Öteki’ye kuşku ile bakmak

Hahambaşılığın düzenlediği iftar daveti ve Yahudi Kültür Günü etkinlikleri hep ‘öteki’  sorunsalını ön plana çıkardı.Ve her ikisinde de bulunduktan sonra umudum arttı. Açılmak gerek derin sularda; kaybolmaktan, boğulmaktan korkmadan…

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı
9 Eylül 2009 Çarşamba

Gazeteci Mehmet Barlas gazetemizin 360 Derece köşesi için kaleme aldığı yazıda güvensiz ve şüphe duyan oryantal insan karakterini tanımlayan son derece çarpıcı bir örnek vermişti. Hatırlatmak isterim.

Barlas şöyle demişti. “Türkiye’de veya İsrail’de kurduğu yeni işiyle zengin olan bir işadamı, evinin önüne son model yeni bir arabayla geldiğinde onu gören komşuları hiç düşünmeden ve tereddütsüzce, ‘Vay canına kim bilir nasıl da vergi kaçırmıştır da zengin olup bize hava atıyor lüks arabasıyla’ edasıyla bakarlar ona. Oysa başka bir benzer başarılı bir işadamı ABD’de evinin önüne lüks arabasıyla geldiğinde ise, komşuları sevinç ve gururla onu kutlar ve örnek almayı düşünürler…

Tabii ki, bu bir genelleme. Tepkiler insandan insan değişir doğal olarak. Ancak insanın yetiştiği iklimin onun olaylara bakış açısını nasıl da ciddi olarak etkilediğine dair önemsenmesi gereken bir genelleme.

Neden bu coğrafyada birbirimize karşı bu denli haksızca ve hatta gaddarca güvensiziz? Neden, başarının ardından bile beyaz rengi kullanacağımıza, aklımıza hep soluk veya bulanık siyahın tonları gelir?...

***

Hahambaşılığın her sene düzenlediği ve bu yıl da 10. sunun yapıldığı geleneksel iftar davetinde ilk kez gazetecilere de kapılar açıldı. Eyüp Can ile beraberim ve gördüklerinden büyük bir keyif aldığını gözlemliyorum. Zira, daha bir gün önce umutsuzca bir yazı kaleme alarak ülkede herkesin ikiye bölündüğünü, toplumun her konuda orta yerinden yarıldığını yazmıştı.

400’ü aşkın misafirin olduğu iftarda o bölünmüşlükten bahsetmek çok zordu. Hazan David Sivinin o görkemli sesi ile tamamen alaturka makamlı İbranice ilahiyi okuduğunda çoğu kişi, birden bu ülkede farklı kimliklerin ortak paydalarının da pekâla olabileceğini görmüştü. Zira birden ‘öteki’ gitmiş, güvensiz gözler ve beyinlerin ötelediği ‘öteki’ yok olmuş, onun yerine tanıdık bir simaya, bildik bir iklime tanık olunmuştu.

Bu ötekileşmenin altında yatanın ve ötekiye giderek kuşku, hatta korku ile yaklaşmaya neden olan en önemli faktörün ötekiyi tanımamak olduğunu idrak ediyordu salondakiler.

İşte bu tip ‘karşılaşmalar’, karşılıklı güven duygusunu tesis etmek, birbirini daha iyi tanımak için önemli bir iyileştirici motor görevini görüyordu.

Eyüp Can’ın canını sıkmamak için daha sekiz ay önce Gazze’de olanlardan dolayı Türk Yahudilerinin çektiği zorlukları, İsrail karşıtlığı ile soslu antisemitizmin nasıl da onları iyice ötekileştirdiğini anlatmak istemedim. Ancak Türk Yahudi Toplumu Başkanı Silvyo Ovadya, yine cesur çıkışlarından birini yaparak o karanlık günleri anımsatması ama Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın kararlı ve olumlu yaklaşımları sayesinde karanlığın üstünden geldiklerini söylemesi, tarihi doğruların tüm yönleriyle kayda geçirilmesi adına pek de yerindeydi…

Gazeteci Eyüp Can iki gün sonra Hürriyet’teki köşesinde ise iftardan gördüğü iklimi yazısının başlığına şöyle düşüyordu: “Çankaya’da Yom Kipur, Başbakanlık’ta Paskalya”. Kimimize fantezi gibi gelse de, Can, çok güzel bir hayale Türkiye’de belki de ilk kez imza atarak Yom Kipur için devletin üst yönetimini bir iftar daveti vermeye çağırıyordu.

Bundan daha çarpıcı, öteki algısını yok edecek bir öneriyi biliyor musunuz?

İlk önce hayal etmek lâzım. Sonra da cesur Eyüp Can’lar gibi önermek lâzım.

Ya gerçek olursa?

***

Bu kez Yahudi Kültür Günü’nde Neve Şalom’daki ‘Birlikte yaşama’ adlı panelde bir başka cesur gazeteci, Kadri Gürsel’i dinliyorum.

Konu hep aynı. Ve son noktayı şöyle koyuyor Gürsel: “Korku, kuşku sürdükçe birlikte yaşam zor”.

O halde korkuyu, kuşkuyu, güvensizliği yok etmek için tanımak gerek ‘öteki’yi. Kapalı kalmamak gerek zihinsel gettoların sisli köşelerinde.

Açılmak gerek derin sularda, kaybolmaktan korkmadan.

Dalgalar ve ‘temiz sular’ mutlaka bir araya getirecektir herkesi…