Beni ışınlayın…

Ester YANNİER Köşe Yazısı
27 Mayıs 2009 Çarşamba

Susadım. Acıktım. Üşüdüm. Terledim.  Yoruldum. Uykum geldi. Tatilim geldi…

Böyle doğal bir ihtiyaç içindeyim…  Ama ne çare ki, biraz daha şehir havasını solumak durumundayım… Yine de hayal kurmak serbest… Bir reklam vardı hani, ofise sahil yeri havası veriyordu da… Yok tam tersiydi galiba adam sahildeydi de ofis havası mı vermişti, ne fark eder…  Ofiste fona dalga ve kuş sesler versem tatil yerine geçer mi? Ne işe yaradı tam karşımda şu anda bunları yazmak için dahi kullandığım yalnızlık aleti dururken… Oysa ki ne güzel kalemlerim, defterlerim var benim… Neden kullanmıyorum onları neden bu kadar bağlandım bu kara ekrana…  Çağdaşım yaaa… Yazdıklarımı daha rahat görebiliyor, daha seri hareket edebilme olanağı sağlıyor… Hızlı olmak zorundayım ya… Ya bir dur…Gerçekten hızlı olmak zorunda mıyım?...  Nereye yetişiyorum, kime?  Zamanı yakalamak mümkün değil ki. Zaman ancak duvardaki saatin pili bitince duruyor…  Fotoğrafta duruyor zaman… Nehirler ancak su donunca durur gibi yapıyor yoksa alttan alttan sular, hayat gibi akıp gidiyor… Sormadan… Yılmadan… Hayat trafikli bir yol gibi, kırmızı ışıkta dursan da diğer yandan akıp gidiyor… Bir şeyler koşuyor sürekli… Yorulmak bilmeden akıp gidiyor bir şeyler…  Müzik notalarda akıyor… Balıklar akvaryumda… Şöyle bir baktım etrafıma da duran hiçbir şey yok ki hayatta…  Dünyanın dönüş hızına yetişmek mümkün mü? Ters yöne dönersem hayatı geri sarabilir miyim?

Tekrar çocuk olsam, annem kollarına alsa beni, sıcak güvenli kucağında uyusam… Babam akordeonu ile yeniden tangolar söylese. Bizler de etrafında toplansak… Annem balkonda ızgara köfte yapsa. Yanında kızarmış patates olsa tadına doyamasam…  Marşlar söylediğimiz yolculuklara çıksak yine tıkış tıkış arabanın içinde… Yoldan bir şeyler alsak satıcılardan… Eve varmadan bitirsek o aldıklarımızı… Annemin yepyeni giydirdiği elbisemizin kenarına temizlesek meyveleri… Yolda ki meyve bahçesinin kenarında dursak, meyve koparsak ağaçtan… Ya da ayçiçeği tarlasından… Böcekler olsa yine o çiçeğin içinde çığlık çığlık bağırsam o tıkış arabada… Açık camdan tekrar tarlaya fırlatsam… Babam götürse bizi yine çam fıstığı toplasam, ellerim simsiyah olsa, küçük bir taşla kırsam, içindeki küçük mutluluğa ulaşsam… Okul bahçesindeki bahar dallarının bir kez daha pembe pembe açtığını görsem.. Okulun biteceğine, yaz tatilinin yakınlaştığına sevinsem yine… Türk filmlerinden öğrendiğim şarkıları söylesem, sınıfın en popüler çocuğunu tavlamaya çalışsam, ama o başkasının yerine bu kez bana aşık olsa… Kantinden yemek  satın alsam, Canan’ı, Mine’yi, Esra’yı görsem yine teneffüste uzay yolculuğu oynasak… “Kaptan Körk-Mister Spak’ı arıyor. Cevap ver Spak…. Beni ışınlayın…”

Işınlandım. Hala aynı ofisteyim…

Tatilim kısaydı, özeldi…

 Sizin tatil anılarınız nasıl?