Romantik Paranoya

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
13 Mayıs 2009 Çarşamba

Romantik ilişkilerin içinde olanlar, uzağında olanlar, teğet geçip bir türlü yakalayamayanlar… Cep telefonu çalsın diye neredeyse onu azarlayacak kadar işkence çekenler… İyi geçtiğini düşündüğü bir randevunun üzerine ikinci görüşme için aranmayanlar. Romantik hayaller ile ilgili bütün bildiklerinizi alt üst edecek trajik-komik bir derleme yaptım. Bunlara inanmak gerekmiyor, gülüp geçmekte fayda var.

Aşk, yüzyıllardır filozoflardan çok sanatçıların konusu olmuştur. Dünya yüzündeki insan sayısı kadar çeşitli aşk hikâyesi olamayacağından sanat yoluyla anlatılan her hikâye aslında binlerce kişiye hitap eder.

Alain de Botton (Tempo dergisinde yazan dünyaca ünlü genç yazar)  ‘Aşk Üzerine’ adlı romanında günümüz ilişki paranoyalarını irdeleyen saptamalar yapmıştır. Örneğin: İlgisi istenen karşı cins, olur da olumlu karşılık verirse, o ana kadar kendini aşağılık, çirkin ve hatta aptal hisseden kişi bir duraksar. “Nasıl beni beğenebilir, ben bile kendimi beğenmiyorum ki. Hak etmediğim bir sevgi ile karşı karşıyayım. Ben biraz uzak durayım da duygusal bir bağ kurmasın,” düşüncesine kapılır. Karşısındakini aslında kendine tamamen hâkim göründüğü için beğenmiştir. Kırılgan veya aciz bir yönünü keşfedince hayal kırıklığı baş gösterir. Dengesizlik ilişki için normal koşul olur. Romantik paranoyak, anlam veremediği bu dengesizlik durumunda çaresizce karşısındakine bağırıp çağırırsa ona büyük iyilik yapmış olur. Zira haksız olan, mağdur rolüne sığınır, yaptıkları da yanına kar kalır. Bir e-mail’e 2-3 hafta cevap vermeyecek kişilere ilgi duyulur, ama her zaman dinlemeye açık olanlara duyulmaz. “Beni küçümse sana âşık olayım, bana hiç yaklaşma sana hayran olayım’ çelişkisi... Madam Bovary kendisine acı çektirecek insanlara atılmamış mıdır, sürekli kendisini beğendirme çabası içinde...

Schopenhauer (yine!! Nedir bu adamla derdim?) aşkın, irdelenmesi gereken felsefi bir konu olduğunu düşünenlerden... Uğruna sağlık, maddi varlıklar ve hatta mutluluk gözden çıkarıldığı için... Yürümeyen ilişkilere dair ilginç bir teselli geliştirmiş, sunayım size: Biri tarafından uygun bulunmamak, uygun olmamak anlamına gelmiyor. Aşk, ideal ebeveyn arayışıdır. Yani doğru çocuğu yaratma adına atılan bir adımdır. Gelecek neslin normal olması için uzun burunlular hokka burunlulara âşık olur. Spordan hoşlanmayan erkekler atletik yapılı kadınlara yanaşır...  Doğru eşi seçmek bir misyondur aslında. Görünürde aşk sanılan çekim aslında bilinçaltının verdiği bir görevdir. Herkesin, gelecek nesli ‘doğru’ya yaklaştırmak gibi gizli bir gündemi vardır. Ancak ne yazık ki doğru çocuğu yaratacak kişinin mutlu bir birliktelik oluşturacağı garantili değil. Ve sıklıkla bu ihtimal göz ardı edilir. Yani bu teselliye göre, ‘biraz süreye, özgürlüğe’ ihtiyacı olduğunu söyleyerek geri çekilenler aslında bilinçaltlarının verdiği komuta uymayan ilişkiden kurtulmaya çalışıyordur.

Kendine olan sevgisi hoşnutsuzluğundan daha yüksek olanlar büyük aşklar yaşıyor. Albert Camus, “Gerçek aşka yüzyılda sadece iki veya üç kere rastlanır, gerisi boş gurur ve can sıkıntısıdır” demiş. İnsan zaten o tür bir aşkı yakaladığında uzun aralıklı sessizliklere tahammül edebilir. Konuşma sekteye uğrayacak diye suni çabalar harcamayı bırakır. Paranoyak açılımlar yapmadan karşısındakini kabullenir. Olgun dönem başlar. Kıskançlık biter, mazoşizm biter. Romantik paranoya neydi hatırlanmaz bile...