Hiç anahtar kaybettiniz mi?

Sibel CUNİMAN PİNTO Köşe Yazısı
1 Ekim 2009 Perşembe

Hiç anahtar kaybettiniz mi? Evinizin anahtarını kaybedip sokakta kaldınız mı? Ya da birşeyi sakladığınız dolabın anahtarını bulamayıp zor anlar yaşadınız mı? On yaşında bir kız çocuğu için bir anahtar ne anlam ifade edebilir? Ya dört yaşındaki erkek kardeşi için? Basit bir anahtar Sarah’ın tüm hayatını şekillendirmiştir

Yıl: 1942. Temmuz ayının 16’sı. Gece yarısı Paris’in Saintonge Sokağı’nda Sarah’ın anne, baba ve erkek kardeşiyle yaşadığı evlerinin kapısı büyük bir gürültüyle çalar. Gelen Fransız polisidir. Bir süredir sadece erkeklerin toplanıp bilinmeze götürüldükleri duyumunu almış olduklarından baba, geceleri apartmanın bodrumundaki kilerde uyumaktadır. O gece de durum aynıdır. Kapıyı açan anne Hemen hazırlanın, sizi götüreceğiz!’ emrine uymaktan başka bir seçeneği olmadığını biliyordur. Sarah’a kardeşini uyandırmasını ve giyinmelerini söyler. Hızla içeri odaya koşan Sarah, küçük kardeşinin korku dolu gözlerle bakışına ve Ben gizli köşemize gideceğim yalvarmalarına dayanamaz. Polislerin kardeşini henüz görmemelerinden yararlanarak her zaman birlikte oynadıkları, dışarıdan farkedilmeyen dolaba saklanmasına izin verir. Dolabı kilitleyerek kardeşinin burada güvencede olacağından emin Sakın ses çıkartma, senin için geri geleceğim, söz veriyorum.’ der ve anahtarı cebine saklar. Almalarına izin verilen bir kazak, bir gömlek ve bir ayakkabıyı koydukları bavullarıyla avludan geçerken anne kendini tutamaz ve kocasının ismini üç kez haykırır. Kilerden sesi duyan baba, eşine ve kızına katılır; sokakta toplanmış diğer Yahudilerle birlikte kamyonlara binerler. Bir kaç saat içinde evine döneceğini zanneden Sarah’ın o andan sonraki yaşam öyküsü yürekleri dağlar. Mayıs 2002’de konuyla ilgili bir yazı hazırlaması istenen gazeteci Julia, Fransa’nın tarihinde kara bir leke olan bu olayı araştırırken hayatının değişeceğini, yılların ardında gizli kalmış aile sırlarını keşfettikçe Sarah ile yaşam yollarının birleşeceğini düşünemez bile...

Tatiana de Rosnay’nin Sarah’s Key* adlı kitabını neredeyse nefes almadan bir gecede bitirdim. Hepinize olmuştur, bazen öyle kitaplar vardır ki ‘şu bölüm bitsin ara vereceğim, bu bölümü de bitireyim yemek yiyeceğim, bir bölüm daha... ışığı söndürüp yatacağım’ dersiniz ama elinizden bırakamazsınız, işte böyle bir kitap. Sarah’nın Anahtarı, iki ana karakterin yaşamlarının parallel anlatıldığı bir roman ama yazar kitabının setini işgal altındaki Fransa’da yaşanan gerçeklerle oluşturmuş. Özellikle Fransızların hiç de konuşmaktan hoşlanmadıkları Vélodrome d’Hiver ya da kısaca Vel’ d’Hiv Baskını. Yazarın kitabın önsözünde de belirttiği gibi Bu kitap bir tarih çalışması değildir, Vel d’Hiv çocuklarının anısına yazılmıştır. Asla geri dönmeyen çocukların anısına...

Doğrusu olayı biliyor ama detaylarını bilmiyordum. Kitabı bitirdikten sonra araştırmaya karar verdim. Önce, neydi bu baskın? Fransa’da II. Dünya Savaşı sırasında yapılan en büyük toplu tutuklama. Nazilerin Avrupa ülkelerinde başlattıkları harekata Vichy hükümeti gönüllü katılmış, 9.000 polis ve jandarma operasyon için seferber edilmiş, o gece Paris ve çevre banliyölerde tutuklananların sayısı polis kayıtlarına göre 13.152 kişiye ulaşmıştı. Toplanan grup daha sonra Paris yakınlarındaki Drancy ve biraz daha uzaktaki Beaune-la-Rolande ve Pithiviers Toplama Kampları’na, ardından da ölüm kamplarına gönderilirler.

Peki neresiydi bu velodrom? Şu anda Paris’te Bir-Hakeim metro istasyonunun bir paraleli, rue Nélaton, yani şehrin göbeği... Eyfel Kulesi’ni ziyaret etmeye giden her turistin kullandığı metro ve yürüdüğü yolun tam üstü. Sözü edilen kapalı stadyum uzun yıllar bisiklet yarışlarının yapıldığı bir spor alanı olarak kullanılmış, 1959 yılında ise tamamen yıkılmış. Bugün yerinde İçişleri Bakanlığı’nın bir ek binası olması oldukça ironik geldi bana! En azından bir plaket bulabilir miyim diye sokağı bir kaç kez turladım, hiç bir iz yok. Sanki olanları kimse hatırlamak istemiyor, aynı çoğu Fransızın Vichy dönemini yok saymayı tercih etmesi gibi... Artık umudumu kesip metro durağına geri yürürken mütevazi plaket önüme çıktı: 16-17 Temmuz 1942’de 4.115 çocuk, 2.916 kadın ve 1.129 erkek bu stadyumda insanlıkdışı şartlarda hapsedilmiş, ardından ölüm kamplarına gönderilmiştir.... Geçerken hatırla! Plaketi bulduğumda sanki eski bir dostla karşılaşırcasına içim biraz olsun rahatladı, suçsuz insanların ruhu sanki biz hâlâ buradayız’ diyordu.

17 Temmuz 1994’de velodromun hemen arkasındaki nehir kıyısı Quai de Grenelle üzerinde ölenlerin anısına açılan anıtta (her yıl temmuz ayında anma töreni düzenleniyor) masumiyeti simgeleyen çocuk, hamile kadın ve yaşlı insan figürleri yer almakta. 20 Temmuz 2008 tarihinde de Bir-Hakeim metrosuna yine olayın detaylarını içeren bir pano asılmış.

Bir romandan yola çıkarak, konuyu yerinde daha detaylı öğrenip Paris’in merkezindeki bu gizli köşeyi keşfimin ardından olaya isyan, derin bir hüzün ve kara gözlüklerimin arkasında gizlemeye çalıştığım gözyaşlarımla evin yolunu tuttum.

Sarah’s Key’yi okumanızı tavsiye ederim. Bir daha anahtar deyip geçmeyeceksiniz.

Gelecek ayki Paris Esintisi’ne dek hoşçakalın, sevgiyle kalın.