İlaçlara dikkat

Alber NASİ Köşe Yazısı
29 Nisan 2009 Çarşamba

Geçtiğimiz haftanın en önemli olayları arasında, Meksika’da ortaya çıkan ve şimdiden Avrupa’ya sıçrayan “domuz gribinin” hızla yayılması geliyor.

Adı domuz gribi olmasına karşın, hastalığın domuzdan bulaşma zorunluluğu yok. Kuş gribi ile insan gribinin karışımı olan ve ilk önce domuzlarda görülen bu grip türünün, kuş gribi gibi toplu salgınlara yol açması mümkün.

Önemli olan, aslında yeni bir grip türünün çıkmış olması ve bunun nasıl durdurulacağı değil. Diğer bir dikkat edilmesi gerekilen nokta ise yeni ilaçlar geliştirilmesine karşın, doğanın bir yolunu bularak, insanlığı tehdit eden yeni hastalıklara, ilaç endüstrisinin hizmetine sunabilmesi.  İnsan ister istemez düşünemeden edemiyor, acaba geliştirilen aşılar ve bir günde insanı ayağa kaldıran ilaçlar biz farkında olmadan, insanı daha zayıf mı kılıyor? Veya yok edildiği sanılan virüslerin, doğal seleksiyonla daha da güçlenerek tekrar ortaya çıkıyor? Her sene piyasaya sürülen, korku filmlerinin devamı gibi…

Tabii en korkuncu ve son derece olası ihtimal, bu virüslerin insan eliyle laboratuar ortamında geliştirilmesi ve her sene başka bir versiyonunun- tabii tedavisiyle beraber- piyasaya verilmesi. Elbette bu, hemen hemen hiçbir zaman ispatlanamayacak olsa da, göz ardı edilmemesi gereken bir ihtimal. Benzer bir yöntemin, bilgisayarlarda yapıldığı öteden beri bilinen bir gerçek. Pek etik olmasa da, boyutları milyarlarca dolarla tarif edilen böyle bir pazar, hangi ilaç simsarının iştahını kabartmaz ki?

 İnsanların birbirleri arasında, hiç yoktan sayılabilecek (din, ırk, etnik köken vb ) sebeplerle savaştıkları ve birkaç kişinin cebi doldurduğu bir dünyada böylesine bir komplo hiç de şaşırtıcı gelmiyor.

Elbette iyice araştırılmadan piyasaya verilecek bir virüsün, yaratacağı tahribatın boyutlarını tahmin etmek çok zor. İnsanlığı tehdit eden en büyük tehlikeler arasında -nükleer savaştan sonra, dünyaya çarpacak göktaşından önce- salgın hastalıklar yer alıyor. Laboratuar ortamında yaratılmış olan, muhtemel hastalıklara ne kadar karşı gelebiliriz o da ayrı bir merak konusu.

***

Dünya ekonomisinde, özellikle son 3-4 haftadır yaratılmaya çalışılan iyimser havanın, aslında tamamen bir balon olduğu üzücü olsa da bir gerçek. Bu durum İstanbul’dan görüldüğü ve hissedildiği gibi, şu anda bulunduğum Moskova’nın trafiğinden bile hissediliyor. Özellikle emlak ve inşaat piyasasında oluşan tıkanıklık aşılmadıkça, bu krizin atlatıldığı pek söylenemez. Bankaların her türlü likidite bolluğuna rağmen, risk primlerini dolayısıyla faizleri yüksek tutması ve çoğu duruma yüksek faizle de olsa kredi vermemesi, krizden çıkılmasını geciktiriyor...