Numan, Aydın ve diğerleri

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
9 Aralık 2009 Çarşamba

Dönem dönem birbirinin benzeri olaylar yaşanır. Örneğin, bundan çok uzun süre önce, çocuklarım henüz küçük yaştayken, İstanbul’da yerleşim mekanları yeni yeni yayılmaya, genişlemeye başlamıştı. Hafta sonları çocukları arkadaşlarının doğum günlerine götürmek ciddi bir trafik sorunu haline gelmeye başlamıştı. Biz Nişantaşı’nda otururken arkadaşlar Etiler- Ulus, ardından Tarabya ve Sarıyer gibi semtlerde ikamet etmeye başladılar. Sonuçta bizi bu keşmekeşten kurtaran ‘Şöför Numan’ oldu. Numan karşı durağın emektar şöförlerinden. Babası da aynı mesleği yaparmış. Yani güvenirlilikleri belli. Zaten o dönemde durağa yabancı araba giremezdi. Böylelikle ara sıra bizi getirip götüren Numan, uzun yıllar boyunca ailemizin bir parçası oldu. Her hafta sonu kapımızı çalar, kime gidileceğini sorar ve çocuğu elinden tutup, arabasına bindirirdi. Dönüşte de gidilen evin ziline basar ve bize teslim ederdi. Çocuklar büyüyüp doğum günleri faslı bitince, bu kez de özel dersler başladı. Numan öğretmenlerin adını, branşlarını, ve ders saatlerini ezbere bilirdi. O kadar ki, çocuklar kimi zaman kurnazlık edip ‘araba geldi’ bahanesiyle erken çıkmasınlar diye, son dakikaya kadar kapının önünde görünmezdi.
Numan kadar arabasına özen gösteren birini daha tanımadım. Her boş dakikasında, arabasının dış cephesini parlatırdı. Gerçi Numan’ın arabası özel araba statüsüne giriyordu. Bize farketmezdi, zira etrafta benzer araba çoktu. Tek farkeden Numan’ın yaklaşık çift misli ücret almasıydı. Biz de ‘hizmet karşılığı’ diye bu bedele katlanırdık.
***
Gelelim yakın zamana...
Üç ay aradan sonra, çatışmalar öncesinde, eşimle çok sevdiğimiz Tokat ilini bir kez daha ziyarete gittik. Tokat’ta havaalanı hizmet vermiyor. Dolayısıyla Sivas’a gitmek gerekiyor. Daha önceki gelişimizde tanıdığımız Şöför Aydın’a İstanbul’dan telefon ettik. Gelip bizi aldı. Aydın, Tokat’ın yerlisi; bütün esnafı tanıyor. Sarı taksisinin dış cephesinde ‘Grand Ballıca’ yazıyor. Ballıca, şehrin bellibaşlı iki otelinden biri. Şöför Aydın, Grand Ballıca’ya bağlı çalışıyor ama ne zaman arasanız, beş dakika içinde yanınızda oluyor. Kısaca, Şöför Aydın, hayatınızı kolaylaştıran etkenlerden biri. Biraz fazla hoşsohbet olmasına karşın, Aydın iyi bir rehber ve aynı zamanda iyi bir gastronom. İki gün gibi kısa bir sürede, uçakta kilo fazlası ödeyecek hale geldik. İstanbul dışında alışveriş yapınca herşeyin fiyatı o kadar uygun geliyor ki, ‘olmasa da olur’ diye düşündüklerinizi de satın alıyorsunuz. Ayrıca ‘katkısız’ bulduğunuz her gıda psikolojik olarak, bir nimet sayıldığından, çarşı alışverişini oldukça ciddiye aldık. Bal konusunda bizi iyice aydınlatan Şöför Aydın, istediği balı bulunca İstanbul’a göndereceğine söz verdi. Dönüşümüzden önceki gece, Aydın’la havaalanına gitmek üzere anlaştık. “Yollar buzlu olabilir, beni sıkıntıya sokmayın, iki saat öncesinden yola çıkalım” dedi. Günlük güneşlik bir havada, hayli erken Sivas’a varınca da ‘Size burada bir çay içireyim’ dedi. Yol geçmez kervan geçmez bir yörede, temiz havada içtiğimiz çayın keyfini unutamayacağım. Havaalanında, ‘siz artık gelmezsiniz buralara’ dedi. Helalleşip ayrıldık.
***
Ya şimdi?
Şimdilerde Numan, Aydın gibi işini gönülden seven insan az. Onların yerini ‘çakma taksiler’ aldı. Yasal olmayan bu uygulamayı savunacak değilim. Öte yandan, günümüz insanı için iki önemli olgu söz konusu; zamandan tasarruf ve cepten tasarruf. Bir Cuma akşam üzeri araba bulmaya çalışın. Mümkün değil. Oysa ki, çakma durakları  aradığınızda, araba istediğiniz gün ve saatte kapınızda. Nişantaşı’ndan havaalanına gitmek için taksiye ödediğiniz tutar, 40 lira; diğer arabanın aynı yere aldığı bedel 23 lira. Sizce ne yapmalı?