiz bir yıl oldu.

Bu tedirginlikler yalnızca Türkiye’de yaşanmadı, tüm dünyada küresel bir antisemit dalganın da yükselişine tanık olduk. Washington`da, Beyaz Saray`ın bir kaç sokak ötesinde yer alan Holokost Müzesi’ne saldırı düzenlendi. Avrupa’da Yahudi işyerleri ve mekânları şiddet eylemleri ile karşı karşıya kaldı.

 Gazze’ye gerçekleştirilen operasyon Hamas’ın roket saldırılarına son vermekte başarılı olduysa da ‘Goldstone Raporu’, İran’ın nükleer tehdidi ve Hamas ile Hizbullah’a karşı sürdürdüğü destek ve silah yardımı İsrail’in uluslararası konumunu ve güvenliğini daha da zora soktu.

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Batı Şeria yerleşim bölgelerindeki inşaatları on aylık bir süre için dondurduğunu açıklamasına karşın barış görüşmelerinin yeniden başlatılması mümkün olmadı, İsrail-Suriye görüşmelerinde Türkiye’nin arabuluculuğu konusunda İsrail dışişleri bakanlığından farklı, savunma bakanlığından farklı ve çelişkili açıklamalar geldi. 

Özetle olumsuzlukların ağır bastığı, tüm dünyada karamsar bir havanın kendini oldukça fazla hissettirdiği bir yıl oldu 2009. Oysa ben 2010 yılının ilk başyazısını böylesine sevimsiz, umutsuz bir bilanço ile başlatmak istemezdim.

Her sene, yılın özeti niteliğindeki Panorama ekinde kaleme alacağım başyazı için tüm Şalom sayılarını gözden geçirir, önemli gelişmeleri not ederdim. 11 yıl bu böyle devam etti. 2010’da, bu işlevi, ilk görev yılında, hem içerik yönünden giderek dışa daha çok açılan, hem de sayfa adedini önemli ölçüde artırarak gazetenin çıtasını daha da yükseltmeyi başaran Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas yerine getirecek. Değişimlerin amacı da bu değil mi? Bir kurum ancak yeni vizyonlar, taze kan ile daha ileri gidebilir.

Geçenlerde iş yaşantımdan tanıdığım ve yazılarımı internet ortamından izleyen bir dostum şaka yollu takıldı; “Ertuğrul Özkök’den önce bu işi yapmışsın” diye… (Hiçbir zaman bu denli başarılı bir yayın yönetmeninin görevini bırakmasının gerçek nedenlerini öğrenemeyeceğiz herhalde.)

Düşündüm… ‘teşhiste hata yoktu’, tirajı Hürriyet’ten biraz düşük olsa da (!), 62 yıllık geçmişi olan ve mensubu olmaktan onur duyduğumuz bir gazete Şalom. Ancak bir yıl önce Özkök gibi bir ‘veda’ yazısı kaleme almak da hiç aklıma gelmedi doğrusu. Çünkü:

İlkin kendisinden çok şeyler öğrendiğim, ilkelerini sürdürmeye ve geliştirmeye çalıştığım Cemaat Başkanımız Silvyo Ovadya’dan devraldığım köşede dönüşümlü olarak yazmayı sürdürecektim ve Şalom’dan kopmak ve ayrılmak, bu aileyi terk etmek bence söz konusu değildi.

Ayrıca gazeteye önemli destek veren ve yıllar boyunca ‘imtiyaz hakkı’ sahipliğini yüklenen İzidor Barouh’tan bu onurlu görevi devralmıştım ve yönetimsel fonksiyonları da yerine getirmeye devam edecektim.

Yazı Kurulu toplantılarında sinema eleştirmeniz Viktor Apalaçi gibi 40 yıllık Şalom’cuların yanı sıra giderek daha çok sayıda aramıza katılan gençleri görmek gelecek için iyimserliğimi bir nebze artırıyor.

Dünya barışı ve Türkiye için de aynı iyimserliği taşımak istiyorum.